Öykü...Şiddetin masumu olmaz..
ŞİDDETİN MASUMU OLMAZ
Bir insanın çaresizliğinin ne kadar kötü bir durum olduğunu, o gün bir kez daha görmüş anlamıştım.
‘’Yok, yok, bazen eve bir ekmek bile götürememenin sıkıntısını yaşıyorum’’ dedi kuzen.
Kuzen bi kaç saniye durakladıktan sonra, ’Eliyle para karşılığında bazı işler yapıyor, bunun yansıra evlere temizliğe de gidiyor; akrabaları arasında zengin aileler var ve daha çok onlara temizliğe gidiyor ‘’. ‘’Eşim yabancı olmadığı için onlar da eşimi tercih ediyorlar hem güveniyorlar hem de piyasanın biraz üzerinde ücret veriyorlar, hem de dolaylı da olsa bi katkı yapmış oluyorlar’’ dedi eşi için.
Kuzenin bakışları, duruşu, anlatış şekline bakılırsa araları hiç iyi değildi, Öyle anlaşılıyor ki bu durum eşler aralarında sorun oluyordu ve aralarında bir tartışma yaşanıyordu
….Kocanın işleri iyi gitmeyince, kadının kazancı ön plana çıkınca demek ki böyle sorunlar yaşanabiliyormuş, ne kadar sıkıntılı bir durum dimi?
Erkeğin, para kazanması, evine bakması çok normal karşılanıyor ama kadının çalışıp da evine para getirmesi ise tam tersi bir durum, neden?,
Bu durum sadece kuzen ve de eşi için geçerli değildi elbette ki.. Tüm erkek egemen toplumlar da durum bundan ibarettir ve erkekler çalışmak zorundalar mecburlar üstelik çünkü o bir erkekti..., kadınlar çalışmak isteseler bile önce kocalarından izin almak zorundalarmış. Bu benim düşüncem değil elbette ki. Kuzenle, yeni açtığı iş yerine giderken yolda aramızda geçen konuşmalardan bir kaçıydı sadece...
Ev içi durumları nedir bilmiyorum ama kira ödemekte zorlandıkları için baba evine taşımaya karar vermişlerdi ve o sıralar taşınma hazırlıkları içerisindelerdi... Anlayacağın işler berbattı mutluluk ise iki parmak arasında sıkışık olunca da insan için bu durum daha bir acı verici oluyor.
‘’Kuzen, aynı mahalleden komşu kızıyla evlenmişti. Söylenenlere göre son yıllarda kadının baba tarafı çok zengin olmuşlar; söylentiler öyleydi ama henüz kimse bu zenginliği görmemiş ve de hissetmemişti. İlkin koca tarafı zengindi, işte herkesin bildiği, duyduğu gibi, batmışlar, neden? Niçin? Nasıl batmışlar kimse bilmiyordu. Sadece öyle duymuştuk, batmışlar o kadar
‘’Kuzen bütün bunları anlatırken, daha doğrusu ben sormuştum kuzene, bu kadar sıkıntı yaşıyorsunuz eşinin sana her hangi bir katkısı oluyor mu diye, kuzen de dilinin döndüğünce anlattı ya da anlatmaya çalıştı anlatabildiği kadarıyla işte.
‘’Böyle durumlarda eşler birbirlerine her türlü desteği vermeli, evlenirken yemin ediyoruz sağlıkta ve hastalıkta, varlıkta ve de yoklukta, diye, dedim ve de benim başımdan geçen o iki hayati değeri olan ‘’hikayeleri’, kısaca anlatmaya çalıştım..
‘’Marketler ve buna benzer alış veriş yerleri daha yeni -yeni açılmaya başlamıştı ve çocuğu okula götürürüm getirirken tam da yolumun üzerinde bir market açılmıştı ve de bu marketin sahipleri hemşerimdi.
o marketten inanılmaz bir şekilde alış veriş yapıyordum, çünkü her şeyi aynı yerden satın almak benim de işime geliyordu. Çocuklar küçük, bakkaldan öyle her şeyi alamıyorsun, lazım olan her şeyi de bulamıyordum ve bakkalda satılan ürünler çok da pahalı oluyordu üstelik.
