HÜSNÜ DUMAN’IN ÇOCUKLARI…1.
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Sıradan ailelerin hikâyeleri genelde sıradan olur. Okuyanları sıkar. Yazanı da… Bu insanlar bazen de öyle hikâyeler yaşarlar ki, sıradanlığı aşarak yazanı da okuyanları da etkilerler. Sanırım ‘Duman’ ailesinin hikâyesi böyle bir hikâyeydi.
Muş ile Ağrı arasındaki karayolunun kıyısındaki Bulanık, alabildiğine geniş bereketli toprakların tam göbeğinde kurulmuştu. Köylerden gelen göçerlerin bir yanından girip yerleştiği, öte yanından da daha iyi imkânlar için daha büyük illere göç ettiği kırk bini geçkin nüfusuyla büyükçe bir ilçeydi. Eskilerin Kop dediği bu yerlere ‘Bulanık’ adını veren Kazan (Haçlı) Gölünün bulanık sularıydı. Hüsnü Duman’ın ismini soyadı olarak taşıdığı Duman yaylasından ve tüm Bilican Dağı eteklerinden berrakça akıp gelen kaynak ve kar suları Kazan Gölünde toprağa karışıp bulanır, sonrada Körsu Deresiyle çıkıp Murat nehrinin sularına karışırdı. Bilican Dağları Süphan Dağının uzantısı Yakupağa dağlarının batı ucunda yükselmekteydi. Duman Köyü de Bilican Dağlarının yokuşunda arazisi kıt bir yerdi. İki yanında Kop ve Liz Ovalarının bereketli toprakları yer alırken, Hüsnü Duman’ın atalarının köyü getirip bu bodur meşe ağaçlarıyla kaplı yaylada kurmaktaki maksatları bir ihtimal geçimlerini keçi yetiştiriciliğiyle sağlamalarındandı.
Hüsnü Duman, memleketin genelinde çökertilmiş hayvancılığın ve mirasla bölüne bölüne bir karış kalmış toprağın geçimine yetmediğini fark ettiğinde yevmiyecilikle geçinmenin bir yolunu bulabilmek umuduyla çoluk çocuğunu alıp köyünden Bulanık’a göçmüştü. Köydeki yerlerini satıp İnönü mahallesinde yan yana üç odadan ve ahırdan ibaret bir yığma evi satın alıp yerleşmişlerdi. Beş kişilik yoksul ve mutaassıp bir aileydiler. Anne Hanım Duman kocaya biat etmiş bir köle, baba Hüsnü Duman ise kendi doğrularını idealize etmiş oldukça dürüst, dindar, ama katı bir otoriteydi. Semra, Selma ve Ekrem; bu üç çocuğun yaşamı bu ikilinin hegemonyasında yol almaktaydı.
Aralarında bir yaş kadar fark olan iki kız, Semra ve Selma, ilkokulu köylerinde okumuşlardı. Köy yerinde keçi peşinde dağ bayır koşturarak geçirdikleri özgür çocuklukları Bulanık’a gelip yerleşmelerinden sonra mutaassıp geleneklere bağlı yaşamları içinde yitmiş, tepeden topuğa tesettüre girmişti. İkisi de güzel kızdı. Farklı güzellikleri vardı. Büyük kız Semra esmer tenini ve gür siyah saçlarını babasından, küçük kız Selma ise beyaz tenini ve koyu kumral saçlarını anasından almıştı. İkisi de kendi halinde, yumuşak başlı, sessiz kızdı. İkisi de artık çocuk değildi. Günlerini artık evlerinin dört duvarı arasında geçiriyorlardı. İnsan yüzü görebilmek için bir şey lazım olsun da bakkala, manava yollasın diye annelerinin gözleri içine bakarlardı. Onların yerine yollanmak istendiğinde küçük kardeşleri Ekrem’in önünü kesip vazifeyi üstlendikleri, hatta bunun için ona rüşvet verdikleri de çokça yaşadıkları bir şeydi. O sıkkın günlerinde babaları, “sizi caminin Kur’an kursuna yazdırdım. Yarın sabahtan itibaren Kur’an öğrenmeye gideceksiniz,” diyerek geldiğinde iki kız kardeş sevinçten adeta uçmuşlardı. Birkaç yıl gidip geldikleri Kur’an Kursu hayatlarını adeta renklendiren tek sosyal aktiviteleri olmuştu.
