- 1533 Okunma
- 7 Yorum
- 7 Beğeni
Ay bir cam kırığı gökte/ Doğaçlama umutlanıyoruz kendi imgelerimizde
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
’Kendini bilmeyen şehirlerden uzak dur,
bırak üstünden bir mevsim geçsin..
Nasılsa birgün sığınmak için girdiğimizde kapısından,
sevgiyle kucaklar seni’..H.Güneş..
.....
(Yolcu, yol bilir bilgeye sordu..’Gerçek ne yana düşüyor’..
’Yüzünü döndüğün yere’ dedi bilge..Yolcu, yüzünü aramaya koyuldu..
Bazı yolculuklar, bir şiir, şarkı ve ya bir resim, bir fotoğraf, hikaye, hatta film
bir an’da çarpar insanı..Akıp giden zaman sanki o an durur..
Bir sanat ürününün, insan yaşamında örtüştüğü bir duygu
titreşimi vadır an’da..Gidilmeyen, görünmeyen, dokunup hissedilmeyen
ulaşılmayan bir çok isteklerin ve hissin ertelendiği an unutulur..
O an yürekte özgürlüğün coşkusu kuşkusuz tanımlanamayacak kertededir..
İnsanın, içindeki küskün çocukla barıştığı an’dır..Zaman içten ve ılıktır..
Kompleks ve kibir kendini tatlı bir kırmızıya bırakır..
Siyasi, tarihsel hatta sanatsal bilincimizin elde edilmesi, arada
kalan kültür fenomeni kurtarabilir mi?..Günlük yaşam içerisinde
ilişkilerin tutsağın da kurtulmak, akan zaman içerisinde bir sır mı?..
Yoksa insanlık tarafından keşfedilmeyi bekleyen bir define mi?..
Dün-bugün ve ya gece-gündüz arasında sıkışıp kalmış
güneşin sıcaklığında bizleri bekleyen bir güzel ’düş’ün’ yüreği mi?..
Hadi, yol bilir bilgenin ışığına dönelim yeniden)..
V Türkali cesaret ve mantık derslerinde ’En hafif yolculuklarınızda en ağır
istekleriniz olsun’ derdi..En ağır yolculuklarımızda ne yapılır bilmiyorduk..
.....
Sevmeler,sevilmeler, kaydesi bozuk zamanlar, nazik ve gururlu bir gün,
tutanaklar tutulsa müebbet savrulurum bir rüzgara..
Aidiyetlerin kıyısında dibi delik sandalda yol alıyor düşlerim, inceldiğim yerden
kopuyorum..Seçeneklerim öyle çok ki..
Adorno’yu kalp kırıklığına sürükleyen,
Akgün Akova’yı ’Fenalaştıran’ rüzgar hep yanımdaydı..
Kilometre levhaları hiç bitmeyecek gibiydi..
.....
Hiç gitmek istemediğim bir yolculukta öylece durmuş niye aracı bekliyorum?.
Gitmek istemiyorum..
Dayanamayıp yüksek sesle bağırdım ’İstemiyorum!’
Sürücü, çığlıklarımı duymuyormuş gibi yol alıyordu..
Otobüsün içinde dönem filmine dair ateşli bir
tartışmayı yapanlara ’Sıradan zekanın bir parçasıysak bundan
toplum sorumludur birazda’ diyor Özgür..
Otobüsün çatısından sarkan afişte Pelin Güröz’ün ’Biz Gidiyoruz’ sözleri..
Cam kenarına oturmuş dışarıyı izliyorum..
Denizde bir vapur gidiyor, ben vapurda değilim..
Düşlerim, iz-düşümlerim,izm’lerim, hayellerim ve gel-git aklım o vapurda..
Parke taşlı yolda yeşilliklerin arasından geçerek ilerliyor aracımız..
İstanbul İzmir arası Cumartesi kokulu şımarıkçiçekleri gibi etraf..
Mekana varmak üzereyiz..Otobüsten inmeden önce
kendime Temmuz kokulu bir mektup yazsam, iki güzel
şiir eklesem sonra..Bilmemki şiir adres bulur mu?..
Hafta ortası Cumartesi’nin kulağına fısıldadadım;
Ey ömrüm sana çocukların mavi göğünde özgürce uçurtmalar
uçurabildiği bir dünya armağan ediyorum..
Derme çatma bir filmin ortasında özlemim yangın yeri..
