- 427 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
AĞLASAM MI GÜLSEM Mİ? (MEZUN OLUYORUM)
Mezun olmak; bir çoğuna göre asıl hayata adım atmak,yeni hayatın başlangıcı,
sorumluluklardan kurtulmak (yani sorumluluk zannettikleri ve onun yanında asıl imtihanı
unuttukları beyaz kağıtlara yazılanlardan bahsediyorum) ve buna benzer şeyler ifade
ederken bendeki anlamı oldukça farklı olan bir cümleden bahsediyoruz.Evet bu benim
için oldukça mühim olan bir cümle.Birçoğunuz ezber sistemden gelen bir refleks ile
hayır!hayır itiraz ediyoruz bu yardımcı sözcük ile kurulmuş bir fiilden ibaret deseniz bile
bende itiraz ediyorum o benim için söylediğinizden çok daha önem teşkil eden bir şey
o bana boşluk getirecek bir kara delik ve ben o kara deliğe doğru sürükleniyorum ve
uzayda bile zaman olduğuna bu kara deliğe sürüklenirken tanık oluyorum hatta
bunun üzerine bilimsel bir tez bile yazılabileceğine kanaat getiriyorum örneğin
"Zamanı kara delik bile kendi boşluğuna çekemiyor hatta zaman onu da kendi kapsamına
alıyor" gibi bir yazı herhalde ilginç olabilirdi.
Her neyse bende mezun olmanın neden böyle bir izlenim yarattığını çok daha gerilere
giderek anlayabilmenizi sağlamak istiyorum fakat o devirde siz okuyucular var mısınız
bilemiyorum.Çünkü doğum zamanımdan değil çok daha geçmişinden bahsediyoruz.
Öyle ki bu geçmiş öylesine yaşayıp gidemeyen insanların sadece yaşamakla yetinmeyip
doğayı araştırmaya çıkmalarına (yatacak bir mağara ve hayvan avladıkları ağaçtan bozma
mızraklar demek ki yetmemiş) hatta bununla da yetinmeyip herşeyi bilimsel şeylerle
açıklamaya çalışmaları ve sonunda bunları gelecek nesle bırakmaya karar almalarıyla
asıl sıkıntım başlamış oluyor nihayet.Bize araştıracak bir şey bırakmamaya yemin etmişler
sanki fakat her konuda müstakil düşünceler olacağını düşünemeyecek kadar da
tecrübesizlermiş.Belki de düşünceleri yalnızca bir sergüzeştti fakat öyle de olsa bunun
sonunda bize bir ton yığın bilgi bıraktıkları gerçeğini pek de değiştirdiğini söyleyemeyiz
Sonuca henüz taşımayacağım sizleri kendimi mezun etmeden önce hayatıma yeni bir
boyut kazandıran (öyle ki büyükbabamla beşinci boyutu izlediğimden beri yeni bir
boyut ne görmüş ne de duymuştum) üniversite hayatımdan, meczup çağlarımdan
bahsetmeyi kendime görev bilirim.
İstemediğim kadar çok arkadaş,istediğimden çok sorumluluk;babam gibi bankamatik
sıralarında kuyruk beklerken daha bir anne olmadan anne gibi bir listeyle (tabi o kadar
uzun bir liste değildi)market raflarını tek tek hangisinden almam gerek acaba diye
gezmiştim.Liste de eksik bir şey vardı tabi bu liste anneminkinden çok farklıydı en başta
çok bencil bir listeydi.Çamaşırların beyazlar ve renkliler olarak iki bölmede atacağımı
bilmemle bir çok öğrenciden annemden torpilli olarak ayrılmış olmam bana bir artı
kazandırmıştı tabi.(Beyazın bir renk olarak görülmemesi biraz ilginçtir tabi şöyle bir
düşündüğüm zaman tüm renkleri kapsadığını düşünmek insanlar için zor olmasaydı ya
da bunu düşünmeye vakit bulsalardı keşke=/)Ve birazcık maddi şeylerden bahsettikten
sonra bir de manevi boyutuna gelelim işin.Şimdi bana kızacaksınız diyeceksiniz ki
"eee şimdi arkadaşlık maddi bir olgu muydu?" belki de en ironik taraflarından biri budu
r üniversitenin,arkadaşlıklar biraz çıkar ilişkisine dayanır.Öyle ki insanlar benim
selamlarımı çıkar olarak algılamasınlar diye neredeyse selamı sabahı bırakacak boyuta
gelmiştim ama bırakmadım.Belki de biraz da bundan kaybediyoruz;bırakmaktan.
Manevi boyut diyordum,en başta özlemek…Özlem duygusu babamın bizi yaylada bırakıp
kasabaya pazara gitmesinden ibaretti benim için yani kalan hep ben olmuştum bu sefer
kalan değil giden olmuştum ve gitmek demek özlemek demekti.
Sonra o hiç ciddiye almadığınız hayatı büyüyünce daha da ciddiye almaz oluyordunuz.
