YÜZLEŞ... (8-MART)
Dünya Kadınlar Günü nedir ? :
Tarihi verilere hiç gerek duymuyorum. İnternet diye bir şey var. Yada kütüphaneler …. ! Dünya kadınlarının çığlık çığlığa , yumruk yumruğa , yanarak , ölerek, dövülerek ,yerlerde sürüklenerek , her türlü zorluğa göğüs gererek bileklerinin hakkıyla elde ettikleri birey olma , var olma hakkını söke söke aldığı sürecin sonunda aldığı madalyadır. Madalyanın resmi tanımı : Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart’ın "Dünya Kadınlar Günü" olarak anılmasını kabul etti.
Meraklısına link : (tr.wikipedia.org/wiki/D%C3%BCnya_Kad%C4%B1nlar_G%C3%BCn%C3%BC )
Türkiye de ise bu işi bizim yerimize Mustafa Kemal Atatürk yapmıştır. Önce şehir şehir gezip Türk kadınını göklere çıkaran veciz sözleriyle halkı yapacağı köklü değişikliğe hazırlamıştır.
İşte o tarihi sözlerden bir örnek :
1923 yılının Ocak ayında, Cumhuriyetin ilânından dokuz ay önce, Atatürk, İzmir’de halkla konuşurken kadın konusundaki düşüncelerini cesaretle açıklamıştır:
“… Bir toplum cinslerden yalnız birinin yüzyılımızın gerektirdiklerini elde etmesiyle yetinirse, o toplum yarı yarıya zayıflamış olur.. . Bizim toplumumuzun uğradığı başarısızlıkların sebebi kadınlarımıza karşı ihmal ve kusurun sonucudur… Bir toplumun bir uzvu faaliyette bulunurken öteki uzvu atâlette olursa, o toplum felce uğramış demektir.
Sonra işte o an gelmiştir. Türk Kanunu Medenisi, Türkiye’de 17 Şubat 1926’da İsviçre Medeni Kanunu örnek alınarak TBMM’de kabul edilen ve 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe konulan 743 sayılı kanundur. Daha sonra ise 1 Ocak 2002 kabul tarihli Türk Medeni Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle yürürlükten kalkmıştır. Biz kadınlara kattıkları ise ;
- Ailede kadın-erkek eşitliği sağlandı.
- Evlilikte resmî nikâh zorunluluğu getirildi.
- Tek eşle evlilik esası getirildi.
- Kadınlara, istedikleri mesleğe girebilme hakkı tanındı.
- Mahkemelerde tanıklık yapma, miras ve boşanma konularında kadın-erkek eşit hale getirildi.
- Patrikhanelerin, din işleri dışındaki yetkileri kaldırıldı.
( Bkz: tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrk_Kanunu_Medenisi )
Öncesinde durum nasıldı ? :
Osmanlı döneminde kendi dönemi içinde değerlendirirsek kadınların zaman içinde bazı haklar elde ettiklerini söyleyebiliriz. Evliliklerin kadı önünde gerçekleşmesi ve evlenecek kızın kesin rızasının olması gibi yasalar doyurucu olmasa da yanan ateşe bir bardak su niyetine olmuştu denilebilir. Yine kadınların mehir ve nafaka hakkından vazgeçtiğinde boşanma hakkı elde ettiği de görülmüştür. Tabi ki bunları sadece o dönem içinde değerlendirir isek olumlu gelişme olarak kaydedebiliriz.
Sarayda ise kölelik kuralı ile alınan cariyelerden kurulan haremlerle kadının bir eşyadan farksız hale getirildiğini söylersek hiç de abartmış olmayız. Şimdi diyeceksiniz ki o fakirlik içinde cariyeler hallerinden memnun idiler. Üstelik dini ve ilmi eğitim alıyor idiler diyeceksiniz . O zaman bende derim ki saray onca refah içinde iken halk neden fakirdi ? Ayrıca onca eğitimin iki nedeni vardı. Cariyenin doğuracağı şehzade için bilgili bir anne gerekliydi. İkinci sebep ise hünkarın karşısına cahil, iki lafı bir araya getiremeyen , görgü kurallarından habersiz bir kadını nasıl çıkaracaklardı. Hünkarın sadece cinsel arzularını değil yârenlik ihtiyaçlarını da karşılaması için bu kadınların bir şeyler biliyor olmaları gerekli idi. Kadına verilen değerle bir ilgisi yoktu. Ama kadın dediğimiz bir eşya olmadığı için öğrendikleri ile değişik zamanlarda Osmanlı’nın dahili ve harici işlerine burnunu sokmaya başladı. Ufku açıldıkça saray içinde hem kendi şehzadesini korumak için hem de güç sahibi olmak için bilgilerini kullanmayı da öğrendi. Saray kadınları öğrendikçe güçlenmişti.
