- 1022 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Gonderilemeyen mektup
Merhaba meleğim,
Eğer bu mektup eline geçmişse ve satırlarımı okuyorsan dünyanın en şanslı annesiyim. Sana yıllar öncesinden, 2010 yılından, başladım yazmaya. Seni hiç göremedim,öpemedim ama kokunu hissedebiliyorum. Ne güzel evlat kokuyorsun meleğim! Sana kavuşamadığım onca yıl, içimdeki özlem kıvılcımı her yanımı sarmış, hasretinle yanıp kavrulmuşum. Görmeden de severmiş, görmeden de özlem olurmuş meğer...
İyi ki geldin, iyi ki benimsin. Seni çok seviyorum ve nefes aldığım müddetçe hep seveceğim. Koruyucu kanatlarımı hep üzerinde hissedeceksin.
O kadar beklettin ki beni geçen zamanda, gözlerimde yaş, yüreğimde ah, dizimde derman bitti.Yüreğime özlem, saçıma ak, dilime ah düştü. Bazen kederlendim, bittim, takatim kalmadı sabretmeye, kimi zaman da küllerimden yeniden doğdum yeter ki sen gel diye.
Tarihler 2009 yılını gösteriyor meleğim. Babanla tanışalı bir yılı geçti. Baban mavi gözlü, orta boylu, çok konuşmayan, duygusal, içine kapanık ama tertemiz bir adam.Yüreği şefkat dolu, sevgisi için emek vermiş ve sabretmiş bir adam.
Çok zor günler geçirdik babanla, engelleri sabırla ve gözyaşı ile aşıp aylar temmuzu gösterirken biz dünya evine girdik. Pek abartılı bir düğünümüz olmadı, kimse mutlu değildi bu düğünden. Herkes dedenin bana yaptığı işkence ve zulmün farkındaydı. Bu evliliği onun zulmünden kurtulmak için yaptığımı ima eder gibi bakıyordu herkes. Biraz da haklılardı, böyle düşünmeleri için öyle çok sebepleri vardı ki…
Evliliğimizin bir yılı dolmadan artık gelmeni istiyorduk ama hayatımızda ters giden bir şeyler olduğunu da tahmin ediyorduk.Doktora gittiğimizde doktor tam olarak ne söyledi, ben neredeyim, o an dünya kaç kez yıkıldı bilmiyorum.Doktor senin gelebilmenin ancak bir mucize olduğunu, bunun için tedavi süreçlerini bir bir saydı. O ana kadar yaşadığım acıları bir anda unutmuştum. Daha büyük acı yaşanmaz gibiydi, daha kötüsü olamaz gibi…
O gece uyuyamadım, ağlamaktan gözlerim şişmiş ve o anki hayal kırıklığı ve acıyla babandan ayrılma kararı almıştım. Zira onun babalık hakkını elinden aldığımı, artık onunla olamayacağımı düşünüyor ve ısrarla ondan ayrılmak istediğimi dile getiriyordum.
Yani daha baştan pes etmiştim.
Günler ayları kovalarken biz çoktan tedavi sürecine başlamıştık. Başka doktorlar, başka tedaviler… Sonuç ise aynı…Başka doktorların içimize birazcık olsun umut kırıntıları serpmesini ne çok istiyordum. Ama olmamıştı. Gene gelememiştin meleğim!
Yıl 2013 olmuştu. Aşılama yapılacaktı. O gün öyle korkmuştum ki… Sonunda senin geleceğini düşünerek, dua ederek gözümden sicim gibi yaşlarla o günü atlattım. On beş gün nasıl geçecekti derken hayal kırıklığı ve sen gene yoksun…Bu aşılama süreci bir kez daha denendi aradan çok zaman geçmeden. Bu sefer korkmuyordum; acıya da alışmıştı bedenim, ağrıya da. Sonuç, yoksun meleğim… Ne çok beklettin annecigini…
Artık tüp bebek aşamasına yönlendirildik. Yıl 2014, umudum artmıştı. Şansımın bu tedavide yüksek olduğu düşüncesini kabullenmiş ve yüreklenmiştim. Ankara’da özel bir klinikte tetkikler, tahliller derken artık iki ay sürecek bir tedaviye alınmıştım. Dayın her konuda yardım ediyor ve benimle çocuk gibi ilgileniyordu. Hastaneye götürüyor ve bazen de ağladığımda teselli ediyordu. Derken bir Kurban Bayramı’nın birinci günü babanla sabırsızlıkla seni beklerken operasyon geçirmiştim ve artık dinlenme vaktiydi.
Of bu ilaçlar mı bu kadar sulugöz yaptı beni yoksa gözyaşlarımın sabrı mı tükendi!
Baban büyük bir kaza geçirdi meleğim ve ben yanında yoktum. Üç gün sonra söylediklerinde benim morale en ihtiyacım olduğu süreçte sinir krizi geçirdim. İğne, ilaç mecburen kullandım meleğim, üzgünüm.
Aradan geçen üç dört gün sonra senin de gelemedigini öğrendim. Nasıl dayanırım buna? Oysa çok inanmıştım. Derdi veren sabrını da veriyor meleğim. Senin için yılmadım. Bu süreçten sonra yaşadığım acılar da körüklemiş olsa daha çok şiir yazıyor, artık kimseyle konuşmuyor, içine kapanmış bir kadın oluyordum.