Şehir mi böyle kendinden uzaklaşmıştı yoksa makul
isteklerim mi bu dünyaya fazla geliyordu bilmiyorum..
Annem bir mevsimden bahsediyordu, şimdi sorsam, hangi mevsimdeniz böyle?..
Dibi delik sandal gibidir yaşam..Ne zaman nerde su almıştır
bilmezsin ya da, bilirsin de umursamazın, küçük küçük dolan
sudan, sandalın batmaz duygusuyla rehavet içindesindir..
Hiç kuşkum yok bir çıkış yolu var bir yerlerde, diyebilsem eğer,
kesin yeri öğrenmek için zaman ve sabır konusunda oldukça
mütavazi olabilirdim..
Gereksinim duyduğum sözcükler düşüncemden dilime düşseydi
tutarlı ve biçimsel ifade etmemi bir sıraya sokabilirlerdi sanırım..
Oysa kendi oyunumuzu oynuyoruz betimsiz dekorlarda..
Hayat yürüyor gibi yapıyor, bir el at der gibi çaresiz..
T.Demirer’in dediği gibi insanın düşsel durumu sınırları zorladığında
taşa tutulurmuş..Belki o taşın acıtacağından değil de düşeceğin
durumun çetrefilliğinden dolayı herkeslerden gizliyorduk onca şeyi..
Düşler hırpalanmasın diye bir çeşit önlemdi sanırım.
Sanırım beni hep şaşkınlığa düşüren, sonra kaybolmuş gibi yapan, sonra da
yeniden karşıma çıkan ve şaşkınlığımı yüzüstü bırakan, gerektiğince
doyuramayan aynı şeyi yineleyeceğim..
Nezaket akıllılıktır diyordu Arthur Schopen..Bilge bir kente
en ileri saatte nazikçe giriyoruz..Aklın ispatından değil,
alfabesini bilmediğimiz yazılardan fışkıran apak geçmişin
yüzümüze tuttuğu ışıktan ötürü..Nazikçe yürüyorduk kaldırımda..
Kentlerin geceye bakan yüzü hep aynı mıdır?..Sanmam..
Hepsi ayrı bir yüz çizgisi gibidir..Herhangi bir özgül, fiziksel,
zoolojik, botanik, ya da kimi silinmiş paragrafları aynıdır belki fakat
kentlerin geceye bakışlarındaki sırrı hiçbir veriyle anlatamazsınız..
Geceye başkaldırmış bir günde, herşey allak bullak ve çığlık çığlığa..
Caddedeki kalabalık, gecenin insan kalabalığı..
Suratlardaki akan makyaj ve parfüm kokularına karışıyor hüzünleri..
Duvarda reklam panoları..Cazip yaşam fırsatları..
Mendil satan çocuğun umutsuz bakışları, sokağın köşesine
zulalanmış polislerle örtüşüyor..
Kaybedenlerin hep umutlu olduğu bir ülkede,’Mutsuzluk,Açlık oyunları
Mavi bisiklet, Mavi ring, Kayıp kent, İncir Reçeli ve daha onlarcası derken
afişin en gerisinden ilgi odağı olmanın duygusu içten, samimi
tatlı bir gülümseme bırakıyor yüzümüze..
’Polonya da bir kuş var’ adlı romandaki küçük çoğun amansız
mücadelesini anımsamak yetmiyor yüzlerdeki utancı örtmeye..
Kolay mı, katmerli sevgisizliğin galebe çaldığı koşullarda
insan yanımızı, aşklarımızı ve düşlerimizi işlevsiz kılmayı hedefleyen
dev bir ahtapot var karşımızda..
Başka bir dünyayı düşleyebilme gücü nasıl ki bir duruş ve kararlılık
işiyse aşk da, insana ait değil midir, insana kimlik veren ve kendisi haline getiren..
Bu yüzden Gasset, ’Aşk ve hayat, ona layık olan her kes içindir’ diyordu..
Kavramların çarpıtıldığı, duyguların acımasızca ezildiği, elitizm ve popülizmin
taçlandırıldığı bu zamanda kim ne zaman anlayacak diye düşünmeyi bıraktım..
’Yürümek,ardına bakmamaktır’ diyor S Soysal..Yürüyordum, fakat
ardımda bıraktığım her yer yangın yerine dönüşüyordu..