Kısacası o market sanki benim için açılmıştı, okul dönüşü oğlumla birlikte alışverişimizi yapıyorduk ve gönül rahatlığıyla evimize geliyorduk. O marketin açılması en çok da ben ve benim gibilerin işine yaramıştı ve çok kolaylık olmuştu benim için, bütün ihtiyaçlarımı o marketten karşılamak, iki işi bir arada yapmanın zevkini yaşıyordum, yolum biraz uzun olsa da bunu hiç sorun etmiyordum açıkçası Bazen alışverişte ipin ucunu kaçırdığım zamanlar da oluyordu, paramın yetmediği zamanlar da oluyor değildi...
’’Aldıklarımdan bazılarını geri koyarken nasılda ezilip büzülüyordum sanki ayıp bir şey yapmışım gibi utanıyordum. Tam bu sırada ortaklardan biri devreye giriyordu ve bana…,’’Neden ürünleri geri koyuyorsun, kalan parayı yarın getirirsin ürünleri geri koyma’’, demişti bana birkaç kere.
.Hayır, olmaz, borç yapmamalıyım, param kadar alışveriş yapmayı öğrenmeliyim. Her seferinde böyle yaparsam altından çıkamam ki, deyip cüzdanımda ki para kadar alışveriş yapmayı yavaş yavaşta olsa öğreniyordum. Ha bu arada adamla tanışmış, sohbetimizi ilerletmiştik, hemşeriydik bir de daha ne olsun...
Yine bir sabah oğlumu okula götürürken eşim, ‘’geri gelirken zeytin al’’ dedi. Eşimin en kötü huylarından birisi bu idi, asla kahvaltı masasında zeytin olmadan o kahvaltı masasına oturmazdı. Zeytin yoksa masa da kahvaltı yapmadan çıkıp giderdi evden. Zeytin de öyle sıradan zeytin olmayacaktı, en kalitelisi olacaktı üstelik. Eşime, tamam, yolumun üzerine yeni bir market açıldı gelirken uğrar alırım,, deyip oğlumu okula götürüp bıraktıktan sonra küçük oğlumla birlikte yolumun üzerinde yeni açılan, hem de sahipleri hemşerim olan markete girdim..…
Pek çok zeytin çeşidi vardı ve ben en kaliteli olandan bir Kg istedim
…Elaman da en kaliteli olan zeytinden bir kg tartmış elime verdikten sonra kasaya yöneldim..
İstanbul’da yaşıyordum ama henüz İstanbul’un yaşam koşullarına alışamamış eskisi gibi olmasa da yine de alış verişimde bayağı bir bonkör davranıyor evimde hiçbir şeyim eksik olmasın istiyordum, nereden bileyim bu ‘’hayatta’, daha ne çok şeyi öğreneceğimi… Bizler alışık değiliz öyle yarım kiloya falan, köyde babam bize her şeyi çuvalla alırdı, her şey tenekeyle gelirdi evimize. Nereden bileyim yarım kilonun da satın alınabileceğini, daha doğrusu utanıyordum yarım kilo istemeye.
Elamanın tartıp elime verdiği o bir kilo zeytinle kasaya geldim hesabı ödemek için., Cüzdanı açtım parayı çıkardım ki param yetmedi, bir utandım, bir sıkıldım ki bi görecektin benim o halimi. Bir yandan da içim rahattı, elamanları tanıyordum ya sohbetimiz de var bir de hemşerim, daha ne olsun…
Eleman’a, öylen okuldan oğlumu almak için geleceğim ya.., kalan parayı o zaman getiririm, zaten çok az bir miktarı kalmış, geri koymaya değmez dedim ;elamanları tanıyordum ya, biraz da onun rahatlığı vardı ben de, nerden bileyim..
Elaman gayet ciddi bir ses tonuyla bakışlarını elimdeki zeytin poşetine asarak, ‘’olmaz’’ dedi.
Ben bir irkildim ve hemen kendimi toparlayıp Eleman’a
nee şakamı yapıyorsun?
Elaman, ‘’hayır, neden şaka yapayım ki olmaz dedim, olmaz’’. ‘’Bir kg alacak yerde, yarım kg alsaydın’’ demez mi. Konuşurken de yüzüme bakmadan suratını yere eğip karalar üste beyazlar alta kalmış bir şekilde konuşuyordu benimle
Elamanın her sözü bir mermi gibi beynimi delip geçiyordu sanki, nasıl canım yandı anlatamam.