Aslında sarayda yada değil , o devirde yada bu devirde korkulan tamda budur. Kadının öğrendikçe güçlenmesi. Bildikçe çoğalması. Hem kendinin hem de her şeyin farkına varması. Bu tüm dünyada her alanı özgürce kendisi için kullanan erkeklerin işine hiç mi hiç gelmedi. Kadınların ihtiyaç malzemesi olmaktan çıkıp ben bir bireyim demesi, çığlıklar boyu uyanışa geçmesi erkek iktidarının sonu demek ti.. Bunu istiyorlar mıydı ? Hayır. Şimdi istiyor musunuz ? Bilmem …. !!!
Kadın o devirlerde sadece biz de değil tüm dünyada aynı değerde idi. Savaş ganimeti sayılabilecek kadar insan sayılmaktan uzaktı. Bir asker fethedilen bir yerde bulduğu kadın için ‘’Bu benimdir’’ dedikten sonra ona kimse el sürmezdi . O kadın artık o askerin kölesi olurdu. Cinsel ihtiyaçlar başta olmak üzere tüm isteklerini yerine getirmek zorunda idi. Ayrıca bu köle kadınlar sahipleri tarafından bir nedenle öldürülür ise sahip hiçbir ceza almıyordu. Sonuçta insan evde kırılan vazosu için suçlu sayılmıyorsa buda aynı şeydi.
Zamanla kadınlar büyük sıkıntılar yaşayarak kendilerine toplumda yer açmaya çalışmışlardır. Evdeki köle olmak dışında çalışma hayatına atılmışlardır. Ancak yine de çile ve dert bitmek bilmemiştir. İşyerinde taciz ,tecavüz, yasal haklarına el koyma, erkeklere göre daha fazla çalışıyor olsalar bile aynı ücreti alamamak gibi sayısız eşitsizlik ve travmayla savaşmışlardır.
Şimdilerde pek çok kadının haberinin bile olmadığı bu günü yaşatmak için yapılabilecek bir sürü şey varken sanki elde edilmiş haklar yok sayılırcasına bu gün de kadının kendisi gibi önemsizleştirilmeye çalışılmaktadır. İşyerlerinde bu günün önemini vurgulamak amacıyla hizmet içi eğitimler yapılabilir. Şiddet gören kadınlara yönelik yapılan çalışmalardan bahsedilip şiddet mağduru kadınların nereye başvuracağı hakkında bilgilendirme yapılabilir.
Sonra sinema, tiyatro, konser gibi ücretsiz sosyal etkinliklerle Kadınlar Günü’nün önemine dikkat çekilebilir. Hem bu tür etkinlikler sosyal olmayan, olamayan kadınlar içinde bir adım olabilir. Hiç değilse bir günü gülümseyerek geçirebilirler. Çok mu zor ? Farkındalıkların artırılması adına pozitif ayrımcılık konulu paneller düzenlenebilir..
Yardım dernekleri daha aktif bir şekilde ruhu ve bedeni yara almış kadınların kendilerini böyle günlerde göstermeleri için yüreklendirebilirler. Yapamaz mıyız ?
Kadın haklarının siyasi, dini, etnik çıkmazlarda eritilmesine izin vermeyerek bir insanlık suçunun işlenmesinin devam etmesine seyirci kalmayarak bir adım da sen atabilirsin. Atamaz mısın ?
Saymakla bitmez kadın sorunlarına kendi hemcinslerimiz bile yeterince duyarlı değilken bazen erkeklerden göremediğimiz destek için fazla mı tepkiliyiz diye düşünüyorum. En azından etrafınızda gördüğünüz şiddet olaylarına başınızı çevirmeyin. Kadın ya da erkek olarak mutlaka yapabileceğiniz bir şeyler vardır. Şiddeti uygulayan kişiye hiç kimse bir şey demez se ona vahşetini devam ettirmesi için oldukça geniş ve özgür bir alan bırakmış oluyoruz.
Şiddet mağduru kadınlar genellikle yaşadıkları ortamı terk etmedikleri sürece yaşadığı süreci kanıksadığı için normalleştiriyor. Onun bu cehennemden çıkması için uyarıcılara ihtiyacı var. Lütfen bunları unutmayın. Şiddeti uygulayan kişi (!) yaptığı şeyi zaten normal kabul ettiği , kadını bir mülk olarak gördüğü için yaptıklarının yanına kalmaması adına önce müdahil olun ve gerekirse adli süreç te cesaretle görüp duyduklarınızı dile getirin. Bunu yapmazsanız şiddeti uygulayan kadar suçlusunuz demektir. Bu aile meselesidir gibi saçma repliklerle kirli vicdanlarınızı temizleyemezsiniz.
Şiddet mağduru kadınlar biliniz ki bunu kendisine uygulayan kadar seyirci kalanlara da fazlasıyla öfkeli olurlar. İster Ahiret inancınız olsun , ister insan haklarına inancınız olsun yada neye inanıyorsanız inanın eğer şeytana tapmıyorsanız suçlu ve günahkarsınız .
