- 547 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
0031 - KAR TINILARI - KAR SESİ YÂR NEFESİ
KAR TINILARI
Tane
"Patiskadan bir neşe alçacık penceremde
Yavaşça kapanıyor yasakların üzeri
Parmak hesabında daha acılar
Takvimlerle işi yok beyaz günlerin..."
Özlem Tezcan Dertsiz
KAR SESİ YÂR NEFESİ
Şiirden güzel olmalı, yorum dediğin! Maç doksan dakika, kritiği saatlerce… Şöyle tane tane yazmalıyım, elim değmişken. Tipi, Çığ, Nisan... Sıraya dizilmeli. Bembeyaz karla her kötülüğün ve yanlışın üstü çizilmeli. Ezmeli o zalim nefsi! Gerekirse çıldırmalı bir kara sevdadan! Dağlara vurmalı! Yıllarca o dağ senin bu dağ benim, meczup olup gezmeli!..
Tane tane başlamalıyım anlatmaya… Anlayamayanlar anlamalı, bir vakitler alçacık pencereli, basık damlı çamurla taşla yapılmış toprak damlı köy evlerinde pencerelere, patiskadan bol büzgülü perdeler dikildiğini.
Yerden çok yüksekte olan veya olmayan, küçücük ya da büyük… O pencereler neler gizler! Perdeler sütresidir gizlenmesi gerekenlerin. Oda duvarları ne sırlar bilir! Dilsizdir, söyleyivermez. Perdeler, sır örtüsüdür. Nelere tanık olur, ne ayıplar gizlerler! Perdeler, camların kocaman açılan, her şeyi gören ve herkese anında olanı biteni diyiveren, odayı olduğu gibi dışa yansıtan gözlerinin kapaklarıdır. Camlar, ağzıkaradır. Kara ağızlıdırlar yani… Ne varsa dışa verirler. Söylememesi için perdeler araya girer, camların önüne gerilir. Camlara perdeler gerilir.
Perdeler… Beyaz perdeler… Perdeler bembeyaz… Kar beyaz…
Perdeler… İçerdeki neşeyle neşelenen kıpır kıpır perdeler… İçerde yaşananlar, neler neler… Hele sevgili içerdeyse… Onlar sadece şahittirler.
Perdeler ve kıskanç kocalar… Onlar hep pencereleri kollarlar. İki kanatsa, birbirine iğnelerler, kendilerince işaretler koyarlar, akşam olup da eve geldiklerinde iğneledikleri şekilde mi değil mi kontrol ederler. Değilse, açılmış da sonra tekrar kapatılmışsa hemen bilirler ve bu yüzden kavga ederler. Bu olaylar, evliliğin ilk yıllarında olur. Daha o zamanlar çok sorun yoktur. Belki iki elin parmakları kadar bile değil… Çok önemli de değil… Etraf karbeyaz, dünya tozpembedir.
Bu kış, kar yeryüzüne çılgın bir çocuk gibi sevinçle yağarken, ben kan ağlıyordum. Sen bu ilde, yanımda değildin. Neşeyle keder at başı gidiyordu. O kadar çok sorunum yoktu aslında. Üçü beşi geçmezdi sıkıntılarım. Bilemedin, beş on... İki elin parmaklarını geçmezdi sayısı. Fakat büyük ve ciddi sorunlardı.
Kar, tipi nasıldı, anlatamam ama yeryüzünde senin tipin kimsede yoktu! Uzaktan göründün mü aklımı aldırıyordum!..
Yalnızlığın karanlığında ruhum karardıkça kararırken geldin bu şehre. Gelişinle kara kışıma güneşi getirdin. Sonra bir gece karla beraber el ele gittin buralardan. Yine yalnız kaldım, karanlığımla baş başa… Kış çoktan bitmişti. Bahar gelmişti ama sensiz bir bahar… Karakıştan farksızdı.
Gül gibi memleketimi bırakıp, buralara geldim. Bu dağ başına… Sarp kayalıklara… Bizim oralar ovalıktı. İklimi ılıktı. Her tarafı bahçelik bağlık… Burada ayaz, kar… Kışlar çok çetin ve sensiz geçse de yine de çok güzel bir yer… Tipi, o güzelliklerin üstünü örtünce de güzel… Bu gizem ona çok yakışıyor. Odamızın içindeki güzel anılarımızın üstünü perdelerimizin örttüğü gibi doğal güzelliklerin sırrını da kar gizliyor ve yöreye esrarlı bir görünüm veriyor.
