HÜSNÜ DUMAN’IN ÇOCUKLARI…2.
Ekrem, yaşının icabı yaramaz bir çocuktu, günlerini mahallenin altını üstüne getirerek geçiriyordu.
Sokak sakinlerinden gençten bir adam Hüsnü Duman’ın kapısına dayandı, yanında üstü başı yırtılıp çamura bulanmış bir oğlan vardı. Hanım Duman açtı kapıyı.
“Kocan evde mi?” dedi adam.
“Evdedir…”
“Çağır bir hele!”
Hüsnü Duman, kapıdaki öfkeli erkek sesini duydu, geldi. “Ne vardı Nizam?”
“Senin oğlandan şikâyetim vardır Hüsnü abey! Oğlumu ne hale koymuş, göresin diye aldım geldim. Şuraya bak, her yanı yara bere… Benim oğlumu dövmeye ne hakkı var? Oğluna hiç terbiye vermez misin sen?”
Hüsnü Duman, adama bir karşılık veremedi. Sinirlendi. Öfkeyle içeri seslendi. “Ekrem! Gel ulan buraya!”
Ekrem başına gelecekleri biliyor, sindiği yerden kapıda olanları gözleyerek akıbetini bekliyordu. Çağırılınca çıktı, geldi.
Hüsnü Duman, “gene ne boklar yemişin ulan böyle!” diye bağırarak karşıladı onu.
“Ama baba…”
“Kes sesini!”
“Ama o da okuldayken benim defterimi yırttıydı.”
Kapıdaki oğlan atıldı hemen. “Yalancı!”
Ekrem oğlana, “yalancı asıl sensin!” diye cevap yetiştirdi.
Hüsnü Duman, “tamamdır komşu, ben onun kulanı çekecem,” diyerek Ekrem’in kulağına yapıştı, çekiştirmeye başladı.
Adam, “bir daha olmasın, yoksa ben ne yapacamı biliyom,” diye söylenerek oğlunu aldı, götürdü.
Hüsnü Duman, hem oğlunun kulağını çekiştirip onu acıyla kıvrandırıp inletiyor, hem de söyleniyordu. “Yeter artık ulen! Her gün biri şikâyete gelmekte! Öğretmenlerinden şikâyet, komşulardan şikâyet… Mahallede kırmadık cam çerçeve bırakmadın! Evden çıktıktan geri şikâyetçiler dayanıyor kapıma. Avradını *iktiğim deyyusu, ne bu senden çektiğim lan! Geberteyim mi seni, ha!”
Ekrem, bir an kulağını kurtardı, sokak kapısını açıp kaçmaya başladı.
Hüsnü Duman onun arkasından hareketlendiyse de oğlan kaçıp uzaklaşmıştı. “Tazı gibi koşuyor namussuz!” diye söylenerek arkasından bakıp kaldı.
*
Öğretmeni, “Ekrem, evladım, sen devlet yatılı sınavlarına girmiyor musun?” diye sordu.
Girmeyecekti. Babası Hüsnü Duman, sınavlara müracaat etmek için form satın alacak para istediğinde ‘olmaz!’ demişti. “Babam beni berber Rıfkı amcanın yanına verecekmiş öğretmenim,” dedi. “Rıfkı amcanın yanında yetişip berber olacakmışım.”
Öğretmeni acıyla gülümsedi. Pırıl pırıl bir çocuğun okutulmayıp berber çırağı yapılmak istenilmesi yüreğini sızlattı. Dar kafalı ebeveynleri tarafından hiç edilen milyonlarca zeki çocuk vardı bu ülkede. Sırf bu yüzden kıt yetenekli insanlar imkânları olduğu için köşe başlarını tutuyor, memleket zarar görüyordu. “Haydi, sen şimdi evinize git!” dedi; “babana öğretmenim seni çağırıyor de! Yarın okula gelsin!”
Ekrem, eve gider gitmez söyledi bunu babasına.
Hüsnü Duman öfkelendi. “Ne edecekmiş beni? Yarın sabahın köründen akşama kadar işte olacağım ben, gidemem…”
Ekrem boynunu büküp odasına çekildi. Onun diğer tüm çocuklardan farklı olarak, bir şey için babasına ısrar etmek lüksü yoktu. Otorite katıydı.
Hüsnü Duman öğretmenin niçin çağırttığını merak etmişti, karısına, “hele bi git yarın sabah da, sor öğretmene! Bi haltlar mı karıştırmış bu oğlan,” dedi.
Hanım Duman, ertesi sabah, “babası ameleliğe gittiğinden gelemedi. Ondan için ben geldim. Bir suç mu işlemiştir bizim oğlan?” diyerek vardı öğretmenin yanına.
“Yok, bir suç işlemedi,” dedi öğretmen. “Ekrem, onu devlet yatılı sınavlarına sokmayacağınızı söyledi. Ortaokulu da okutmayıp berber çıraklığına verecekmişsiniz, öyle mi?”
“Babası öyle münasip görmüştür.”
“Ekrem, sınıfımın en parlak çocuğu! Okutmazsanız, yazık edersiniz çocuğa.”
“Babası bilir.”