Ülkemiz CEDAW sözleşmesine imza atmış olmasına rağmen yıllardır atılması gereken adımları ,çıkarılması gereken yasaları yapmış olmak için yapıyormuş gibi davranmaktadır.
CEDAW nedir ? : BM’nin kadınlara karşı ayrımcılığın tüm biçimlerinin ortadan kaldırılmasına dair düzenlediği uluslararası sözleşmenin kısa adı. Açılımı "Convention On Elimination Of All Kinds of Discrimination Against Women"dir. (tr: Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Bildirgesi)
İslam Ülkelerinin CEDAW’a çekince koyarak imza atması kadar komik bir şey olamaz . Bu şartlar şeriat yasalarına uyarsa uygularız abicim biz. Kadın bizim için dinen şuramızda buramızda diyerek imza atınca ne kadar anlamlı oldu ki bilemezsiniz. Haa sadece İslam ülkeleri değil ki .Brezilya, Kanada … Sayıları azımsanmayacak kadar ülke çekinceleri koyup koyup imzalarını bastılar. Ve böylece oy birliği ile Kadın Hakları Savunmacı lığı oynadılar. Yaşasın pipisel faaliyetler …..
Biliyor musunuz yapılan araştırmalar ve istatistikler aslında Avrupa’ dada durumun hiç de iyiye gitmediğini gösteriyor. Kadınlar için çember gittikçe daralıyor. Buraya istatistiksel verilerle bir makale yazsam eminim ki pek çok kişi yazının sonunu getirmeyecek. Orada yüzlerce sayıdan bahsedilecek ve siz onların her birinin işkence, acı, şiddet, ölüm olduğunun yeterince farkında olmayacaksınız.
Edindiğim verilerden yola çıkarak size basit yoldan bir çıkarım sunayım. Bir uçak kazası nadiren yaşanır biliyorsunuz. Tüm medya böyle bir olay olduğunda hep bir ağızdan bağıra çağıra haber yaparlar. Trajik kazanın an be an görüntüsünü izleriz. Kara kutuya kadar öğreniriz. Haberin sunumu bazen ertesi güne bile sarkar. Hayatta kalan pek olmaz ve herkes üzüntü duyar böyle bir olayda. Peki size desem ki her gün aslında bir uçak düşüyor ve içinde ortalama 300 kadın ölüyor. Ama sessiz sedasız ve sizin ruhunuz duymadan ölüyorlar. Hem öyle uçak kazası gibi bir anda parmak şaklatır gibi değil ağır travmalarla ,acı çekerek , işkence görerek, tecavüze uğrayarak… vs vs … Şaşırdınız mı ? Dünyada değil sadece Avrupa ve Türkiye’ de üstelik bu çarpıcı sayı. Sanırım dünya geneli dersek günde düşen uçak sayısı üçe çıkacaktır.
Çevrenizde şahit olduğunuz şiddet olaylarında ne yaptınız ?
Bir insan olarak hatırladığınız bu olay yada olaylarda görevinizi yerine getirdiğinize inanıyor musunuz ?
Daha fazlası elinizden mi gelmedi ?
Yoksa şimdi başımı belaya sokmaya gerek yok deyip duymazdan mı geldiniz ?
Eşiniz, kızınız, sevgiliniz , komşunuz, akrabanız, arkadaşınız olan kadınlara olması gerektiği gibi davrandığınızı düşünüyor musunuz ?
Duyumsayamadığınız hiçbir acı için hiçbir şey yapmamışsınız demektir.
Sevdiğinizi söylediğiniz birine bedenen ya da ruhen zarar veremezsiniz. Eğer bunu yapıyorsanız sizce bu eylem sevgi midir ?
Siz vicdanınıza sorun bakalım daha kaç soru üretecek…..
Şimdi hanımlar biraz öne çıkın ve dinleyin :
“Uyanın, harekete geçin, savaşın! Bugünkü büyük tarihi durum sizleri cesaretsiz bulmasın Dünün bilinmeyen milyonlarca köle kadınları, bugünün savaşçıları meydana çıkın ve ileri yürüyün!”- Clara Zetkin-
"Güneş bile benim tutkularımın yanında sönük kalır. Tutkularımın hepsini yaşayamayabilirim ancak onları izlemek, inanmak ve takip etmeye çalışmak pların devamını sağlıyor." - Louisa May Alcott -
"Bir kadın olarak kentim yok. Bir kadın olarak kentim tüm dünya.." - Virginia Woolf –
"Kazanmak için savaşmanız gerekebilir." - Margaret Thatcher –
"Azim 19 kez kaybedip 20’nci de başarıya ulaşmaktır." - Julie Andrews -
Ve beyler :
Deniz ben …
Sevmeyi seviyorum ve sevilmeyi.
