Çay Itırlı Bir Hayal
Rivayete göre Çin İmparatoru Shen Nung bahçesinde açık bir kapta su kaynatırken kapta kaynayan suya çalılıklardan birkaç yaprak düşer. İmparator yaprakları sudan çıkarıncaya kadar etrafa çok hoş bir rayiha yayılır. Yaprakları çıkarıp attıktan sonra merak edip suyun tadına bakar. Duyduğu aromadan çok büyük haz alır. Böylece tesadüfen çayı keşfeder. O günden sonra dünya içecek literatürüne çay diye bir meşrubat dahil olur. Böyle efsanevi bir keşfin ürünü olan çay zamanla efsaneleşir.
İnsanoğlunun çaya olan tutkusundan olsa gerek, çay demlemede kullanılan alet edevatın dahi itibarı artar. Her kültürün kendine has çay damak zevki olsa dahi kullanılan malzemede ortaklık ağır basar. Egzotik iklimlerden gelip baş köşemize kurulur çay. Türk çayı diye bir kavram yerleşir çayla ilgili literatüre. İnce belli bardaklar en has sevgiliden daha albenilidir artık. Çay seremonisi ülkeden ülkeye farlılık gösterse de çayın özü usaresi değişmez. Itırıyla harmanlanan has hayal iklimi güzelleştirir. İsli çaydanlığın isi Leyla sürmesine ilham olur. Kaşıkla bardağın şıngırtısı hoş bir beste mesabesindedir. Öyle ya musiki sadece ney,tambur, ut ve kanunla mı icra edilir. Hem kaşıkla bardağın bestesi doğaçlamadır. Kaşık ince belliye değdiğinde çıkan gizemli ses, kaşığı tutan parmakların hassasını yansıtır. Narin bir el karıştırıyorsa çayın şekerini çıkan ses ayrı bir güzelliğe bürünür kurulan hayaller inceldikçe incelir.İnce belliler kıskanır bu durumu .
M.Ö Çayı tesadüfen keşfeden Çin İmparatoru, gün gelip çayın milyarlarca kişi tarafından sevilerek içilen bir meşrubat olacağının ön görebilmiş miydi acaba? Bu soruya bugünkü koşullarda verilen cevabın hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. O günde kimsenin aklına gelip sorulmamıştır. Biz bugün çay severler olarak böyle bir nimeti yarattığı için öncelikle Yüce Allah’a şükrediyoruz. Sonra da bu güzel armağan için kadim Çin Hükümdarı Shen Nung’a teşekkürü borç biliyoruz.
Çayın aroması damağımızı burunca duyduğumuz hazzı hurufat ile anlatacak kadar mahir olmasak da karınca kararınca anlatmak gibi bir gayret içindeyiz. Hurufatla ünsiyetimize çayın vesile olması da ayrı bir yazı konusu. Çayla kurduğumuz muhabbeti kahveyle kuramıyoruz. Lâkin çaya şiir yazarken kahveyi de mahrum bırakmayalım diye kahveye de şiirler yazıyoruz.
Gönlümüz istiyor ki çayla alakalı yazdığımız her yazıda harflerin cümlesi mesrur olsun. Çayın demlik gülü olduğunu ehlidil de nadan da anlasın. Çay fağfuri fincandaki kahveyi kıskanmaz ; ancak kendinin berrak hâllerinin kahvede olmadığını düşünerek keyiflenir. Çayla kahvenin birlikte anılması da bizim toplumumuza özgü bir durum.
Kahve ülkemize girdiği yıllarda keyif verici (mükeyyifat) maddelerden sayılarak bir süre yasaklanmış. Çayın henüz böyle bir sergüzeştine şahit değiliz.
Çay bitkisi yeşilden siyaha tebdil olurken bir dizi işlemden geçer. Sonra Leyla’nın siyah saçları ile benzeşir. Kaynatılmış ve dinlendirilmiş suya teni değdiği vakit hoş kokusu ve aroması ile sarar sarmalar bizi. Çay tutkumuz daha da pekişir. Biz çayı severiz, çay da bizi sever.
Ankara, 25.02.2017 İbrahim Kilik
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.