“Mademki her şeyi babası bilir, sen niye geldin?”
“Bi munzurluk ettiyse öğenmek için…”
“Tamam, hiçbir munzurluk etmedi. Gidebilirsiniz!”
Hanım Duman boynunu kırıp çıktı, gitti.
Öğretmeni Ekrem’in illaki okumayı sürdürmesini arzu ediyordu. Okul müdürlüğüne gelen bir yazıyı hatırladı. İl merkezindeki bir özel vakıf okulundan gelmişti. “Okulunuzdaki yoksul aile çocuklarından, zeki, çalışkan ve spor dallarından herhangi birisinde yetenekli olanlara burslu eğitim verilecektir,” diye yazıyordu. Okul müdürünün odasına gitti, o yazıyı çıkarttırdı. “Öğrencilerimden Ekrem Duman’ı vakıf okulunun fakir çocukları için ayırdığı bu kontenjandan yararlandırmak istiyorum,” dedi.
Okul müdürü onun bu düşüncesine karşı çıkmadı, “fakat o okul cemaate ait, biliyorsun,” dedi. “Çocuğu cemaatin kucağına atmış olmayacak mısın?”
“Ben cemaatin hiçbir kötü faaliyetini görmedim. Kurduğu tüm okullarda üst seviyede eğitim verip, memlekete hayırlı olacak insanlar yetiştiriyorlar.”
“Mademki öyle diyorsun, götürüp kaydettir. Vebali de sevabı da sana ait…”
Öğretmen, Ekrem’i bir kenara çekip, “seni il merkezindeki yatılı paralı okula kaydettireceğim,” dediğinde,
Ekrem. “babamın parası yok öğretmenim, göndermez,” diye cevap verdi.
“Parayla değil, bedava okuyacaksın. Para vermeden orada yatıp kalkıp, orada yiyip içeceksin.”
“Annemden, ablalarımdan ayrılacak mıyım yani?”
“Okul zamanı… Her tatilde geleceksin.”
“İstemem öğretmenim. Ben annemi bırakamam…”
Öğretmen, yakın bir zaman önce sınıftaki öğrencilerine hangi mesleği yapmak istediklerini sorduğunda Ekrem’in büyük bir arzuyla, ‘ben subay olacağım!’ dediğini hatırladı. Onu en zayıf yerinden vurdu. “Okuyup subay olmak varken berber çırağı olup müşterilerin kırpılan saçlarını süpürmek daha mı iyi?”
“Orda okuyunca subay mı olacağım?”
“Subay olacaksın. Ama okula kaydolabilmen için önce okuldaki öğretmenlerin yapacağı imtihanı kazanman gerekecek. Ha… Bir de iyi bir koşucu olup olmadığını görmek için koşturacaklar seni. O koşuyu kazanabilirsen atletizm bursuyla okuyacaksın orada…”
“Babam yollamaz…”
“Şimdi babana bir şey söyleme bence… Hele seni götüreyim, imtihanı kazan, babana ondan sonra haber veririz. Ben konuşur, ikna ederim onu.”
“Tamam madem…”
Ekrem’in babasından kaçarken işe yarayan hızlı koşma yeteneği normal şartlarda önünden bile geçemeyeceği paralı bir okulun kapılarını onun için ardına kadar açtı.
Hüsnü Duman başta biraz kem küm ettiyse de oğlunun o okulda çok iyi bir Müslüman olarak yetiştirileceği ve onun cebinden hiçbir masraf çıkmadan okumayı sürdüreceği anlatıldıktan sonra kerhen de olsa okula kaydolmasına razı oldu. Ekrem, ortaöğrenimini, okuduğu özel vakıf okulunun sporcu bursuyla sürdürmeye başladı. Atletizme yatkınlığı nedeniyle ilgili öğretmenlerce özel olarak yetiştirilmeye başlandı. Günleri antrenmanlarla dersler arasında geçiyordu. Bir zaman sonra okulunu atletizm müsabakalarında temsil ederek, kendi yaş gruplarında çok sayıda madalya ve ödül kazandı.
YORUMLAR
Hadi hayırlısı dostum...
Sevdiğim bir sözdür:
"Memleketimden insan manzaraları"
Ban de bekliyorum devamını merakla.
Kemnur
Öykü, diğer öyküleriniz gibi hoş. Okumaya başlayınca olayın akışına kaptırıp gidiliyor tıpkı çok ünlü yazarların öyküleri örneği.
Öğretmenin başarılı öğrencisini parasız okutacak bir eğitim kurumunun olmaması işte devletimizi yönetenlerin ayıbı bir kez daha ortaya çıkıyor. Mehmet Macit Bey haklı olarak soruyor. 15 temmuz mu acaba? Ne yazık ki, işte o soru soruluyor bu ülkede.
Benim de tüm dileğim ülkemizde eğitim-öğretim çalışmalarını devletimiz yapsın. Cemaat, tarikat karışmasın bu işe.
Ben de merak ediyorum öykünüzün nasıl evrileceğini.
Emeğe ve sanata saygımla esenlikler.
Kemnur
bakalım sonu nereye çıkacak....15 temmuza mı acaba?
kalemine sağlık üstadım.