Sıradan, içinizden her hangi biri ,
Çiçekleri seviyorum, güneşi ve dalga seslerini..
Çocukları seviyorum bir de ..
Ölü olanları da … Belki de en çok onları.
Deniz ben tenimden çok yüreğim ve ruhum yaralı.
Belki alt komşunuz ,Belki arkadaşınız Deniz..
Çocuk yaşta evlenmeye zorlanan bazılarımız var.
Yine köyde ki Deniz’ler ırgat hem de dokuz çocuğa ana.
Bazılarımız akademik eğitimli.
Ama yaralı Deniz’ler..
Aşkı seviyorum her kadın gibi …
Dokunmayı ve sevilmeyi..
Elbiseleri, ayakkabıları, müziği..
Bazılarımız kitapları çok seviyor ,Bazı Deniz’ler doğayı..
Bir ya da pek çok kez elimizden alınan umutlarımızı seviyorduk.
Size güvenmeyi seviyorduk.
Sizinle yan yana yürümeyi istiyorduk.
Narin ve kırılgan olmam bedenim de hakkın olduğunu göstermez.
Dokunmanı istemediğim sürece dokunma..!
Morlukları, kırıkları, silah ve bıçak yaralı içinde Deniz’ler.
Kaçıncı ölüyüm bu gün Deniz’ler den
Kaçıncı Tecavüz edilmiş Deniz ..
Düşün .. !
Ben senin gibi insanım ve yaşama hakkım senin ellerinde olmamalı.
İnsan olmayı seven bir Deniz’dim sen beni az önce öldürene dek…
Sevgilerimle….
Deniz….
YORUMLAR
Bugün Wolfgang'ın elinde bir demet gül gördüm "ha dedim Gisela'nın son iş günüydü bugün onun içindir heralde" dedim içimden. sonra baktım Wolfgang bayanların yanına gidip tek tek dağıtıyor hepsini. aklıma gelen ilk soru "bugün günlerden neydi ki?" oldu hemen. 'haaa!' dedim yine taşlar şimdi yerine oturdu. herkes teşekkür etti tabi. malum kurulu bir düzene sistematik ve uygun adım hizmetinizin karşılığında size takdim edilen hoş kokulu bi gül var ve hemen yumuşayıp gülüveriyorsunuz. ben de öyle yaptım. yani nezaketliği elden bırakmadan teşekkür edip gülümsedim. hatta işi iyice sulandırıp 'çok güzel' bile dedim. bu hareketim karşıdan nasıl algılandı bilmiyorum ama -ki Wolfgang da sendika başkanı zaten- ben bu vurguyu daha çok bugün hatırlanmış olmanın yerine değil de çiçeğin boynu bükük kırılgan duruşuna ve dikenlerini elime batırdığı halde beni mest eden güzel rengine ve kokusuna yapmıştım. Wolfgang ise "bu bişey değil! bırakın da bu kadarını yapalım sizin için!" demekle yetinebildi. yetinebildi diyorum çünkü onun da elinden fazlası gelmiyor. çünkü o da o sistemin içinde ve hesapta bizim haklarımızı savunurken aynı zamanda da o kurumun yararını gözetip, maaşını alıyor. yine de en sonki grevde etkili olmuşlar, verdikleri çabanın da hayli faydasını görmüştük.
sonra yanımdaki bayan arkadaşa gülü uzatmaya gittiğinde, biz güllerini almış olanlar da işine kaldığı yerden akord çalışmaya devam ettik. nedense bugün hiçbir kadının aklına kendisine atfedililen bu günü kutlamak aklına bile gelmedi. ya bu sözü yine bi erkeğin ağzından duymak istiyorlardı ve öyle hoşlanıyorlardı. ya da bir günün içine sıkıştırılan bu kuru sözlere karınları toktu. ki zaten birçoğu da eşlerinden boşanmış ve evin temeli de yine bu kadınların ayakları üstünde duruyordu. işte bu hırpalanmış ve yara almış kadınlara siz istiyorsanız dünyayı şimdi ayaklarının altına serin yine de yaşadıkları o travmaları ölene kadar unutturamazsınız. mezara kadar acılarını, geçmişini beraber götürürler. burda yatmakta olan güzellik ve incellik aynı haklara, güvenceye ve eşitliğe sahip olup, aynı gür sesle korkusuz dünyaya seslenebilmektir. kimsenin kimseden 'ayaklarımı öp, çoraplarımı giydir ya da yıka!' gibi bi beklentisi yok. ki belli kesimlerde bu savaşı hãlã verenlerin olduğunu da bildiğim halde.