Tamam, yoksa yok deyip aldığım zeytin poşetini tezgâhın üzerine bırakarak marketten çıkıp eve geldiğimde ise eşim, hani zeytin, sen zeytin almadın mı? sorusuna yanıt veremiyor konuşamadım bile. Elamanın o söyledikleri o kadar zoruma gitmişti ki, ’’ HAYIR’’. Bunu eşime dahi söyleyemedim utancımdan.
Eşime, tam markete giriyordum baktım ki param yetmiyor geri döndüm, bu sabahta zeytin yemeden git işe diyebildim ancak. Ve o günden sonra bir daha asla o markete uğramadım
Market’in önünden geçip giderken bile başımı çevirip o tarafa dahi bakmadım, markete yaklaşırken yolun karşı tarafına geçiyordum çoğu zaman o elamanla karşılaşmamak için. Artık markete uğramadığımı gören o elaman, bazen yoluma çıkıp bana ‘’yanlış anlaşıldım’’ dese de ona yanıt vermeden yürüyüp gittim yüzüne dahi bakmadım. O kadar çok konuşmaya, beni ikna etmeye çalıştı ki… Onunla asla konuşmadım, selamda vermedim, benim gibi bir müşteriyi kaybetmiş, küçücük bir para için kırmıştı...
.. Oysa durumu iyi olan müşterilerden biriydim ben.
Elamanın o davranışı o kadar çok dokunmuştu ki bana…, o an düştüğüm o durumu anlatmanın hiçbir tarifi yoktur benim için. Çok gençtim, daha önce başıma hiç böyle bir şey gelmemişti. Neyse, olay gelip gitmiş üzerinden birkaç yılda geçmişti bile. O anı unutmasam da bende bıraktığı o hasar artık acıtmıyordu beni.
O güzel yıllar çok sürmedi, geçen o birkaç yıl üzerine daha iyilerini koymak yerine elimizde avucumuzda ne varsa bitirip yok etmiştik. Bu durum benim har vurup harman savurduğumdan kaynaklı bir durum değildi, aksine, eşimin kendi akrabasından yediği o okkalı kazıktı bizi o durumlara getiren.
..İşinden atılmış, elimizde kalan o üç beş kuruşu da akrabasına vermişti onunla kar ortağı olmuştu ve akrabasının iş yerinde çalışmaya başlamıştı eşim. Güya akrabasıyla iş ortaklığı yapmıştı ve bu şekilde de parasını değerlendirmişti. Benim bu ortaklığa onca karşı çıkmama rağmen, eşime göre çok güzel bir yatırım yaptığını düşünüyordu, Kulağa ne kadar hoş geliyor, öyle değil mi?
..Oysa adam batmış, her taraftan alacaklılar etrafını sarmıştı ve akrabası bundan bize hiç bahsetmemişti, bizden aldığı o para …, çöle düşen bir damla yağmur damlası olsa bile o para ona yine de bir nefes aldırmıştı. ‘’Oysa o para bizim için çok kıymetli, çok değerliydi.
Oysa hem em eşim hem de ben çok iyi biliyorduk ki, o akrabam dediği kişi ölmüş annesinin kemikleri para ettiğini bilse çıkarıp o kemikleri satabilecek bir kişiliğe sahipti, bir kumarbazın birinden bahsediyorum...
‘’Güya kuzenler’, ama hiç alakaları yoktu birbirleriyle.
Eşim, bütün iyi niyetiyle iş yerinden para almıyor kuzeninin kalan diğer borçlarının bitmesini bekliyordu, o borçlarını bitirince bizde artık para alabileceğiz, böyle söylüyordu bana; hani sen ortak değil misin, neden eve para getirmiyorsun? dediğimde..
….Ben hiçbir zaman bu ortaklığa onay vermemiştim ve o akrabasıyla ortak olmakta istememiştim ve var gücümle bu ortaklığa karşı çıkmama rağmen bu ortaklığı engelleyememiştim.
Tabi ki bir süre sonra aramızda sorunlar başlamıştı, çok ileri derecede olmasa da belli aralıklarda kavgalarımız oluyordu, ama ben çok haklıydım.
