- 1361 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
0040 - KARLI BİR KIŞ GECESİ BİR DOSTU UYANDIRMAK – ÖLÜMÜ ANLAMAK
KARLI BİR KIŞ GECESİ BİR DOSTU UYANDIRMAK
"Benim adım insanların hizasına yazılmıştır.
Her gün yepyeni rüyalarla ödenebilen bir ceza bu.
Keşke yağmuru çağıracak kadar güzel olmasaydım
Ölüm ve acılar çatsaydı beni
Düşüncem yapma çiçekler kadar gösterişli ve parlak
Sözlerim ihanete varacak doğrulukta olsaydı.
Anmaya gücüm yetseydi de konuşsaydım..."
İsmet ÖZEL
ÖLÜMÜ ANLAMAK
Ben, insan olarak yaratılmışım. Mahlukatın en şereflisi olarak… Allah’ın yeryüzündeki halifesi… Buna layık olabilmek, bunun hakkını tam anlamıyla verebilmek için her gün çeşitli şekillerde imtihan edilmekte ve her dünyalıkla, her rüyalıkla bir biçimde sınanarak bedelini ödemekteyim.
İnsan, Ahsen-i takvimdir. Güzel olarak yaratılmıştır. O kadar güzel bir yaratılışla yaratılmıştır ki! Akıllı ve sorumludur. Dağlar taşlar kabul etmemiş, cesaret edememiş bu sorumluluğu taşımaya! Keşke bu kadar güzel, bu kadar mükemmel yaratılmış olmasaydım da, bu şekilde yaratılmanın hakkını verememe endişesiyle kendimi yargılayıp yargılayıp böyle sağanak gözyaşları dökmeseydim!
Keşke daha sorumlu olamadan ölseydim, acılar içinde kalsaydım, her türlü bela ve musibet gelip çatsaydı da bu yükümlülükten kurtulanlardan olsaydım! Ya da en mükemmel şekilde düşünen, ve Kur’an’ın dediklerini her zaman ama her zaman, ne pahasına olursa olsun yerine getirmeye ve dilimin döndüğünce anlatmaya güç yetirebilseydim! Doğru olanı konuşsaydım, konuşabilseydim! Duyurabilseydim herkese sesimi! Diyebilseydim ki:
“Kardeşlerim! Yaklaşıyor, yaklaşmakta olan!.. Bakın, yaklaşıyor!.. Yaklaşıyor hesap günü!.. Ayağınızı denk alın!..”
Fakat ne yazık ki şairler kadar cesaret sahibi değilim. Öyle şeyler yaşadım ki, anlattığımda milletin kanı donuyor! Öyle bir durumdayım ki tarifi imkânsız! Sanki içimde, geceler boyunca, kudurmuş gibi kendilerini oradan oraya atan, yüreğimdeki odacıklarda duvardan duvara çarpan kör yarasalar uçuşmakta… Onlar da olmasa yatışmam büsbütün olanaksız. Ruhum ve aklım ancak aynı zikir ve fikirle, gönlüm aşkla sarhoş, sabahlara kadar sema ederek huzur buluyor.
Zaten yıllarca mecâzi aşklarla yıpranacağım kadar yıprandım. Gönlüm sevmekten yorgun düştü. Öyle ele avuca sığmazdım ki! Gündüzler yetmezdi bana, gecelerden çalardım. Ne kadar güvenirdim gençliğime, güzelliğime! Öyle bir havam vardı ki, tarif edemem!
Engel tanımaz, asi bir ruha sahiptim. Sanki Antalya’nın temmuz güneşiydim! Akdeniz, boylu boyunca ayaklarımın altında… Andızlık Mezarlığında yıllardır üst üste yatan Antalyalıların, o ormana dönen mekânlarından yükselirken çam kokularıyla ağırlaşan ruhlarının gün gelip kitaplaşacağını ve her bir mezar taşından ait olduğu kişinin hayat hikâyesini okuyarak; ölüm, kıyamet ve ahretin ne demek olduğunu idrak etmeye başlayacağımı o zamanlar nereden bilebilirdim ki!