ne bedeller ödedikten sonra bin bir zorlukla o günlerden bize ulaşan ve adını borçlu olduğumuz bugünün anlamını; ölen o 129 can'ın verdiği emekte, alın terinde ve diri diri yakılan bedenlerinde görürüm en çok. bana göre aslında çok acıdır bir günle hatırlanıyor olmak. resmî rakamlarla üstten geçiştirilmek. tıpkı anneler günü, metalaşmış sevgililer günü ya da doğum günleri gibi. oysa her gün insanın sevgi, saygı ve hoşgörüyle birbiriyle kucaklaştığı, özgürlüğü ve eşitliği yaşadığı gün olmalıdır. burda sadece kadınları değil, mağdur olan her kesimi söylüyorum. taciz ve tecavüze uğrayan çocuklardan tutun da, homoseksüel'inden hayvanlara kadar uzanan upuzun bi zincir var önümüzde. elimizi dokundurduğumuz her şeyi kirletiyoruz. insanın içi de özü gibidir, bir dirhem sevgi bile barındırıyorsa yüreğinde o sevgiyi ekmek gibi bölüştürür herkese. yok ama kin ve nefretle doluysa da kusar yüzüne. bu güzelliği bulup getirmek de, paylaştırmak da hepimize düşüyor. hiç tanımadığınız biri örneğin, iyi ya da kötü olabileceği tahminini henüz yürütmemişken kafanızda, öteden gülse size aynı şekilde karşılık verirsiniz. herkes değil belki ama, verenleriniz de mutlaka vardır.birileri görüyor bu güzelliği ve hiç çekinmeden yapıyor. yani ömrünüzü belki bi gün daha uzatabileceği bu inceliği sizden hiç esirgemiyor. her şeyin altında bi bit yeniği arama huyunuz yoksa eğer, size yapılan bu iyiliği anlar ve karşılıksız bırakmazsınız. öyleyse siz de çok görmeyin bunu.
ne kadınları yok sayıp, köleleştiren bir anlayışa, ne de erkeği yere vuran feministçe yaklaşımlara yanaşmamalı. mesela moderatör bayanın üstündeki tişörtte şu yazıyordu "biz hepimiz feminist olmalıydık"..oysa dün; aynı programı beraber sundukları erkek moderatörün tişörtünde ise alt alta şöyle yazılıydı: "Yahudi...Müslüman...Hıristiyan...İnsan!!!
bu söz benim kulağıma daha birleştirici ve sevgi dolu geldi. evet teoride sürekli söyleyip, pratiğe uygulanmayan hareketler de sergiliyebiliyor insan.
ben de kısaca sevgi ve barışın hakim olduğu, herkesin özgür ve eşit olduğu bir dünya diliyorum...ve chao'nun güzel yorumunun altına imzamı atıp gidiyorum...
tabi ki seni de o güzel yüreğinden kucaklayıp sevgilerimi bırakıyorum çokça...
Yazar; Spartacüs olmuş yol göstermiş ve bir kadın olarak yazılabilecek çok güzel bir yazı yazmış.
Tabi yorumcu arkadaşlarda öyle…
Bende bir anımı paylaşayım bari…
Suudi Arabistan’da çalıştığım zamanlardı; o zaman böyle mobil telefon nerede… Anacığımı aramak için telefon sırasında saatlerce bekliyordum. Bir şey dikkatimi çekti. Bayanlar kesinlikle sıra beklemiyor direk içeri girip telefon edebiliyorlardı…
Vay be Arabistan’da kadına saygıya bak dedim.
Sonradan bayanların ehliyet almasının yasak olduğunu, halk otobüslerinde bayanlar için ayrılmış yer olduğunu ve camlarının tamamı ile siyah film kaplı olduğunu gördüm
Bu ve buna benzer bir sürü kuralın; kadına saygı değil, kadını koruma amaçlı yapıldığını ise çok sonradan fark ettim.
Nasıl ki Türkiye’de her yerde olmasa da, yoksul bölgelerde kadın daha çok eziliyor ve dışlanıyor ise… Bu bütün dünyada emin olun aynı. Sonradan gittiğim birçok Arap ülkesinde ve diğer ülkelerde; bir kadının ekonomik gücü var ise… İşte o zaman saygı görüyor ve kadınlarında hakları olduğu kabul ediliyor.
Saygılar selamlar olsun
Filiz Şahin.
ehliyet almayı yasaklayarak kadınları neden ve nasıl koruduklarını anlayamadım, keza otobüs camının siyah film ile kaplanması bence daha büyük bir sorundur Allah muhafaza.
Den(iz)
Sevgilerimle...
Çakır--Bey
Koruma derken; tasvip etme amacı ile değil kadınlarını telefon sırasında erkeklerler ile aynı sıraya girmesinler diye kadınları sakındıklarını ve ehliyet vermekle trafikte erkekler tarafından taciz edilmesinler diye kolladıklarını anlatmak istedim.
Film olayına gelince; üç yıl Arabistan'da kaldım o zamanlar; kadınlar otobüsün arka kısmında bölünmüş ve camları film kaplı bölümde erkekler ise ön tarafta idi.. Hala öylemidir bence pek değişmemiştir.