… O akrabasıyla ortak olmadan önce eşimi uyarmıştım, bak bu adam kumarbaz, bu akraba falan tanımaz sakın buna para kaptırmayalım. O adam bekar çoluk çocuğu yok ama bizim çocuklarımız var, rutubetli küçücük bir evde kirada oturuyoruz bir ev alalım, bir ev alıp paramızı bu şekilde değerlendirelim, deyip diretmeme rağmen eşimi ikna edemedim.
.’’yok, işim olursa her zaman ev alabiliriz hem bir işim olur hem kazandıkça da kira öder gibi evimizi de alırız’’ dedi ve de ekledi,’’ para benim değil mi?’’
‘’Bu parayı ben kazandım istediğim gibi harcarım istediğime de veririm, deyip beni bu şekilde etkisizleştirmiş oldu. Eşime…,ha, öyle demek iyi o zaman sen ve paranı al git ve o kumarbaza ver.., o kumarbaz o parayı kaybeder de geri dönersen seni boşarım, bunu yaparım biliyorsun dedim.
..Eşim, ’Boşa’’ dedi bana..
.. ‘’O benim kuzenim, o benim en yakın akrabam ve birlikte büyüdük asla bana kazık atmaz’’ dedi ve ertesi gün parayı bankadan çekip o akrabasına verdi... Parayı o akrabasına Verdikten, beş dakika sonra o para ufla puf olduğunu görünce eşimin aklına ilk benim söylediklerim gelmiş, içine inanılmaz bir sızı girmiş O an aklına ben ve de söylediklerim gelmişti ama iş işten çoktan geçmişti.
O benim akrabam dediği kişiye, ’ben bu parayı tam 23 senede kazanmıştım sen ise beş dakika da eritip yok ettin’’ diyebilmişti ancak.. Ağlamak istemiş ve ağlamamak için kendini zor tutmuş. Bu ortaklığa pişman olmuş parasını geri isteyecekti ama para çoktan buhar olup uçmuştu bile...
Bu söz üzerine akrabası sadece gülmüştü.
Günce. ’Ben bu yaşadıklarımı kendi kuzenime anlatırken aslında ben de kuzenimle tam da böyle bir olay yaşamak üzereydim. Bu kez ben de kendime çok yakın bulduğum kuzenimle karşı karşıya gelmiştim ve benim hemen bir karar vermek gerekiyordu ya evet ya da hayır… Benim kuzenim bana aynı şeyi yapar mıydı?
Yapardı, hem neden yapmasın k, yapmaması için hiçbir nedeni yoktu’’ dedi ve Günce anlatmaya devam etti.
‘’Tabi ki giden gitmişti. olan bizim paralara olmuştu ve onca yılın emeği bir anda elimizden çıkıp gitmiş yok olmuştu, haliyle ben de sözümde durup eşimden boşanmam gerekiyordu ama bunu yapamadım Bir bahanem vardı iki küçük çocuğum, yaşım çok gençti ve hem boşanırsam nereye gidebilirdim ki, deyip boşamadım eşimi...
..Boşanmayı gururuma yediremezdim, evlendiğimizde de hiç parası yoktu ama bir işi vardı, benim tutumluluğum sayesinde para biraz para biriktirmiştik, artık ne parası vardı ne de bir işi üstelik iki küçük çocuğumuz vardı ve üstelik evimiz de kiraydı...
O zamanlar paranın bir değeri, bi alım gücü vardı üstelik..
Zaman hızla geçiyordu ve her geçen gün durumumuz daha da kötüye gidiyordu. Sıkıntılar daha öncesinden bir yerlere saklanmış gibi her biri tek tek ortaya çıkıyorlardı.
Akşam yeriz diye mercimek çorba pişirmiştim, biraz da katı yapmıştım ki hem çorba hem de yemek yerine geçsin istedim. Mercimek çorbası hazırdı ama masaya koyacak ne ekmeğimiz vardı ne de ekmek alacak paramız vardı. Çocuklarım bana bakıyor ben çocuklarımın yüzüne bakamıyordum.’’ kafayı yiyeceğim, eşim yok, gün çoktan bitmiş gece ilerlemeye ediyordu ama eşim hala daha eve gelmemişti.