Bir şiir kitabı yazmaya karar verdim. Baban her zamanki gibi en büyük destekçim. Etrafımdaki laf söz, dedikodu ile başa çıkacak halim kalmadığında sığındığım tek liman şiirlerim ve baban... Ben ise artık eskiye nazaran sütliman…
Eğer bir gün kavuşursak sana en güzel mirasım; önce sana sunduğum sevgim, emeğim ve o kitap… Beklemekten yorgun düşmüş bir kadının figanı şiir şiir olup akması umarım eline geçer ve okursun sana yazdığım kitabını…
Yıl 2016…
Senden vazgeçmeye hiç niyetimiz yok. Yeni bir gayretle, inançla, maddi zorluklara göğüs gererek başka bir özel klinikle görüşüp karar veriyoruz. Ve tekrar aynı zorlu ağrı ve acı dolu süreç… Bu sefer başıma nelerin geleceğini, hangi aşamaları yaşayacağımı kullanacağım iğne ve ilaçları tahmin ediyordum.Tecrübe kazandım, seni beklemekte usta oldum meleğim.
Aylar kasımı gösterirken sonuç mu gene yoksun!... Artık; suskun, uykusuz, sürekli acı hisseden, mutlu olmayı beceremeyen huysuz bir kadına dönüşmüştüm. O şen şakrak, neşeli halimden eser yoktu. Bir ay kadar evden çıkmadım, kimseyle görüşmek, bu konuyu konuşmak istemiyor, teselli sözcükleri duymak istemiyordum.
Artık daha az bekliyordum seni. Öyle çok hayal kurmuyor, bebek eşyaları satan sitelerde gezinmiyordum eskisi gibi.Tek düşünce oluşmuştu karamsarlık...
O yıl birçok plan kurmuştum aklımda. Ne tuhaf, planlarımın arasında yer almıyordun. Babanla da eskisi kadar ilgilenmiyordum. Bu konu ne vakit açılsa tartışıyorduk. Sussa da incitmek istemese de yorulmuştu o da besbelli.Yani nazlı meleğim ikimiz de çok yorulmuştuk beklemekten. Bu bekleyiş tüm hayatımızı etkilemişti.
Sonra katıldığım bir öykü yarışmasında derece aldığımı öğrendim. Sevindirici bir haberdi, üstelik ödül olarak beş bin TL alacaktım. Evet düşündüğün gibi o parayı da senin gelmen için harcadım. Bu sefer şartlarımız tuttuğu için iki emriyo transfer edilecekti ve bu defa da başka bir klinikteydik. Artık son kez deniyordum. Bitti gücüm dediğimde baban gene gözlerini kaçırdı benden.Tekrar aynı süreç işledi ve ben hiç acı duymuyordum o kadar. Yorulmuş bedenim ve kalbim artık ne olacaksa olsun, bitsin bu zorlu günler istiyordum. Günler geçip sonucu öğreneceğimiz gün yaklaştıkça umudumun boynu bükük öylece dalıp dalıp gidiyordum.
O gün sabah saatlerindeydi randevumuz. Babanla göz göze geldik, dedim ki: “Bu son sonuç ne olursa olsun bırakma yüreğimi, bıraktığın an bil ki uçurumun dibindeyim.” Ve sarılıp sanki sonucun olumsuz olacağı düşüncesine kendimizi alıştırıyorduk…
Hoş geldin meleğim, hoş geldin.
Şu an senin bende olduğu haberini almıştım... İnanmıyordum o an ağlayarak doktora tekrar “Emin misiniz, tekrar bakar mısınız?” dedim. Karmakarışık duygu seliydi tam olarak yaşadığım. Tam on yıl bekleyip tarihler 2020 yılını gösterirken bir sonbahar ayında idi sana kavuşmam. Nasıl geçerdi bu dokuz ay, acaba sağlıklı bir şekilde tamamlayabilecek miydim, kucağıma alabilecekmiydim? Daha güçlü olmak zorundaydım,artık yeniden başlıyordum yaşamaya senin için senin için…
Hoşgeldin meleğim...
Tarih 20 Eylül 2035…
Bugün doğum günün, tam on beş yaşına giriyorsun güzel kızım, Rümeysa Nur’um... Elimde büyük pembe bir paketle biraz titrer adımlarla yavaş yavaş yaklaşıyorum hediyeni vermek için... Ne çok benziyor gözlerin ve aceleci tavırların bana. Bakmaya kıyamıyor, sevmeye doyamıyorum...
Ben seni izlerken çoktan paketini açmışsın. İçinden ilk adım patiklerin ve gözyaşlarımdan ıslanmış ve yıllardır beklemekten sararmış bir mektup çıkıveriyor. Pencere kenarındaki berjere oturup tüm gürültüye kulak tıkayıp kendi öykünü okuyorsun ve okudukça gözlerinden yaşlar damlıyor…
İyi ki doğdun kızım, iyi ki geldin, iyi ki varsın...
DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN…
ANNEN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.