Düşüncenin kesiştiği yerdeydim..Kim bilir, belki istesem tüm
zamanların kipi olabilirdim..Yinede gece oldumu sözcükleri
bir akışın içine tereddüt etmeden bırakmayı tercih ediyordum..
Bazı şehirler tenimde sürtük tadında, bunu biliyorum fakat yine de
çarpıp kapısını çıkamıyorum..Korkunç, iğreti bir seneryonun
kostümsüz, diyalogsuz, mekansız kadrajına bodoslama
itilmiş gibiyiz..En özendiğim şey Mayakovski’yi terkeden umuttu..
Belkide en mutlu olduğum şey bu olmalı..Peki ne diye
bunca kıyamet?..Tregedyalarımla bir içhesaplaşma hali olabilir miydi?..
Sanırım, derin ama hüzünlü, hüzünlü fakat naif bir insanlaşma
sürecinin arayışı bu..
Tarifi imkansız gibi görünen, ama manası oldukça kestirilebilen
bir üst düzey sevgi toplumu..
Mütavazi bir arayışın, fetiştirilmiş yozluğa rağmen olanca
acılarına ve tümden alt üst oluşuna dair bir çeşit gelecek güzel günlere
ışık tutma yolculuğu..
’Modern’ zaman düşlerimizi, imgelerimizi ve huzurumuzu
gasp ederken öylece mutlu repliklerin tebessümüne bürünmek anlamsız geliyor..
Dış dünyada süregiden bütün kötülüklere, acı ve ihtiraslara rağmen ve
evren, başı sonu olmayan bir değişim ve akan giden bir süreçse şayet,
tarih buna tanıktır..Başkaları için kesinlikle ’önemsiz’ addedilebilir,
postacısını kaybetmiş bir çağda sis dağılacak..
Öylece düşeceğiz yeryüzünün çimenlerine..
Öylece..Boylu boyunca..Sonsuz sevinçle..
25.02.17.Cumartesi..
YORUMLAR
Doğan Güneş
Doğan Güneş
o halde daha sık yazayım)..
Böyle böyle umudumuzu büyütürüz diyerek sevimli bir çıkarsamada
yapmış olayım yeri gelmişken)..
Teşekkürler Deniz dostum..
Doğan Güneş
arayışımız hep devam etmeli ta ki üst düzey sevgi toplumuna ulaşıncaya dek
insanlık arayışı,en umutsuzluk dönemini yaşasada hala postmodern barbarlığı
tümüyle kabullenmiş,yenilmiş değil.hâlâ mikrobik mekanizma karşı direnç gösteren
düşünsel bağışıklık direnci var.tümden umutsuz olmamakla beraber seninde dediğin gibi
-modern Zaman herşeyimizi esir almışken tümden gamsız ve Mutlu repliklerin tebessümüme bürünmek anlamsız olur -
neyise fazla uzatmadan yazarın güzel düşsel dünyasına en güzel cumartesi çiçekleri eşliğinde
en özel selamlarımı gönderiyorum.
sevgiler kardelen ruhlu şair
Doğan Güneş
90 lar da sosyo-ekonomik vahşet çağını açarken insanlıığa 'Biz' yerine 'Ben'i
bir virüs gibi şırınga etti..Bunda başarısız oldu demek yazık ki mümkün değil..
Kendi cinnetini toplumsal cehenneme çevirmeye gayret eden bir budalalık..
Fakat buna dair direnç gösterenler,umudu büyütenler,kaldırım taşından bir aralık görüp oradan filizlenen tomurcuk misali bizzat insanın kendisine sosyal varlık olma zorunluluğunu göstermeyi sürdürdü..
Arayışımızın devam etmesi birazda bundan değil midir..
Ve inanıyorum ki,'Ben'i içinden söküp atmış 'Biz'i bilince çıkarmış vakur ve mücadeleci,dirençli ve bilgili,örgütlü ve duygusal,sınırsız ve sınıfsız,gülümseyişi ve umutları dünyayı kucaklayacak kadar geniş düşinsanları aratarak çoğalacaktır..
Nitelikli yorumun için ayrıca teşekkür ederin Canşairim..
Çokça sevgilerimle..
Doğan Güneş
Kilometre levhalarından payımıza ne düşüyorsa kabulumüz oluyor..
Bundandır bazen dibi delik sandallarda batmayışımız..
Pusulamızın kadranı senin alfabenden nede olsa Hena)..
Cumartesi güzelliğinde sevgiler ..Sevgilerimle..