Hani söz de bir işimiz vardı ya, o iş yerimiz Avrupa yakasındaydı biz ise Anadolu yakasında oturuyorduk ve aramızda kocaman bir deniz vardı, eve gelmek için hem vapura hem de vapurdan sonra minibüse bineceği için para arıyordu ve o parayı bulamadığı için eve de gelemiyordu, şaka gibi ama şaka değil bu anlattıklarım.
Eşim geciktikçe daha bir tedirgin, daha bir sinirleniyordum. Gecikti, gel ki tahmin edebiliyordum geç kalışının nedenini, ben de para olmadığını biliyordu ve sabah giderken eve erkenden geleceğini söylemişti bana, bırak para getirmeyi adam yol parası bulup eve gelemiyordu. sinirlensem de yapacak bir şeyim olmadığını da biliyordum...
Neyse, bu böyle olmayacak en iyisi daha geç olmadan tüm gücümü toplayarak bakkala gideyim de bir ekmek alayım bari dedim içimden, içimden değil bayağı bayağı sesli söyledim Bakkal beni tanıyor nasılsa bir ekmek istesem verir bana her halde, bana bir ekmek verir dimi, hem neden vermesin ki, her gün birbirimizi görüyoruz dedim ve bakkalın yolunu tuttum..
..Oğlanlar çok küçüktü ve hem onlara gidin bakkaldan borç ekmek alın desem gitmezlerdi ki, .Kocaman adımlarla olmasa da mecburen bakkala gittim, birde ne göreyim benim bildiğim tanıdığım bakkal o gün bir başkasına devretmiş bakkalı.. Aman Allahım bir anda kaynar sular döküldü başımdan aşağıya…ee şimdi ben ne yapacağım? Ne bok yiyeceğim peki?
Geri dönemezdim çünkü çocuklar masaya oturmuş beni bekliyorlardı, ne var altı üstü bir ekmek istersem ne olur ki. Verirse verir vermese de yapacak bir şey yok…, dedim ve utanarak sıkılaraktan da olsa bakkaldan o bir ekmeği istedim. . Bakkalın yeni sahibine, şey, eski bakkaldan böyle arada sırada alıyordum, bakkalı devrettiğinden haberim yoktu, birazdan paranı getiririm dedim ama artık benim o halimi varın siz düşünün, yer açılsa da içine girsem yok olsam o haldeydim yani.
…Sanki ne var altı üstü bir ekmek yahu, ne vardı bunu bu kadar büyütecek anlayamadım gitti ;bu gün böyle düşünüyorum ama o gün durum bu günkünden çok farklıydı Şimdi olsa elbette daha sakin daha mantıklı olurdum ama o yaşlarda öyle oluyor işte..( Hem nereden nereye düşmüştüm )
.Bakkal tabi ki alabilirsin hem bir tane değil iki tane al dedi ve açtı ekmek sandığını içinden çıkarıp bana iki tane ekmek uzattı.
.Hayır, bir tane yeter deyip ekmeklerden bir tanesini aldığım gibi fırladım çıktım bakkaldan, eve nasıl geldiğimi hatırlamıyorum
Ekmeği dilimler halinde kestim ve çocuklarımla birlikte oturduk o akşam sadece mercimek çorbası ve ekmek yedik
Yaklaşık bir saat sonra eşim geldi, gelir gelmez de ondan parayı aldığım gibi doğruca bakkala gidip az önce aldığım o bir ekmeğin parasını ödedim …O parayı öderken de adamın yüzüne bile bakamadım utancımdan ..
...Bakkal, ’’Niye acele ettin yarın ekmek almaya gelirken o ekmeğin parasını da getirirdin’ ’dedi, ben arkama dahi bakmadan kaçar gibi çıktım bakkaldan.
Ertesi gün yan komşu geldi kapıya elinde bir poşet poşetin içinde de bir takım iplikler vardı.., Komşu, poşetten çıkardığı modelleri bana göstererek,’’ bunları örer misin? eğer beğenilirse devamını da getireceğim’’ deyince adeta coştum ama yine de bu coşkuyu komşuma belli etmemeye çalışıyordum ;ne de olsa yan komşu ne gerek var ona öyle her şeyi hissettirmeye öyle değil mi?