Hayat size bir çizgi çiziyordu ve daha o çizgiyi yürümeyi bitirmeden başka bir çizgiyi
çoktan çizmiş oluyordu.Bu çizgilerimizi yalnızca hayat mı çiziyordu?Hayır hayır bu
çizgilerde emeği geçen kişileri saymazsak emeklerini de hiçe saymış oluruz.En başta
ne yapacağınızı bilmeden ne istediğinizi bilmeden çizgi çizilmeye biraz aile biraz da
akrabalar tarafından başlamış oluyordu bile.Biraz daha acele etmezseniz elalem de bu
çizgiye girişiyorlardı.Sonuç olarak bebeği beşiğe koyarcasına sizi de bu çizgiye bırakıp
gidiyorlardı.Sizin tek yapmanız gereken sorgulamadan çizgi üzerinde yürümek oluyordu
neticede.Hırpalanmayı öğreniyorsunuz yani yıpranıyorsunuz.İşte eskidiğinizi yani
eskimeye başladığınızı hissettiğiniz yer oluyor üniversite.Çünkü düşünmeye başlıyorsunuz.
sorgulamaya başlıyorsunuz.Yani sizi çizgiye koyarken yapma diye uyardıkları şeyi yapmaya
başlıyorsunuz.Ve düşünmek, muhakeme gücünüzün getirdiği ağırlık sizi yıpratmaya
başlıyor.Bu ağırlığa burda ulaştım sayılır.Yani eskimeye başladım.Hulasa süt dökmüş kedi
gibiyken ben çakır pençe olmaya başlamıştım bile.Bir evde kardeşlerinizle bile
anlaşamazken dört duvar içinde elin kızlarının teranelerine metanet gösteriyordunuz
ve nihayet metanetin ne demek olduğunu da öğrenmiş olarak çıkıyordunuz hayatın
karşısına.
Neyse bu kadar boşboğazlık yeter gelelim en sevdiğiniz kısma.Benim tükendiğim sizin ise
helecanınızın arttığı sonuç kısmına.Mezun olmak demek benim için boşluğa düşmek,
korkularımdan kaçıp bir yere iltica etmemin artık olamayacağı kısım demek.Bu sefer
çizgileri çizenler nereye gittiler?demek.Evet çizgileri çizenleri eleştiriyorum çünkü benim
çizgilerimi çizmeselerdi ben kendi çizgilerimi çizmeye alışabilecektim.Bu kadar karamsar
olmamın sebebi düşeceğim bu boşluğun her şeyin en gerçeği olmasını çığlık çığlığa kabul
etmek zorunda olmamdan kaynaklanıyor.Ne olduğumuzu bilmeden yayladaki buzağıların
yeşilliklerin arasından ayrılıp kasabaya ilkokul denilen çizgiye konulduk hemen ardında
uzunlu kısalı ortaokul, lise çizgisi ve onun ardından da üniversite çizgileri işledi.Şimdi
neden mi korkuyorum çünkü sonuç olarak düşeceğim en büyük çizgi bu boşluktan ibaret.
Buraya kadar her şey gayet iyi değilse de iyi ama bir de o "KPSS" denilen imtihan yok mu?
işte ondan iyi alamazsanız demektir ki artık hayatın üvey çocuğu olmaya hazır olun.
Evet mezun olmak demek işsizlik demek.Yani bu sizin anladığınız manadaki işsizlikten
çok çok daha farklı.Ben her türlü saçmalığı yapabilecek kadar çok vaktiniz olacak olan
işsizlikten bahsetmiyorum.Şimdi düşünüyorum eğer tüm saydığım bu eğitim çizgileri beni
hayata hazırladıysa ben neden mezun olduktan sonra düşeceğim hayattan bu kada
r korkuyorum.Bahsettikleri hayat bizim bildiğimiz hayattan farklı bir hayat mıydı?Yoksa
tüm bunlar bizim asıl gerçekten uzak kalmamız için tasarlanmış bir oyun muydu?Biz
yıllarca dürbünün ters tarafından mı baktırıldık yoksa bunu isteyen biz miydik?Ben artık
ben olabilmiş miydim yoksa hala gölgemde mi yaşıyordum?Üniversite beni mi mezun
edecekti yoksa içinde kendimi gizlediğim gölgemi mi?
Mezuniyette atacağım şapka ile atabilsem keşke soru işaretlerimi.Ya da burda
öğrendiklerim tek kez giyip iade edeceğim cüppe ile gitmese kapalı odalara.Edindiğimizi
sandığımız arkadaşlarda tıpkı o cüppe gibi kalmayacak mı burada,üniversitede.
Tıpkı tüm hayallerin sınav kağıtlarıyla birlikte YÖK kutularında kalması gibi.Bize en çok
kalacaklar yine hayal kırıklıkları...
Evet niyetim hiçbir şekilde sizi üzmek değildi,sadece benim gerçeklerimi tokat gibi
suratınıza çarpmak istedim o kadar.(Dua edin ki çarpıtmadım)