- 2006 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
OKULUN PENASI
OKULUN PENASI
Mersin Öğretmen Okulunda yaşanmış ilginç olaylar, öğretmenler ya da eski mezunlardan birisi vasıtasıyla yeni dönemlere aktarılarak yeniden yaşanmakta ve yaşatılmaktadır. Dönemler arasında kurulan iletişim ağı iyi çalışıyor denilebilir.
Bazen fıkraları aratmayacak kadar komik olan olayların, mevcut öğrencileri güldürdüğünü, bazen de yaşattıkları acılarla onları hüzne boğduklarını her daim duyarsınız. Çoğu zaman dinleyenleri hayrete düşüren bu denli olaylar, dilden dile dolaşarak ulaşır yeni dönemlere. Nedense kimse bu ilginç olayları yazılı dile dönüştürerek ölümsüzleştirmeyi düşünmemiştir.
Bize, öğretmenlerimiz tarafından aktarılmış böyle bir olayı yazmam için içimdeki gizli bir güç elime kalemi tutuşturuverdi. Şimdi dinlemek için sıkı durun. Eminim ki, olayın kahramanları kadar okuyan ve dinleyenlerin de şaşkınlıktan ağızları açık kalacak.
Anlatılanlara göre; dönemimizden bir hayli zaman önce, muhtemelen 1960’lı yıllarda Toros Dağları eteklerindeki bir köyden yağız bir genç, okuyup öğretmen olmak üzere Mersin Öğretmen Okuluna gelmiştir. Günler günleri kovalayadursun, bizim yağız delikanlı, okuluna ve çevresine tam uyum sağlamıştır. Aralarında kızların da bulunduğu pek çok arkadaş edinmiştir bu yeni okulunda.
Ancak, bizim delikanlının genişleyen arkadaşlık ilişkileriyle birlikte ciddi bir problemi de vardır artık. Tahmin ettiğiniz gibi parasızlıktır bu probleminin adı. Bütün çabalarına rağmen aşamaz bu sorununu. Arkadaşlarıyla ne çarşıya volta atmaya, ne de kafeye, sinemaya, tiyatroya gidebilir. Üstelik kız arkadaşından da köşe bucak kaçamaya başlamıştır artık.
Babasından başka para isteyebileceği ne bir yakını, ne de dostu vardır. Fukaralıkla boğuşan o zavallının da göndereceği parasının pulunun olmadığını bilir zaten. Ayrıca, canı kadar sevdiği anacağızının üzüntüden yataklara düşeceğini düşünür, bu nedenle, eli varmaz para istemek için iki satır yazmaya. Fakat hiçbir şey yapmadan, eli kolu bağlı şekilde de duramaz. Bir şeyler yapması gerekir bizim yağız gencin. Yoksa kafayı yemek içten bile değildir. Adeta dermansız bir derde düşmüş, o hareketli, kabına sığmaz yiğit genç gitmiş, yerine bunalımlara takılan bir gelmiştir sanki.
İçine düştüğü bu zor girdabı yenmenin bir yolunu ne zaman kafasında oluşturduysa, her defasında: “yok yok böyle olmaz” diyerek bir başka çözüm yolunu aramaya koyulur. Borçlanmaya dünden razıdır, fakat veren yok. Çalışmaya gitmeyi denese; dersleri engel. Hoş iş de yok ya.
Birden şeytanın bile düşünemeyeceği bir hinlik gelir aklına. Oturup başlar babasına yazmaya: “Babacığım, ben okulun penasını kırdım. Yenisinin alınması için benden tamı tamamına beş yüz lira isteniyor. Eğer bu parayı ödemezsem okuldan atılmış olacağım. Atılırsam o çok sevdiğiniz öğretmenlik mesleği benim için hayal olur. Artık gelir ahırınızdaki sarı öküzü güderim”. Mektubu alacak yufka yürekli babasının buna razı gelmeyeceğini ve ahırdaki sarı öküzü satıp beş yüz lirayı göndereceğini bildiğindendir bu girişiminin sebebi.
Mektubu aldığı gün dünyası kararmıştır fedakar babanın. Elbette ki oğlunun yardımına koşacaktır. Biricik oğlu, onun gözünde koca bir öğretmendir. Öyle işi yarı yolda bırakmak olmaz. Oğlunun okuldan atılmasına mani olmak için gerekirse ceketini satar, o beş yüz lirayı denkleyip gönderecektir. “Ceketin satılması tabiri” sözün gelişi olarak söylenirse de gerçekten sırtındaki eski ceketinden başka satacak bir şeyi yoktur garibimin. Ancak beş yüz lira şöyle dursun, bir lira bile veren olmaz eski ve yamalı ceketine.
Yoksulluğuna bir kere daha hayıflanır çaresiz baba. Birden aklına oğlunun mektubundaki sözleri gelir. “Sarı öküzü gütmeye geleceğim” dememiş miydi sevgili oğlu? Evin sessiz ve soğuk odasında bir o yana, bir bu yana volta atarak kendi kendine mırıldanır durur: “Yoh yoooh! Sen ogretmen ohulunu bırakıp sarı öküzü gütmeye gelmeyecen. Sarı öküz satılacah, parasıyla okulun penası alınacah ve sen ogretmen olacan”.