Çakır--Bey
Arapmış Avrupalıymış hiç işim olmaz. Ben her yurt dışından gelişte hava limanında eğilip vatan toprağını öpmek istedim.
Kıymetli arkadaşım tek kelimeyle nefis bir yazı kaleme almışsınız tebrik ederim.
Kadınların etkin olmadığı bir toplumda ne demokrasiden, ne insan haklarından, nede kalkınmadan söz edilemez. Bu geçmişte de böyleydi. Günümüzde de böyle,gelecekte de böyle olacaktır. Bu yüzden kadın haklarını can siperhane savunmak gerekir. Bunu siz kadınların gönlü hoş olsun diye söylemiyorum. Kendi geleceğim için söylüyorum. Dolayısıyla 8 mart'tın yeni bir başlangıç olması için,bu günü bir fırsat olarak görmek gerekir. Ha! Birde bu günü eşlerin birbirlerine kur yapacağı romantik gün olduğu algısından çıkarabilirsek önemli ölçüde yol alınacaktır ama nedense işin bu duygusal kısmını bir türlü aşamıyoruz.
Kaleminize emeğinize sağlık. Gününüz kutlu olsun.
Saygı ve sevgilerimle.
Den(iz)
Farkın dalık böyle bir şey işte...
Sevgilerimle...
öncesi sonrası ve şimdisiyle kadın bir çiçektir sulamalı türü arabesk saçmalıklar harici veyahut feminazi kafasında olmadan gayet te objektif bir yazı üstelik Osmanlıcı amcalar takılmasın diye yazının sadece Türkiye odaklı değil dünya odaklı olmasıda güzel elbette Osmanlıcı amcalar dururmu Hayır.
neyse aslında keşke eşitlik salt dilde kalmasa .
kadınmıdır kızmıdır diye Bağıran büyük abiler biraz anlasa dünyayı.
Kadınların tüm dünya Kadınlarının iyi mutlu ve güvenli olması dileğiyle
Den(iz)
Sevgilerimle..
8 Mart
Şiirin Hikayesi :
Dünya Kadınlar Gününüzü Kutlarım…
Dünyanın En Güzel Günleri, Sizlerin Olsun…
Dünya Kadınla Güzel…
********
Kutlu olsun Dünya Kadınlar Günü
Deremedik size bahçeden gülü
Çile dolu İş’te evde her günü
Bir gün değil,Kutlu olsun 365 günü…
***
Sen Ana’sın,Bacı’sın,Üstelik Yar
Sağarsın süt,tarlada ırgat,güdersin davar
Kınalı Kuzumun yerine, beni alın; Askere ne var?
Senin ayaklarının altında, Cennet bile var…
***
Derbeder-Hazani anlatamaz kadını
Üç-beş kelimeyle fedakarlık şanını
Söyleyemem,anlatamam “ Eksik” yanını
“Ayel” denen, Uğrunda Can verilen kadını…
***
08.03.2007
Derbeder-Hazani
Kenan Kerim YAVUZ
Yarın bizim zabitler karanfil dağıtacaklar sokakta. Daha ne olsun yani.
Sevgiler.
chaotica
Den(iz)
Chao cümlen on numara ...
Sevgilerimle..
Aynur Engindeniz
Deniz, bi karanfil üç lira, biz az gelişmiş ülkeyiz biz.
chaotica iyi söylemiş.
aklıma cannetti'nin kitle ve ikdidarda bahsettiği kedi-fare oyunu geldi.
çevremizde olanlara karşı tepkisiz değiliz, yine de bunaldık be. acayip bir dünya acayip bir düzen; atsan atılmıyor, kendini atsan yine atılmıyorsun. olmak bir sorun teslim olmamak ayrı bir sorun. öyle işte.
Den(iz)
Sevgilerimle..
Atatürk bu ülkeye bir kaç beden büyüktür.Ah Atam ah yapmayaydın keşke dedirten cinsten hem de. Kadının adı batsın. Avrupa yaktığı kadınlardan özür dilemek için 1 günü onlara atfediyor bizde ise Atatürk verdi kadın almadı estek oldu köstek oldu masalıyla vakit harcanıyor. Bir adamın 2.3. karısı olmayı benimsemiş Arap kültürüne özentiyi izah edemiyorum.Dinle ilgisi yok bunun. Neyse siz beni anlıyorsunuz diye düşünüyorum serzenişim üzüntümdendir. sağlıkla kalın.
Erkekleri yetiştirenler de kadınlardır, o halde kadının eğitilmesi sorunu çözecektir.
Filiz Şahin. tarafından 3/7/2017 11:28:44 AM zamanında düzenlenmiştir.
Den(iz)
Dünya Kadınlar Günü'nüz kutlu olsun..