Hüsnü Duman, yaz aylarında tuğla ocaklarında çalışıyordu. Ağır bir iş olan tuğla ocaklarından kazanılan yevmiyeler diğer işlerden kazanılanları ikiye, üçe katlıyordu. Kazancını olduğu gibi hanımına teslim ediyor, o da bu paralarla unuyla, yağıyla kışlık hazırlıklarını yapıyordu. Çalıştığı işin mevsimi üç aydı, öteki dokuz ay işsiz kalıyordu. İşsiz kalmak dediysek boş gezenin boş kalpazanı değildi elbet, hamallık, amelelik falan bulursa günlük yevmiyeye gidiyordu; bazen büyük illerden birine sezonluk işler için gidip geldiği de oluyordu. Bir şey bulamazsa da evde ya da kahvehanede vakit geçiriyordu. Haftada bir kahvehaneden meraklı arkadaşlarıyla bir grup oluşturup Murat nehrinde veya ona bağlı kanal ve derelerde balık tutmaya gitmekten çok hoşlanıyordu. Bunun için eski model, ucuz bir motosiklet bile almıştı. Yöre suları balıktan yana çok bereketliydi. Tuttuğu balıkları canları çektikçe çıkartıp pişirmek için bir güzel temizleyip buzdolabının derin dondurucu bölümünde saklıyorlardı. Zaman zaman yiyebileceklerinden çok balık tuttuğunda çarşıda pazarda satarak evinin harçlığı yapıyordu. Çıktığı her balık avında gittiği araziden toparladığı bir çuval odunu külüstür motosikletin arka oturağına bağlayıp kış için eve taşımayı da hiç ihmal etmiyordu. Yaptığı iş engel değilse camide, engelse de bir köşeye yaydığı seccadede kılıp beş vakit namazını kaçırmıyordu. Akşam olup da yer sofrası kurulduğunda ortaya konulan bir kap yemek onun getirdiği yevmiyeye göre şekilleniyordu; bazen bir kap çorba, bazen bir etli yemek, balık, salata. Sofrada ne yenilirse yenilsin, yemek sonrası hiç değişmeyen bir törenleri oluyordu. Avuçlar açılıyor, Allah’a bu günde yemeyi nasip ettiği rızk için şükrediliyordu. Duayı çoğu kez Hüsnü Duman’ın çocuklarına verdiği birkaç nasihat tamamlıyordu.
Hüsnü Duman’ın işte olduğu günler evin küçük oğlu Ekrem babasını taklit ederek dualarını ettiriyor, sonra da yine babasını taklit ederek nasihatler vermeye kalkışıyordu.
“Dürüst olun, evinize haram lokma sokmayın!”
İki ablası onun tavırlarına gülerek eğleniyorlardı. Anne Hanım Duman bazen kocasının ti ’ye alınmasına bozuluyordu.
“Babanızla alay etmeyin. O, hem dürüst hem de çalışkandır”
Hüsnü Duman, Kur’an Kursunun tamamlandığı yılın yazında çalıştığı tuğla ocağına kızları Semra ve Selma’yı da kalıpçı olarak götürdü. İki çelimsiz kızcağız sabahtan akşama kadar tuğla kalıbına doldurulan çamuru kurumaları için döktükleri yere taşıyıp durmaktan öyle bitap düşüyorlardı ki, akşam olup da eve döndüklerinde yattıkları yeri bilmiyorlardı. Eskiden karşısından kalkmadıkları televizyon dizilerinin artık isimlerini bile hatırlamıyorlardı.
Tuğla ocaklarında iş bitip de kışa girildiğinde yine evin dört duvarı içine kapatılmışlardı. Onca zorluğuna rağmen tuğla ocaklarını bile özler olmuşlardı.
“Ana, yandaki Satı kız dikiş nakış kursuna yazılmış. Babama deyiversen de, bizi de yazdırsa ya…”
“Olur, akşama geldiğinde derim…”
Anaları babalarına bir desin, hele bir de he dedirtsin, bak sen o zaman keyiflerine.
