ANNE GELMEN LAZIM
Minik bir beden dikilir karşında...dinlenmenin demine vurduğun o doyulmaz anda...boylu boyunca uzandığın koltuk tüm yumuşaklığı ile koynuna almış seni, günün yorgunluğundan hasar almıs belin ağrılarını dindirmekle meşgulken bir ses seni zıpkına çevirir...Anne gelmen lazım...gökten emir inmişçesine fer tutar kolun kanadın..o ne tatlı sözdür "Anne gelmen lazım "
Henüz dil dönmeden alıştırılır beden bu reflekslere.. değerine paha biçilemez çünkü hizmet edilenin..hizmet etmenin en keyiflisidir evlada hizmet taki gerçekten hizmetçi görüldüğünü dili dönünce yüzüne haykırana kadar..Bir zamanlar Anne gelmen lâzım " ın yerini " Annesin tabi yapacaksın " sözü alır artık..Eski feri olmayan bedenin gün geçtikçe omuzlara binen yükü, arttıkça artar beklentiler çoğaldıkça..Bunları hesap etmezdi oysa vefanın vefasızlık doğurduğunu görene kadar...
Ben nerde yanıldım? Neyi eksik yaptım? Gel- Git leri arasında dolaşırken çark eden dünyasına anlam yüklemeye başlar..
Evlat madem bu dünyanın en sevgilisi...onu veren vermeyebilirdi de bu duyguyu tattırmayabilirdi de..evlat kokusunu anneye anne kokusunu evlada sevdiren Yüce Yaratıcı onca nimetine karşılık sadece günde 5 vakit seslenirken neden yorgunluklarım devam ediyor da O’ nun verdiği en büyük nimet evlat seslenirken kuş tüyünden hafif oluveriyor anne yüreği...üstelik büyüdükçe vefasızlaşan, yaklaştıkça şımaran bir varlıkken evlat...
Allah (c.c) öyle mi ki; O yaklaştıkça saran yakınlaştıkça nimetlerle, lütuflarla donatan üstelik var olmamızı daha anne babamız murat etmeden eden, berzah aleminden varlık alemiyle bizi şereflendiren bunu yaparken de yaratılmişlarin en üstünü kılan değil mi? Kendini bilene de bilmeyene de nefes aldıkları müddetçe nimetlerinde noksanlık göstermeyen, yazı kışa, kışı bahara devşirerek mütemadiyen ihtiyaçlarını sunan Allah eli verir evladı verir, nefesi verir nefsi verir, derdi verir devayı verir...verdiklerinin haddi hesabı yok ..
İstediği nefsimize en ağır gelen namaz o da ruhumuza ilaç yoksa O’ nun bizim kıldığımız namaza ihtiyacı yok o merheme bizim ihtiyacımız var. Ne güzel tespit etmiştir Şairi Şüera Necip Fazıl Kısakürek şu manidar beyitinde;
Namaz, sancıma ilaç, yanık yerime merhem,
Onsuz ebedî hayat benim olsa istemem.
Her ne hikmetse evlat sevgisini bize yaşatan Allah’ ı unutuveriyoruz bir an, o sevgiyi evladımız bize veriyor sanıyoruz...o yüzden vefasızlıklar, beklentiler, şımarıklıklar...
Aklıma bir an yıllar önce okuduğum Vehbi Karakaş’ ın Niçin Namaz adlı kitabın satırları takılıyor. Komutanı seslenince yatağından fırlayan erin " Emret Komutanım" diyerek emre amâde duruşu ile karşılaştırıyor Allah’ ın ezanla bizi çağırışını...üstelik en naif haliyle. Kurtuluş ve felah müjdesiyle, uykudan hayırlı ibaresiyle...
Ve peşinden soruyor:
-El mi önemli eldiven mi?
Komutan eldiven verir, el verir mi? Ayakkabı verir ayak verir mi?
Şimdi soruyorum size, bize, en çok da kendi nefsime "Anne gelmen lazım" sözü ile " Kulum gelmen lazım" sözünün onca yorgunluğuna rağmen gönlüne ferahlık vermesi, seni çivi gibi dimdik yapması aynı mı? İşte iman noktanı belirleyen yegane soru.
Nankörlük edersen veren istediği zaman da almaz mı?..
Namazsız geçen hayat vicdanda her an yüktür
Söyle hangi günahın bundan daha büyüktür?
Satırları şiir olup dökülürken yüreğimden dilim duaya durur tüm anneler adına;
Ey yüceler yücesi Rabbim! Sen affedicisin affetmeyi seversin. Kusur ve hata işlediysem beni de affet. Hiçbir anneyi evladıyla imtihan etme onların acısını gösterme Yarabbim!
Ülkü Kara
1 Mart 2017
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.