Sevgilerimle..
Alexandra Kollontai, Rosa Luxemburg, Emma Goldman, Clara Zetkin falan falan falan...
Boş ver bunları Deniz... Verileri boş ver, bugüne dek ve nah tam da şu an öldürülenleri, tecavüz edilenleri, üzerine kızgın yağ dökülen kız çocuklarını, kocası tarafından hayal gücünü iflas ettirecek cinsten işkencelerle cezalandırılan, fuhuşa zorlanan kadınları boş ver! Tayland gibi bazı ülkelerin pedofili kerhanesine, Çin gibi ülkelerin organize sanayi bölgesine, Orta Afrika ülkelerinin ilaç ve hastalık deney laboratuvarına dönüştürülmelerine boş ver! Orta Doğu'da kan döken din kisvesi altında büyüyen terör örgütlerinin katılım noktasında zorladıkları erkek militanlara kamera kaydı altında toplu tecavüz ederek adına nikah demelerini, Orta Doğu kaynaklarının bölüşümü adına 1914'ten bu yana başlamış olan savaşın lokal bir uzantısı olduğunu, orada yaşayanların hayvan cesetlerinden daha değersiz olmalarını boş ver!
Tarım toplumuna geçilip de kadının edilgenleştirildiği günden bu yana Avrupa'da da Asya'da da kadın eve hapsedilip yapabilecekleri kısıtlanmış, ev ekonomisine (amiyane tabirle) yük hale getirilmiş, kız çocukları on iki yaşında nişanlanıp on üç yaşında kocaya gönderilmiştir. Çocuk gelin sorunu sanıldığı gibi İslam değil, ataerkil kültür sorunu/sonucudur ve hemen hemen tüm yerleşik toplumlar için geçerlidir.
Şimdi iyi saklandığından çok da göremediğimiz bir şeyler hakkında çok da uzatmamaya gayret ederek bir iki şey daha söylemek istiyorum. Kadın da, erkek de, çocuk da sistem maşası devletten dayak yedikçe yine onun eteklerine sarılıp "dövme anne!" diye yalvaran üç-beş yaşındaki çocuk gibidir. Sistem zaman zaman insafa gelir gibi olur ve tebaasının götünü kaldırır ama iki gün sonra o götü indirmesini bilir çünkü bizim bu dünya üzerindeki sayımız takribi yedi buçuk milyar. Kalabalığız, bedava iş gücüyüz, değersiziz ve kaynaklar tüm dünyaya adilane dağıtılmayıp sadece yüzde sekizlik bir dilimin elinde toplandığı için kalan yüzde doksan ikinin ekstra ekstra değersizleştirilmesini temel alan bir mantık silsilesini takip ederek yapılanır TOPLUM. Bu silsilenin adı hiyerarşidir. Kanunlar herkes için bir dahi olsa ülkenin herhangi bir taşrasında yirmi dokuz devlet memuru bir kız çocuğuna tecavüz ettiğinde, devlet memurunun kız çocuğuna göre hiyerarşideki değeri kendilerinin mahkemede serbest kalmaları için yeterlidir ama o çocuk bir müsteşar olsaydı emin ol o memurları mübaşirlerle gardiyanlara düzdürürlerdi. İnşaat işçisiyle mühendis hakim karşısında eşit değildir, doktorla müstahdem eşit değildir, çünkü sistem birinin yetişmesi için çokça yatırım yaparken diğeri için aynı yatırımı yapmaz. Yani sen, ben, o, şu, bu üzerimizde göremediğimiz fiyat etiketleriyle dolaşıyoruz, hepimizin bir rayici var. Bu yüzden kadın, erkek her kim olursa olsun bu gezegenin kurtuluşu için yasaların, devletin, sistemin eteğine yapışıp ağlamayı kesmediği sürece bu iş olmaz.
Kadın sorunu sistemin ürettiği bir sorundur. Tıpkı ulusal sorunlar gibi. Yavaş çözülür ya da çözülmez, çünkü böylesi daha iyidir. Senin kafanı meşgul eder, berikinin kafasını meşgul eder. Sistem bir gün kadından bir gün erkekten, bir gün siyahtan, bir gün beyazdan, bir gün hayvandan, bir gün çocuktan yana yasalar hazırlar ama ötekinin hakkını kollayarak değil. Ötekinden kırpar berikine verir berikinden kırpar ötekine verir ki kazan hep kaynasın.
Umarım son 8 Mart saçmalığı, iki yüzlülüğü, samimiyetsizliği olur bu. Emin ol yukarıda bahsettiğim yapılanma son bulmadan ne insan ne hayvan ne de bitkiler özgür olacaktır.
Den(iz)
Sadece şunu demek istiyorum : Ben o kadar umutsuz değilim . Toplum her şeye ve herkese rağmen biziz. Biz istersek Devletler yada güçler ne yapabilir ki. Tek ihtiyacımız olan uyanmak..