Günbatımlarında sahillerde, parklarda bahçelerde gezerken, romantizmin müziğiyle dans ederdi ruhum. Akşam alacasında kararmaya başlardı çarşıdaki dükkânların içleri. Şehir, birer birer ışıklarını yakmaya başladı mı benim de içim aydınlanırdı. Işıl ışıl ışımaya başlardım. Güler eğlenirdim. Saz caz, gülüş cümbüş… Nerde Şam, orda akşam!.. Henüz dünyadan haberim yoktu! Hüzün aysa, ben daha halesini dahi yeni yeni görebilir haldeydim. Hüzne teğet geçmekteydim…
Bütün soruların cevapları Kur’an’dadır. Ben, o cevaplardan başka cevap kabul etmem! Kal-u Bela’da bir söz vermişim Allah’a, adım salihler listesine yazılıp, İslam mührüyle mühürlenmiş. Ellerim tütsü kokar benim. Ağzımsa reyhan reyhan dua…
O zamanlar, bir de hayatın gerçekleri vardı. Yaşanması gerekenler, yapılması gerekenler… İş güç sahibiydim. Sıcak yaz günlerinde evlerin önlerindeki betonlar cayır cayır yanarken çalışmak zorundaydım herkes gibi ben de… Akşamüstleri taşlıklar yıkanarak serinletilirdi. Akşama doğru kimimiz dirgenlerle, kimimiz bakraçlarla, kimimiz alet edevatımızla yorgun argın evlerimize dönerdik. Bu dazıra dazır çalışma temposu bende hal bırakmadı ki dilediğim gibi kendimi dinime verebileyim! Bende kol kanat, güç kuvvet bırakmadı geçim derdi! Ne realizm ne romantizm… Ne sevgi ne aşk ne sır ne efsun…
Dert edinemedim yolunda gitmemekte olan şeyleri… Gidişatın bozukluğu beni rahatsız etmiyordu o kadar. Sorumluluklarımı unutmuştum iyiden iyiye sanki. Oysa iki yol vardı bizim için… Biri sırat-el müstakim… Yani doğru yol… Diğeriyse bela ve musibet yolu…
Rotamı doğrultuncaya kadar başıma gelmedik bela kalmadı! İnsanın gençlik çağına delikanlılık demek, rayından çıkmanın delikanlılığa yakıştığını söylemek hiç de doğru değil. İnsan hayatı, hiç bitmeyen ateşli gençlik çağından ibaret olarak düşünülemez ki! Bir gençlik, ya da koca bir hayat ateşe verilemez ki! İşte onun için farkı fark edemediğim yıllarıma yanıyorum!
“Gençliğimi bozuk para gibi harcadığım Maçka’da
Nasıl kalleştir nisan akşamları, bilemezsin!” demiş, şair.
Şimdi, her saniyenin kıymetini iyi biliyor, her an zikir halinde yaşıyorum. Allah’ın isimleriyle sıfatlarıyla ürpermekteyim.
Niceleri gelip geçti bu yollardan… Niceleri konup göçtü… Bir taraftan kundaklar dolusu geliyorlar bir taraftan kefenler dolusu çıkıyorlar… Kervanlar hiç durmadan ilerliyor, mezarlıklara doğru… Çamlar arasından ne tabutlar geçiyor… Kimleri yuttu kabristanlar, daha kimlere açlar… Nasıl da açmış ağızlarını çukurlar! İnsanları birer birer yutacaklar!..
Öyle yaşamanın boş, malayaninin yaş olduğunu anladım. Sünger çekiyorum tüm hatalarıma… Gaflet içinde geçen zamanın defterini dürüyorum. Çünkü artık fani olduğumu gayet iyi biliyorum. Ölümün ne demek olduğunu… Ölüm ötesini… Tüm ürkütücülüğüyle…
Kapatıyorum dünya sayfasını… Tövbeyle, hem de en sağlam biçimde… Nasuh tövbesiyle… Yepyeni, tertemiz bir sayfa açıyorum hayatıma…
Unutacağım artık deli deli akan bir ırmak gibi çağıl çağıl çağlayan delikanlılık dönemimi, içindekilerle birlikte… Tamamen unutacağım ki tövbem yerini bulsun!
Bir gece tam anlamıyla dönüş yaptım Rabbime. Karlı bir kış günüydü, gecenin bir yarısı… Beni anlayacak tek arkadaşım olduğuna inandığım dostumun numarası çevirmekten alıkoyamadım kendimi, o heyecanla! Uykusundan uyandırıp, anlattım içimden geçenleri. Almış olduğum kararı bildirdim. Şahit tuttum onu tövbeme.
Ben o defteri, karlı bir kış gecesi, bir daha açmamak üzere kapattım!..
***
Onur BİLGE
ŞİİR FISDILTILARI - 0040
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.