- 983 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
0023 - BİR KIŞ MESELİ - EĞİTİM FEDAİLERİ
BİR KIŞ MESELİ
"Vur, vur, o an toparlanır
katı düş, sis:
Bir gül yarasıdır kılıcın
eriyik gözde açtığı..."
Enis BATUR
EĞİTİM FEDAİLERİ
Kara kış, kara cahillik gibi bastırmış vaziyette… Kar, güneşin doğmasını, sabahın olmasını güçleştirmekte… Her adımda ayağına dolanmakta ve seni hedefinden alıkoymaya çalışmakta… Bu bir misaldir. Bir benzetme… Bir örnek…
Vur! Kara kışa vur! O cehalete!.. O zaman aklı başına gelir ateistin! “Bizi uzaylılar yarattı…” demekten vazgeçer de Rabbini bilir. Be salak! Uzaylıları kim yarattı? Eğit onları, öğret! Kılıçtan keskin kalemin o cahillerin kör gözlerini O/Nur’a açsın! Senin vurduğun yerde gül biter!
Öğretmenin durduğu yerde gül biter! Dur, en durulmaz yerlerde ki bitsin cehalet! Dur ki miskin ayıksın! Durduğun yerde güller bitsin!
Kalem kılıçtan üstündür! Kullan kalemini kılıç yerine! Vur gaflet uykusuyla gözleri canlılığını kaybetmiş cahilin gözüne gözüne bilginle ki artık gözünü açsın!
Koy kılıcını kınına, kılıç yerine çek mürekkebi kalemine, vur cehaletin kısmet bağlayan asırlık menhus kördüğümünün üstüne ki bahar gelsin Ülkemize! Kıraç topraklar bile bağ bahçe, her yer çiğdem çiçek olsun! Güller açsın Vatanın her yerinde! Gül’e hayran ve âşık, gül kokan fidanlar yetişsin! Gülfidanları, yetişin dağların tepelerine, Yurdun en ücra köşelerine! Gülfidanları dikmek, Gül’e layık güller yetiştirmek, yoz fidanları aşılamak için… Gül kokulu ellerin değdiği her yerden mis kokulu katmerli yediveren has güller bitsin!
Bu zaman, âhir zaman… Fitne uykuda… Lanet olsun, uyandırmak isteyene!..
Öyle çok ortalık karıştıran, fitne fesat çıkaran var ki! Cehaletin kara damgalarını tertemiz, bembeyaz beyinlere vuruyorlar! Zavallı evlatlarımızın kanlarına giriyorlar!
Al eline silgiyi ve öylesine temizle ki tüm havatırı, pırıl pırıl olsun beyinler, eskisi gibi! Sonra da ayet ayet yaz, hadis hadis yaz ki kılıç kesmez, ateş yakmaz birer eren olsunlar! Vur! Vur cehaletin kara boynuna Hakk’ın kılıcını! Kıvılcımlar çıksın!.. Uykudan ağır o gaflet uykusundan uyandır, elinin erdiğini, gücünün yettiğini! Yeni birer soluk ver onlara! Hayat ver!..
Hani bir kış sabahı erkenden kalkmışsın… Semaverin buğusu cama vurmuş… Bir de tütsü yakmışlar sobanın üstünde… Mistik buhur kokusu, kızarmış ekmek kokusuna karışmış… Ninen deden Hacca gidecek… Gülsuyu kokuyorlar, daha şimdiden… Yolculuk, deniz kıyısındaki o Mübarek çöl ülkesine… Zamane ne bilsin, Hac nedir, Umre nedir! Uhut nedir, Bedir nedir! Ne bilsin, nasıl kokar Mekke ve Medine! Yüce İslam Peygamberi’ni herhangi bir bedevi sanır! Öyle tanıtırlar, öyle sandırırlar! Böyle kandırırlar, böyle çalarlar imanları, şeytana taş çıkartırcasına!..
Bir bilse, Allah’ın ilmini ileteni, o dosdoğru, o en emin ve en aydınlık yolu bildirteni… Bir tanısa… Bir bilse… Yazarsa yazar, şairse şair… Kara cahilliğinden utanır!.. Keser cırtlak sesini… Dinler bülbül sesini… Önce ıslah eder nefsini, sonra hayra tüketir son nefese kadar tüm nefesini!
Kar, diz boyudur hani… Ötelerde kar boyudur cehalet… Araba gelecek ya nasıl gelecek? Oralara güneş, oralara aydınlık gidecek! Cehalet uzaklarda, uzaklar tuzaklarda… Nerde dağlar aşanlar? Kalemle kuyu kazanlar?
Aşılsın mesafeler! Kavuşsun bekleyenlerle beklenenler! Gelenler, ışıkla gelsinler! Karanlığı delsinler! Kışlara baharlar getirsinler!
Vursun o güneşlerin şavkları cehaletin karlarına kışlarına! Karanlıktan aydınlığa çıkan gözler kamaşsın, O/nur/lardan!
Uzaklaşsın tuzaklaşanlar! Yakınlaşsın uzaklaşanlar! Aman yolları fitne kapatmasın! Hakikat yolcuları yolda kalmasın!
Sabırsız bir bekleyiş, kahvaltı sonrasında… Yolcuların tası tarağı çantasında… Derviş hırkası sırtlarında… Kar artıkça artmakta… Cehalet gafletle yarışmakta… Sabah olacak ya nasıl, ne zaman?
