- 416 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
BOĞALAR DİYARI MEZUNU BOĞA ÖĞRETMEN OKULLARINA YENİ SİSTEM GETİRDİ
BOĞALAR DİYARI MEZUNU BOĞA, ÖĞRETMEN OKULLARINA YENİ SİSTEM GETİRDİ
Öyle inanıyorum ki Mersin Öğretmen Okulu, eğitimimize hizmet verdiği yıllarda yalnız Mersin’in değil, Türkiye’nin en güzide okullarındandı. Öğretmenleri seçme, öğrencileri idealist, fiziki mekanı harika olan bir okuldu. Öğrencileri için bir okul olmasının ötesinde, onlara aile ortamı yaratan bir ev, bir yuvaydı orası.
O efsunlu okulda hem okuyanlar, hem de okutanlar çok bahtiyardı. Mutlulukları o kadar büyüktü ki, üzerinden otuz küsur yıl geçmesine rağmen, her yıl birkaç kez bir araya gelerek mazide kalan mutluluklarını yeniden yaşatıyorlar. Bu gün, eski binalarının bir kısmını kaybetmiş ve artık eğitimin başka bir alanına hizmet eden bu okulda vaktiyle yaşanmış, dilden dile konuşularak bizim kuşaklara kadar ulaşabilmiş pek çok ilginç olay mevcuttur.
Öğretmenlerimizden birisi anlatmıştı bu olaylardan birini. Bu hikayeyi yazdığım şu anda, bir kez daha hafızamın hışmına uğruyorum. Hangi öğretmenimizin bu hikayeyi anlattığını hatırlamaya çalışıyorum, fakat nafile bir uğraş benimki. Mustafa Kocabaş mıydı, yoksa bir başkası mıydı bilemiyorum?
Öğretmenimizin anlattığına göre; eğitime başladığı ilk yıllarda yalnızca erkek öğrencilerin kabul edildiği bir okul olan okulumuzun adı; Mersin Erkek İlk Öğretmen Okuluymuş. İşte bu yapı içinde öyle ilginç bir olay yaşanmış ki, hem bizim okulu, hem de benzer diğer okulları derinden etkilemiş.
Sizi daha fazla meraklandırmadan anlatayım bu dudak uçuklatan olayı. İlk açıldığı yıllarda sınıfında, bahçesinde bir dişi sinek bile uçuşmuyormuş Mersin Erkek İlköğretmen Okulunun. Öğrencileri, okullarının bu çarpık durumundan pek hoşnut olmasalar da kendilerini teselli etmenin bir yolunu bulmuşlar. Her şeye rağmen okullarının bu durumdan bir nevi övgü payesi çıkarmaya çalışarak ondan “boğalar diyarı” diye söz ediyorlarmış.
Rivayete göre; boğalar diyarından mezun olan bir genç öğretmen Toros Dağlarının arkasındaki bir yerde konuşlanmış bir köye atanır ve gider görevine başlar. Uzun bir süre yalnız çalışır. Okulunda birleştirilmiş sınıf esasına göre eğitim yapıldığından dolayı aynı anda beş sınıfla ilgilenmek zorunda kalarak yorulsa da pek şikayet etmez.
Ancak, bir gün okuluna bir bayan öğretmen atanınca bizim boğanın kafası karışır, huzuru bozulur. O güne kadar yabancı bir bayanla tanışmamış, hatta konuşma fırsatı bulamamış boğa ne yapacağını kestiremez. Kafasında sürekli çözümler üretmeye çalışır. Kendince en mantıklısını alelacele uygulamaya koyar. Bayan öğretmen okula gelmeden bizim boğa sınıfları ikiye böler ve karşı dersliğe yerleştirir öğrencilerin yarısını. İşi artık daha kolaydır kendisine göre. Öğretmen Hanım okula gelir gelmez karşı sınıfı gösterecek, sonra “evli evine köylü köyüne” misali herkes işine bakacak ve bizim zavallı boğa da sorununu çözmüş olacaktı aklınca. Olaylar düşündüğü gibi gelişir. Öğretmen hanım okulun avlusundan daha ilk adımını atar atmaz kendisini kapıda karşılayan öğrenciler: “Öğretmenim siz bizim öğretmenimizsiniz. Bizim sınıfımız burası” diyerek öğretmenlerine sınıflarını göstererek yardımcı olurlar.
Bizim boğada bir telaş, bir telaş sormayın. Nasıl davranacağını bilemez. Sınıfına girerek hoş geldiniz mi dese, yoksa dersten çıkmasını bekleyip dışarıda mı hoş geldiniz dese, bir türlü karar veremez. Sonra bir bayanı rahatsız etmiş olacağını düşünür ve en iyi çözümün onu hiç rahatsız etmemek olduğuna karar verir. Bir hafta boyunca bayan öğretmenle yüz yüze, göz göze gelmemek için özel bir itina gösterir. Hoca hanım okula gelmeden bizim boğa, sınıfındaki yerini alır, hoca hanım dersten çıkıp gittikten sonra o, sınıfından çıkar. Böylece koca bir haftayı hoca hanımla hiç karşılaşmadan atlatmış olur.
