- 315 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BAK POSTACI GELİYOR
Çocukluğumuzun en güzsel şarkılarındandı:” Bak postacı geliyor, selam veriyor/ Herkes ona bakıyor, merak ediyor.”
Neydi merak edilen? Bir dosttan, askerdeki oğuldan, gurbetteki kızdan ya da sevgiliden beklenen bir haber mi vardı? Aslında bilinirdi de mektubun gelip gelmeyeceği, dostun yazıp yazmadığı. Ama yine de gözler yollardaydı, postacının elindeydi. Belki denirdi, belki yazmıştır.
“Duyarım yazmışsın iki satır mektup
Vermişsin trene halimi unutup
Kara tren gecikir belki hiç gelmez
Dağlarda dolanır halimi bilmez”
Bir sıcaklık vardı o mektuplarda, sevgilinin kokusu vardı, memlekette bıraktığı çocuğunun asker ocağına gönderdiği el izi vardı, memleket kokusu vardı, memleket havası... Kimi zaman bir ucu yakılırdı kağıdın, nasıl yandığı anlaşılsın diye uzaktakinin. Kimi zaman renkli, kokulu olurdu mektup kağıtlıları, üzerine çiçek resimleri çizerlerdi.
İçine yazılanlar kalıplaşmış sözler olsa da o sözler arasında özel bir şeyler aranırdı. Kelimelerden mana çıkartılmaya çalışılır, işaretler bulunurdu..
Sonra, saklanırdı köşe bucak, kimse bulmasın, benden başka kimse okumasın diye, kimi analar da koynuna saklardı, okumayı bilmese de birilerini buldukça okutmak için. Yazıyı bilmezdi yazan da yazılanda. Böyle olunca da birileri girerdi araya. Oğlundan gelen mektubu dinleyen ana sanki ilk defa duyuyormuş gibi dinlerdi oğlunun sözlerini ve cevap verirdi, sanki duyuyormuşçasına, onunla konuşuyormuşçasına. Hele bir okuyan yanlış okusun, ezberleştin ana bütün sözleri hemen düzeltiverirdi kaşlarını çatarak ve unutmadığıyla övünerek.Sonra yine bin bir özenle katlanır, ananın koynundaki yeri alırdı.
Bir kıymet vardı eski zamanda, saklanırdı mektuplar. Bir daha, bir daha okunmak için. Bir daha , bir daha koklanmak için.
Gözlerin yollarda olduğu o günler çok eskide kaldı. Geçmişi hatırlayıp ah çektiğime bakmayın siz. Bir tarafı güzel olsa da, hatıraların bir tarafı da acıdır. Gitmeyen mektuplar, yerini bulmadan dönen, döndüğünde umut yıkan mektuplar vardı. Günlerce beklenirdi mektuplar ve gelmeyen cevaplar. İşte o yüzdendir ki mektupların sonlarına “ kestane kebap, acele cevap” yazılırdı. Ne kadar acele olursa olsun gelene kadar erir biterdiniz.
Çağa ayak uydurmak gerekiyor elbette. Artık iletişimin çok hızlı yolları var ve olacak da. Peki, mektubun yerini alacak mı, o kadar içten olacak mı, insanlar sevdiklerinin mektuplarını koyunlarında taşıyacaklar mı? Sanmıyorum. Şimdilere anlatsak de hissettirmemiz çok zor.
“Yine yakmış yar mektubun ucunu
Askerlikte sevda çekmek zor diyor
Yükleyip postanın bana suçunu
Hatırımı teller ile sor diyor
Askerlikte sevda çekmek zor diyor”
Şimdilerde iletişim kolay, kolay olmasına da, hiçbir şeyin değeri kalmadı. İnsanlar birbirini eskisinden çok arıyor belki, ne yazık ki sözün de bir değeri kalmadı. Çoğu zaman konuşmuyor bile insanlar, konuşma imkanları olduğu halde. Bir kısa iletiyle hallediyorlar bütün dertlerini. Zaten yazmak isteseler de yazacak bir şey bulabilirler mi dersiniz?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.