Güneşi ışınlarından tutup geri çekmede, fitne… Sabahın zorluğu katlandıkça katlanmakta… Kar kış cehalet, diz boyuyken kapıda… Kar dahi kara cahilliğinden utanmaktayken… Beklenen şafak attığında… Güneş doğduğunda, sabah olduğunda… Karın da kamaşacak karanlıktan çıkan gözleri… İlimle ışıyacak… Kanı ısınacak bilimle. Gecenin karanlığı çoktan çekip gitmiş olacak. Kardelenler açtığında, kar yavaşça kalkacak, sere serpe uzanıp yattığı yerden. Kış, toplayacak beyaz nevresimli yorganını, yüklüğe koyacak. Toplayacak gökyüzünden kara bulutlarını, bavuluna dolduracak. Ayaz soluyarak, poyraz savurarak yola koyulacak, bir daha bu topraklara ayak basmamacasına! Köşküne bahar yerleşecek, o gidince. Üç cemre doğuracak, gelmeden önce… Üç veliaht, nur topu gibi kendine… Tahtına Bilge Kraliçe İlkbahar oturacak.
Uzun ve çetin bir yolculuk başlayacak… Eğitim seferberliği… Ülke, eğitim fedaileriyle aydınlanacak… İlim cehalete vurdukça artacak… Kara gün ışığı vurmuş gibi… Yol gözleyen gözler kamaşacak…
İlim fedaileri çıktıkları o uzun yolculukta azimle ilerlemekte… Canlarını iyiliğe güzelliğe, doğruluğa dürüstlüğe adayan görevliler… Seçtikleri meslek, Peygamber mesleği! Yaptıkları iş, güneşler sürüklemek, peşleri sıra… Sabahlar oldurmak karanlıklara… Geceleri bitirmek, gündüzleri getirmek… Işık olmak ışıkla… Işık tutmak karanlığa… Güneş olup yanmak… karı buzu eritmek…
Ne çıkar, güneş olacağım derken bir daha günü göremez olsan! Nefes olmak için tükense nefesin, kesilse ne çıkar! Bir uçsuz bucaksız ummanken bilgin, göğüs kafesinin içinden gelen, bıkmadan usanmadan ilim aktaran sesin, soluğun… Ders anlatmaktan tükense nefesin… Aşk dolu yüreğin daralsa, nefes alamaz olsan bu kutlu yolda, bu yüce ideal uğruna, mum misali çevreni aydınlatmak için eriyip yok olsan ne çıkar! Vazife şehidi olursun! İlim uğruna ölürsün! Herkese nasip mi! Ne güzel!..
Vur! Vur öğretmenim, vur! Ellerin gümüşlensin!.. Vur cehaletin gözüne gözüne!.. AQkıllar başlara insin! Düş sanılan Varlık nedir, nelere kadirdir, bilinsin!.. Vurdukça çiçeklensin gözler gönüller! Güller açsın, vurduğun yerlerde! Vur, gün ışığı gibi, cehaletin karanlık, karlı, yamaçlarına! Vur, kıraç topraklara, tüm sıcaklığınla… O/Nur/larla aydınlansın Türkiye!
Anlat gerçekleri! Hakk’ı Hakikât’i anlat!.. Sürgünden sürgüne sürüklensen de, yemyeşil sürgünler fışkırsın kurumaya yüz tutmuş yüreklerden! Vur, Tevhit mührünü kalplere! Kızgın demirlerle damgalarcasına sinelere vur, o mührü! Ver o iman ateşini gönüllere, soğutmadan mezun et! Sıcak sıcak servis yapılsın!
Sen bir öğretmensin! Neler neler yapabilirsin! Fakat ne yazık ki kimse bilmiyor değerini! Ben de bir şairim… Çağının tanığı… Kim bilecek değerimi! Kim bilebilir, neler yapabilirliğimi…
***
Şiiri ve maksadını anlamamış değilim. İyi, güzel ve doğru mesajlar vermek gerektiğinden, dilediğim gibi yorumlama hakkımı kullanmak istedim. Allah o cahilleri de bizleri de ilimle aydınlatsın! Cümlemizi ıslah etsin!
Meslek, mevki, rütbe, menfaat, şan şöhret… Bunlar, yalan dünya için, bir süreliğine gerekli ve geçerli olan, nihayetinde geçici, aslında ötedeki bitimsiz hayat için gerekenler düşünüldüğünde, hiç de önemli olmayan şeyler… Kabrin kapısından içeri giremezler!
Şairlik, yazarlık bozarlık, ağalık beylik padişahlık, hatta peygamberlik nedir ki! Bunların hepsinden üstün bir makam vardır! Kulluk makamı!..
Göz açıp kapayana kadar süren dünya hayatında insan her şey olabilir, kaderinde varsa ve çabalarsa… Önemli olan, kul olabilmektir! Allah’a layık kul!.. Peygambere layık ümmet!
Dünya bilimlerinin hepsi kabrin kapısına kadar… Allah’ın ilminin, dinin faydası sonsuza kadar!.. O’nun ilminin zerresi karşısında bütün bilimler yetersiz, bütün bilgiçler gereksiz, tüm âlim geçinenler cahil kalır!
“İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır”
Allah bizleri Resulullah Efendimizin yolundan izinden ayırmasın! Dünya menfaati için yolumuzu saptırtmasın! Rehberimizi karga etmesin!
(ÂMİN!..)
***
Onur BİLGE
ŞİİR FISILTILARI – 0023
YORUMLAR
Bir eğitimci olup beğenmemek elde mi?Nasıl meselelerin üzerine üzerine gidip ne yerinde tesbitler bunlar e fendimm.Ah keşke ah keşke demeden edemedim.Değerli kalem kutluyorum içsel derinliğinin için sizi.Bir de ferasetinizi görmemezlikten gelmek siradanliktir bilesiniz.Engin yureginize selam olsun efendim..