Kendi çözümünü başarılı bir şekilde uygulayan boğa, bir şeylerin yanlış olduğunun farkındadır ve bu durum da, doğal olarak onu huzursuz etmektedir. O, bu huzursuzluğu yaşarken, bir taraftan da kafasında yeni çözüm şekillerini oluşturmaya gayret etmektedir. Birden aklına halen Mersin Erkek Öğretmen Okulunun son sınıfında okuyan bir arkadaşına danışmak gelir. Hemen bir mektup yazar ve postaya atması için şehre gitmekte olan bir köylüye verir. Mektubunda olayı ve kendi bulduğu çözümü yazdıktan sonra arkadaşına: “Kurbanın olayım, ne yapacağımı şaşırdım, sen böyle şeyleri bilirsin. Hoca hanımın sınıfına girip hoş geldiniz dersem ayıp olur mu?” diye akıl danışır.
Bu arada bayan öğretmen de bu duruma bir anlam veremez. Okula yeni geldiği için doğal olarak bizim boğadan ziyaret edilmesini bekler. Boğanın bu kayıtsızlığını, okulda kendisinin istenmediği şeklinde yorumlar. Sebep ne olursa olsun hoca hanımın yapacağı bir şey yoktur. Çünkü sorunun kaynağı kendisi değildir.
Toros’ların arkasındaki bu ücra köydeki komedi yaşanmaya devam ededursun, boğanın yazdığı mektup okula ulaşır. Yatılı okullarda öğrencilere gelen mektuplar, kural olarak idare tarafından açılır, okunur, sakıncalı şeyler ihtiva etmiyor ise öğrencilere verilir.
İlginç mektubu okuyan eğitim şefi hayretler içinde kalır. Mektubu okul müdürüne götürür. Müdürün yaptığı ilk icraat, apar topar öğretmenleri toplayıp konuyu tartışmaya açmak olur. Öğretmenler kurulundaki uzun ve hararetli tartışmalardan sonra bir okulda tek cinsten öğrencilerle eğitim yapıldığı takdirde, öğrencilerin karşıt cinsle ilişkide zorluklar yaşayacağı, bu okulların öğretmen yetiştiren okullar olması halinde sorunun daha ciddi boyutlara ulaşacağı, bu okullardan mezun olan öğretmenlerin okullarındaki bayan öğretmenlerle iletişim kurmada güçlük çekebileceği hususlarını içeren bir rapor hazırlanır. Hazırlanan bu rapora bizim boğanın mektubu da iliştirilerek Milli Eğitim Bakanlığına gönderilir.
Bakanlık, okul idaresinin hazırladığı rapor ile ilişiğinde gönderilen mektuptan çok etkilenir ve önceliği bizim okuldan başlamak kaydı ile bütün öğretmen okullarını kız ve erkek öğrencilerin birlikte eğitim yaptıkları karma okullar haline getirir. O günden sonra karma eğitim yapmaya başlayan tüm öğretmen okulları, reform sayılabilecek bu doğru uygulamaya geçmiş olmayı bizim boğaya borçludurlar.
YORUMLAR
Değerli Meslektaşım.
İşin doğrusu yazının başlığını görünce böyle bir yazı olabileceği hiç aklıma gelmemişti. Okuyunca da çok çok beğendim. Oldukça önemli bir noktaya temas etmişsiniz.
Ben orta okul birinci sınıfı sadece erkek öğrencilerin öğrenim gördüğü bir okulda okudum. Şöyle geriye dönüp baktığımda o yıllar tam bir felaketti. Henüz çok çok çocuk olmamıza rağmen okulda kız öğrenci olmaması sebebiyle tam bir terbiyesiz olmuştuk. Oysa kız öğrencilerle birlikte eğitim öğretim gördüğümüz okullarda '' kızların yanında ayıp'' der kendimize çeki düzen verirdik. Tabii ki kızlar için de aynı şey söz konusuydu. Sadece kızların okudukları okullarda da onlar bu sorunları yaşarlardı.
Velhasılıkelam eğitimde kız-erkek ayrılığı olmaz. Olmamalı. Ancak tabii ki karma okullarda da başka sorunların olmadığını söyleyemeyiz. Ama şahit olduğum şey odur ki karma eğitim yapılan okullarda ortaya çıkan sorunlar karma eğitimin yapılmadığı okullaradaki sorunlardan çok daha azdır.
Selam ve sevgilerimle.