Akşam geldiğinde Hüsnü Duman dikiş nakış kursu için, “olmaz!” dedi. Ama onları dikiş nakış kursundan daha çok memnun eden bir şey söyledi. “Yarından tezi yok Suphi beyin mağazalarında tezgâhtarlık etmeye başlayacaksınız. Biriniz konfeksiyon mağazasında, diğeriniz beyaz eşya mağazasında. Ben konuşup anlaştım. İyi maaş verecek. Hem de sigortalı yapacak…”
Dikiş nakış kursu nihayetinde kış süresince yaşanıp bitecek bir kurtuluştu, bu işler ise kesintisiz sürecekti. Odalarına çekildiklerinde yaşamlarına gelen bu değişikliği hoplaya zıplaya çığlıklar atarak, sarmaş dolaş kutladılar.
Çalışmaya başlayacakları ilk sabah patronlarının karşısına çıkartıldıklarında hiç alışık olmadıkları bir taleple karşılaştılar.
“Burada, başınız bu şekilde kapalı çalışamazsınız!”
Çocukluklarından beri başlarını örtmeye alıştırılmışlardı, insanlar arasına başları açık hiç çıkmamışlardı. Bu talebi yadırgadılar. Daha da çok babalarından korktular.
“Babamız…” diyerek itiraz edecek oldular.
Suphi Bey, “babanızla bu konuyu konuştum ben,” dedi. “Madem yolda gidip gelirken kapansınlar, çalışırken açsınlar, dedi. Ayağınızdaki bu eteklerin de boyunu diz kapaklarınıza kadar kısaltmanız gerekecek; ya da pantolon giyinmeniz…”
Bu izni vermiş olması babaları adına inanılması güç bir değişim olmuştu. Onlar için ise hayatlarını baskılayan mutaassıp çemberin kırılmasıydı.
*
YORUMLAR
Önce güzel bir tasvirle giriş.
Sonra Duman ailesiyle yaşadım sanki...
Tadı damağımda kaldı derken,
Devamı da varmış.
Öyle sevindik ki!!!
Hemen ikiye gidiyorum
Görüşürüz Dostum...
Kemnur
Çok değerli üstadım yazınızı geç de olsa okudum. Sanırım köyden şehire gelmiş yeni yaşam şekline uyum sağlamaya çalışan yüzlerce göçmen diyeceğim ailelerin tutunabileceği veya tutunamayacağını okuyacağız devamında. Türkiyenin son elli yılını gözden geçirirsek yazılan durumda bir çok aile vardır şehirleşme akımına kendini kaptırmış. Aslında sosyologların elinde incelemek için çokça malzeme mevcut. Biz bu güzel öyküyü heyecan ile okumaya devam edeceğiz.
Saygılarımla.
Kemnur
Öykünün başında Hüsnü Duman çocuklarını helak edecek, dedim kendi kendime. Öykü ilerledikçe Hüsnü Duman'a yaklaştım biraz. Çocuklarına kuran kursuna göndermesi, çocuklarıyla beraber balık avlamaya çıkması. Temelde iyi bir baba, diye düşünmüştüm. bu iyi baba figürünün çocukları daha özgürlükçü, isyankar olacaklarından adım gibi emin oldum bir an. Ama çok kısa sürdü bu düşüncelerim. Hüsnü Duman'ın (etkileyici bir isim bulmuşsunuz bu arada) kızlarını dikiş nakış kursuna göndermemesiyle ayıktım. Kuran kursuna gönderip dikiş nakış kursuna göndermemesi. Yazar mesajını veriyordu. Kuran kursuna çocukların gönderilmesinde hiç itirazım olmamıştı bir okuyucu olarak, çocukların yeni birileriyle tanışıp hayal kurmaları yani o heyecanları bana yetmişti. Nereye gittiklerinin bir önemi yoktu o an okuyucu için. Ama Hüsnü Dumanlı için vardı. Günü kurtarmakla meşgul gibi Hüsnü Dumanlı karakteri. Bulunduğu çevrede yaşayabilmesi için topluma bir mesaj vermeliydi. Kuran Kursu ve beş vakit namaz en iyi yöntemdi. ve öyküden şimdilik şunu anladım; Hüsnü Dumanlı gaddar birisi. O derin dondurucuya balıkları istiflemek zorunda. Öyle bir yaşamış ki empati kurma yeteneğinden yoksun, hiç okumamış. filmleri de sevmiyor. hikayeleştirilmiş hiçbir şeyi sevmiyor aslında. finali görür gibiyim. şu an tam net değil. bulanık.
keoma tarafından 2/24/2017 9:43:50 PM zamanında düzenlenmiştir.