Onca devrim yapıldı Dünya Tarihinde .. Pek çoğu kanla kazanılmış halk zaferleri dolu . Hiyerarşi dediğin yarattığımız bir dev. Bir çocuk için sokaklara çıkılsaydı. İkinci çocuk için bir adım atılırdı... Bir kadın için isyan edilseydi ikinci kadının daha fazla şansı olurdu. Susmak kendimize yaptığımız en büyük kötülük...
Sevgilerimle...
Sevgili Deniz.
Bahsettiğin Osmanlı ve ondan önceki dönemlerde yani senin belirttiğin üzre kadınlara köle muamelesi yapıldığı dönemlerde hüküm aslında şunlardı:
1- Kadınlarla iyi geçinin ( Nisa Suresi 19. Ayet )
2- Kadınların haklarını yerine getirme husûsunda Allâh’tan korkunuz! Zîrâ siz onları Allâh’ın bir emâneti olarak aldınız. ( hadis)
3-Sizin en hayırlınız, ehline (eşine ve çocuklarına) en hayırlı olanınızdır. Ve ben de ehline karşı en hayırlı olanınızım( Hadis)
4-Hanımını döven Allaha asi olur. Kıyamette onun hasmı benim ( Hadis )
Sonra bu dönemler geçti ve kadınların söke söke aldıkları değil, bir erkeğin ( Mustafa Kemal Atatürk) verdiği haklarla kadınlar yeni haklara kavuştular ki yazmışsın 1926 Medeni kanunuyla kendilerine verilen hakların neler olduğunu.
Ancak burada bir tezat çıkıyor ortaya...1926 Yılında İsviçre'den aldığımız modern ve çağdaş kanunlara rağmen o gün bu gündür hâla kadınlara yapılan haksızlıkları, özellikle de şiddeti, tacizi, tecavüzü konuşuyoruz. Konuşuyoruz da mesela ancak 1980 de kapatılan Soğukoluk cehennemini, yani kadınların Cumhuriyet öncesinde olduğu gibi köle olarak resmen satıldığını konuşmuyoruz da tüm bu tacizler, tecavüzler, dayaklar, işkenceler son on beş yılda ortaya çıkmış gibi konuşuyoruz.
Eeee? Kadın Osmanlı zamanında köleydi. Medeni kanun geldi yine köle.
Osmanlı zamanında tacize, tecavüze uğrar, dayak yerdi, şimdi, yine aynı şeyden şikayetçiyiz.
Haaa. Demek ki mesele kanunların yanlışlığından değil, insanların yanlışlarından kaynaklanıyor.
O halde bu sorunu çözmek de yine kadınlara düşüyor.
Özellikle erkek çocuklarınızı kadına sevgi, saygı ve hoşgörülü vatandaşlar olarak yetiştireceksiniz. Her bir erkeğin bir kadının eseri olduğunu unutmayın.
Selam ve sevgilerimle.
Den(iz)
Ben objektif bir yansıtma yaptım. Dini emirlerin olması uygulandığı anlamına gelmez. Ayrıca dini emirlerin yozlaştırıldığını söylemek de hiç yanlış olmaz.
Ben dünya da söke söke alındığından bahsettim bu hakların ve evet bize hediye edildi ATAM tarafından. Bir erkek olması neyi değiştirir. Medeniyetin kadınsız olmayacağına gören bir insandı. Burada erkek olduğunun vurgusunu yapmanız EGO kokuyor ...
Kanunları insanlar yapar ve insanlar uygular hocam. Suçlu aramıyorum ben . Var olan bir haksızlık var. Bu neden ve kimden kaynaklanıyor,5 yılda durum nedir diye bir ayırım da yapmadım ayrıca. Bir rica da bulunmuştum. Etnik, dini, siyasi potaya sokmayalım bu meseleyi... !
Gerçek olan Kadına şiddet tam gaz devam ediyor ve durdurmak için sizlere de ihtiyacımız var.
Bu sorunu çözmek hepimize düşüyor. Öncelikle kafalar değişmeli .. Mesela 'çocuk yetiştirmek kadının görevidir' klişesinden kurtulmalıyız .Erkek de kadın kadar evladından sorumludur. Bizim esas görevimiz anne olmak değildir. Üreten bireyler ,topluma faydalı bireyler,eşit bireyler.... İşte misyon bu hocam..
Çocukların yetişmesinde rol model olan ebeveynler eşit şekilde sorumludur. Sürekli annesini dayak yerken gören bir erkek evlat bunu normalleştirir. Kadın dayak yediği için kötü örnek oluyor evladını iyi yetiştirememiş mi ? Bunu mu diyorsunuz? ..
Cinsiyetçi yaklaşımlar bizi sığlaştırıyor ne yazık ki
Sevgilerimle..
Den(iz)
Sevgilerimle...