Pena dedikleri şey ne ola ki? “Camdan bir şey olmalı” diye düşünür. Belki gümüşten ya da altından bir şeydir. Çok önemli bir şey olmalıdır ki, çocuğundan beş yüz lira isteniyordu. Beş yüz lira, öyle ha deyince bulunmaz bir paradır o dönem. Bilmez fakircik penanın saz çalarken tellere dokundurulan küçük ve değersiz bir plastik parçası olduğunu. Üstüne titrediği oğlunun kendisini dolandırmak için pena yalanını uydurduğunu aklından bile geçirmez. Ömründe bir kerecik olsun görmemiştir sazı, penayı. Komşusundaki radyodan saz dedikleri o aletin sadece sesini duymuştur, o kadar.
Okuyamadığı için cehalet ve yoksulluk prangasını kıramamış babanın gönlü, evladının da kendi kaderini paylaşmasına razı olmaz. Ancak çabaları sonuç vermez babanın. Sarı öküzü satmasına satacaktır, ama alıcı çıkmaz bir türlü. Onunsa acelesi vardır. Oğlunun istikbali söz konusudur. Sarı öküzü için beş yüz liraya alıcı bulması gerekir, ama komşularında da o para yoktur anlaşılan. Teklif ettiği kişiler: “veresiye verirsen alırız” der, başka bir şey demezler. Gözüne uyku girmez zavallının. Çiftini çubuğunu sürdürdüğü tek mal varlığı olan öküzünü satmaya razı olmasına rağmen sorunu çözememenin sıkıntısını yaşar zavallı adam.
Çaresiz kalan baba, okul müdürüne bir mektup yazarak süre istemeye karar verir. Öyle ya, öküzü hemen paraya çevirmek mümkün olmadığına göre, oğlunun okuldan kovulması an meselesidir babaya göre. Ne yapıp ne edip zaman kazanmalıdır. Bu bir ölüm kalım meselesidir oğlu ve kendisi için. Müdür denen zat okumuş büyük bir adamdır ona göre. Ataların; “Büyükler af eder” dediğini bilir bilmesine, fakat yine de af dilemek içinden gelmez. Oğlunun kırdığı pena, okul için çok önemli olmalıdır. Devlet malıdır bu. “Kırılmışsa kırılsın” denir mi hiç? Fakat müdür, bahara kadar beklese bir şeyler yapacaktır fedakar baba. Ancak şu an yapacağı tek şey, isteğinin müdür tarafından kabul edilmesi için dua etmektir. O da bunu fazlasıyla yapar zaten. Ellerini Ulu Tanrısına açmış dua üzerine dua okur mütemadiyen.
Okul müdürüne ulaşan mektup, olay yaratmıştır Mersin Öğretmen Okulunda. Müdür ve yardımcıları okudukları şeye inanamazlar. Şaşkın, bir o kadar da üzgünlerdir. İyi yetiştirdiklerinden emin oldukları öğrencilerinden birisi nasıl böyle bir şeye tevessül edebilmiştir? Sahip olduğu her şeyi evladının istikbalini kurtarmak için vermeye hazır fedakar bir babaya yapılan muameleyi anlamada zorluk yaşarlar. Öğrencilerinin başvurduğu yolda sahtekarlık ve saygısızlık vardır, alay edilerek küçük düşürülmüş bir babanın dramı vardır, vardır da…vardır…
Öğrenci huzura çağrılarak azarlanır… kızılır … bağırılır … çağrılır … ancak sinirler bir türlü yatışmaz. Ortaya çıkan sahtekarlık af edilemeyecek kadar büyüktür. Fedakar bir baba ile alay edilmiştir üstelik. Onun saflığında ve bilgisizliğinden yararlanılmıştır. Cam, kapı kırmak gibi bir yalan belki hoş görülebilir, ancak iki kuruşluk plastik penanın yalan konusuna malzeme yapılarak alaycı bir yöntemle dolandırıcılığa tevessül edilmiş olması, olayın vahametini büsbütün artırmıştır.
Durumu düzeltme adına baba okula çağrılır, olay ayrıntılı şekilde anlatılarak kendisinden özür dilenir. Müdür ve öğretmenler kusuru kendilerinde görme erdemini gösterirler. Öğrencilerine sundukları eğitim hizmetinin iflas ettiğini düşünmelerindendir üzüntü ve şokları.
Mersin Öğretmen Okulu kurulduğundan beri yaşanmış en ilginç, en komik, bir o kadar da acı ve vahim olan bu olayı unutmak kolay olmamıştır idareci ve öğretmenler için. O günden sonra okuldaki idareci, öğretmen ve arkadaşlarının cümlesi dikkatlerini bu hilebazın üstüne üstüne yöneltmiştir.
Olayın tatlı bir çözüme bağlanmasıyla baba rahatlamış, öğrenci mahcup olmuş, öğretmen ve idareciler eğitim yöntemlerini bir kez daha gözden geçirme ihtiyacını duymuşlardır. Her şeye rağmen, Mersin Öğretmen Okulunda bu ilginç olayın derin izleri uzun bir zaman silinememiştir.
YORUMLAR
Üniversite yıllarımda arkadaşlarımın ailelerini bin bir hile ile nasıl soğana çevirdiklerini gördükten sonra "pena" olayına çok masum baktım ben. Kız arkadaşına sevgililer gününde hediye alabilmek için anasın parmağındaki evlilik yüzüğüne göz diken insan acaba şimdi mutlu mudur? Netice de kız da elden gitti anasının tek varlığı hatırası da.
Okumak güzeldi.
Saygılar.