Kar, sessiz yağar… Sessizce… Sessizce gelir ve öylece gider. Onunla beraber gittiniz ama senin gidişin, onun gidişi gibi sessizce olmadı, olamadı. Ruhumda kıyametler kopardı!.. O ne sesti! O ne gürültü, patırtı!..
Çığ… Bir çığın düşmesi sese bağlıdır. Koptum! Davet eden sese vurgunum! Döndüm döndüm… Çılgın gönlüm dağlıdır. Sana kavuştuğum için durgunum. Vurgunum ben sana, hâlâ vurgunum!
O günü… O ilk karşılaşmamızı hatırlıyor musun? Şöyle bir baktın bana. Öyle değişik bir bakış da değildi. Sessiz, sakin, sıradan… Ancak yüreğimde fırtınalar kopardın! Dedim ya, sıradan, olağan bir bakıştı, her bakış gibi basit, önemsiz belki de… Sonra büyüdü büyüdü, kocaman bir çığ halini aldı dünyamda. Sen de bulunmaz Hint kumaşı değildin yani. Seni de ben yerleştirmiştim kalbime, gönlümde büyütmüş büyütmüştüm… Bir topak karın çığa dönüştüğü gibi… Sonra zapt edilemez oldu varlığın! Aşkın çığ gibi düştü seni çıkardığım doruklardan! İşte ben o çığın altında kaldım! Ne kadar da naçardım!
Gözlerinden düşen bir anlık, kısacık bakış, bana yepyeni ufuklar açtı, ufuklara gemiler çizdi. Uzaklar yarattı bende, uzaklara gitme isteği… Seninle, senin olduğun yerlere… Oysa artık kalbimi kapatmıştım herkese, gönlümün kapısını kilitlemiştim, kimseler açamıyordu. Fakat sen, bir kış günü ansızın çıkıp geldin. Karla kaplı kalbimin önüne kürekler getirdin. Sonra küredin onları. Buzları erittin. Yüreciğim bir sana ılıdı, yıllardan sonra bir sana açıldı kalbim böylece. O gece… Sen gidince… Öylece kaldım, kalakaldım işte!
Sevgi kalbimde donmuştu. Aşk buz tutmuştu. Bu aşkı ilk hissettiğimde: ‘Seni seviyorum!’ demek isterdim sana ama ağzımdan çıkaramadım bir türlü. Gönlümde yanmaya başlayan ateşle çözülmeye başladı, o on üç harfin buzları… İyi ki bir işim, bir meşguliyetim var bu dağ yamacında. Meşguliyet tedavisi… Aksi halde bu aşk mahvederdi beni!
Nisan… Çılgın ilkbaharın baştan çıkaran ayı…
Nerden çıktın böyle birden? O kadar sevindirdin ki beni! Türk filmlerinden kopup gelen mutlu sonlar gibi oldu gelişin! Romantizm yüklü yağan nisan yağmurlarıyla geldin. Baharlar getirdin kara kışıma! Çiçekler açtırdın, yeşeren yapraklar arasında…
Kendi şarabıma kendim uyku hapı kattım. Gönüllü teslim oldum sana… Bundan sonrası, o filmlerdeki sona benzer bir şekilde devam eder artık. Öyle bir yola saptık, biz de. Orada hile vardı, zor vardı. Zora beylerin borcu vardı. Burada gönüllü bir teslimiyet ve burcu burcu aşk… Artık tren raydan çıktı! Beni kimse kurtaramaz!
Ne yazık ki yine gideceksin. Bir tren alıp götürecek seni ve tüm mutluluğumu. Buralarda yine yalnız, yapayalnız kalacağım. Bir başıma ne yapacağım ben? Seninle öylesine bütünleşmişken… Sana o kadar alışmışken… Senli bir hayatın mutluluğunu doyasıya, kıyasıya yaşamışken…
Gün boyu çalıştıktan sonra akşamları eve geleceğim. Tüm yaşadıklarımızı birer birer anımsamayarak teselli olacağım. Hatıralarımızla avutacağım kendimi geceler boyu.
Benim trenim de akşamlar olacak… Akşamlara binip gideceğim, hayal dünyasına… Hüzün yüklü, hasret yüklü akşamlara…
Geceler… Geceler… Ah! Geceler..
***
Kaçamaklardan aile boyu mutluluklara… Yakıcı gecelerin karanlıklarından, buydurucu kışların bembeyaz aydınlıklarına…
Yavaş yavaş fakat emin olarak…
Sıcacık mutluluklara…
***
Onur BİLGE
ŞİİR FISILTILARI - 0031
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.