Kemnur
Kutluyorum öncelikle ve diliyorum ki; arayı fazla açmazsınız.
Hayatlar benzersiz gidişatı ile kimi zaman kesişiyor ortalarda bir yerde.
Yüreğinize sağlık.
Selam ve saygılarımla değerli yazarım.
Kemnur
Finale doğru neden adama dindar demiyorsunuz da mutaassıp gibi dindarların hiç sevmediği bir kelimeyi kullanıyorsunuz diyecektim ki finalde vazgeçtim. Adam hakikaten mutaassıpmış, dindar falan değilmiş. Gerçi o denli tutucu bir babanın iş paraya gelince bu kadar ani çark edişi biraz keskin bir geçiş olmuş.
Allah'tan devirle birlikte memleket de zaruri olarak değişti de kız çocuklarını eve hapsetme işi eskilerde kaldı. Hala bu tipler elbette vardır ama şükür ki azınlıklar. Bir evlat için baba çok büyük bir nimettir. Tabi bu nimet bazen zehirleyebiliyor da.
Takip edelim bakalım Hüsnü Duman'ı ve çocuklarını.
Saygı ve sevgilerimle Kemal Bey.
Kemnur
Aynur Engindeniz
İlk Paragraf "Bütün mutlu aileler birbirine benzer; her mutsuz aileninse kendine özgü bir mutsuzluğu vardır." Sözünüde bir ölçüde hatırlattı bana, kuşkusuz sizin öykünüzdeki aile mutsuz bir ailedir şeklinde genelleme yapmak babında değil
Ne ki, sorunlarda, sıkıntılarda farklılaşma baş gösterir denebilir
Öykünüz genel coğrafya nosyonuyla başlayıp, sosyolojik bir formasyonla hız almış bile
Önce fiziki atmosfer sonra usulca kimyaya inilmesindeki hiyerarşik duruş dikkati çekmiyor değil
Benim için ancak kem küm edilecek bir alanda "KEMNUR" hocam dolu dizgin yine
Güne gelen yüreği, emeği, kalemi, kelamı kutlarım
Saygı ve selamlarımla...
Kemnur
Biraz düzeltmelerle kendi hayatımı okudum. Bu kızları
dışarda çalışmaya göndermişler. Bizde o da olamadı.
Babam bizi yani benden 1'5 yaş küçük kardeşimle beni
arkadaşının halı fabrikasına işçi olarak gönderecekti.
Kardeşimle ben hayatımızda bir değişiklik olacak, biz de
çalışacağız diye öyle sevinmiştik ki. Ne yazık olamadı.
Dayım engel koydu kendi saçma sapan düşüncesiyle bizi
eve kapattılar.
Ben de kendi öykümü mü yazsam acaba?
Hayat, hayata benziyor.
Tebrikler,
saygılarımla..
ONDAN SONRA
glenay
Beni çok iyi takip ettiğiniz belli oluyor..
Nedense kendi öykümü yazmak beni hep üzdü ama bugün öğrenim durumumla ilgili bir yazı yazdım. Sizin yazınızı okuduktan hemen sonra. Değişik tarzda bir şeyler yazmak istiyorum. Yapabilirsem.
Selâmlar..
Kemnur
Kolay gelsin Kemal Bey, her zaman ki gibi akıcı üslubunuzla alıp bizi doğu taşıdınız. Hayırlı olsun kolay gelsin. Öykünüzde son yıllarda hızla bir yönlere evrilen, değişen Türkiye'nin resmini çizmeye başlamışsınız. Bakacağım sıkma baş durumu nereye varacak. Devamını merak ediyorum.
Emeğe ve sanata saygımla esenlikler.
Kemnur
hadi yayırlısı bir kere takıldık mı hikayeye gayri devamını okumadan edemeyeceğiz..
kolaylıklar üstadım
Kemnur
Hayırlı olsun,çok güzeldi Kemal amca..devamını merakla bekliyorum :)