‘’Komşuya, örmez miyim örerim elbette ki deyip komşunun elinden iplikleri hemen aldım ve o gece, gece yarısına kadar oturdum hepsini bitirip ertesi gün komşuma teslim ettim ve komşum akşama doğru bana ‘’250 ‘’lira getirdi, nasıl sevindim, nasıl sevindim anlatamam…
Bu para benim hayatımda kazandığım ilk para değildi belki ama şurası kesindik ki ilk kıymetli, değeri biçilmez para olduğu kesindi. Cüzdanımı kaptığım gibi hemen markete koştum, o Market’e gitmedim tabiki de …Daha önce alış veriş yaptığım başka bir markete gittim, yığınla yiyecek aldım ve elim kolum dolu bir şekilde eve geldim, nasıl bir mutluluktu bu, inanılmaz bir gurur yaşıyordum o an ..Kendi emeğim, kendi paramdı harcadığım para. Ne güzel bir tat, ne güzel bir lezzet vardı o aldıklarıma görmen lazımdı…
‘’. Ben bütün bu yoklukları yaşarken pek çok zengin akrabam vardı etrafımda. Durumları çok iyi olanı da vardı, normal, orta halli de olanı da vardı ama ben hiç kimseyle derdimi paylaşmadım kendi kendime, kendi sorunlarıma çareler aradım durdum hep…
.En fazla iki yıl içerisinde yaşadığım bu her iki olayın da bağlantısı para idi.., aralarındaki fark ise ,param olduğu halde alamadığım bir kilo zeytin…,param olmadığı hal de hiç tanımadığım insanın bana verdiği o bir ekmek, bu iki olay hayatım boyunca yaşadığım ve unutamayacağım olaylardan ikisidir ,
.,Kuzenle ikimiz onun eski püskü arabasıyla ona yeni açtığımız iş yerine doğru gidiyorduk, ben anlatıyordum kuzen de beni dikkatle dinliyordu...Kuzenin gözleri oldukça iriydi ve daha da gerildi kocaman oldular, adeta arabanın camlarından dışarıya fırlayıp çıkacakmış gibi bakıyordu.
Kuzen bana bakamıyordu çünkü yüzünde ve de bakışların da acı ve de utançlık vardı…
Titrek bir ses tonuyla, ’’niye bizi aramadın?’’. ‘’O kadar sıkıntı yaşıyorsun, insan böyle durumlarda bir dayanışma yapmayacak da ne yapacak’’, diyebildi ancak
Aslında kuzen çok haklıydı, insanlar böylesi durumlar da yan yana gelmeyecek de ne zaman yan yana gelecekti…
Günce yüzünde hüzünlü bir tebessüm asarak dudaklarını hiç açılmayacakmış gibi birbirine yapıştırarak. ’’Kuzen demek istiyordu ki ben arayacakmışım benim durumum iyi değil bana yardım edin diyecekmişim’’...O ana kadar çok şey geldi geçi hayatımdan onca sıkıntı yaşadım, onca sorunun altında ezildim ama asla kimseyle paylaşmadım ve kimseye dert yanmadım, çok da hatalarımız oldu ve bu hataların pek çoğu eşimin yaptığı hatalardı çünkü ben ona göre çok gençtim, eşim daha olgun yaşça da benden epeyce büyük olmasına rağmen yığınla hatası olmasına rağmen yine de eşimi de boşamadım. Ayrıca ona asla para konusunda alaycı bir dilde konuşmadım çok hata yapmasına rağmen.
Şimdi o anları düşünüyorum da ne çok ağar gelmişti bana o hallerim. Oysa çok daha Ağar’ını yaşamama rağmen o kadar ezilip büzülmedim. O yıllarda o durumları yaşamak bu günkü zeminin daha sağlam olmasını mı sağlamıştı acaba? Yaşandı bitti diyebilir hiç de bu zorlukları yaşamayabilirdim aslında ama olan olmuş geçen geçmişti. Bu saatten sonra vahlanma’nın kimseye bir yararı olmayacaktır’’ deyip sözlerini sabitledikten sonra kuzenle olan iş ilişkisini anlatmaya devam etti Günce...
‘’Kuzenle daha önceki konuşmalarımız da eşinden bahsederken çok neşeli, ağzı kulaklarında oluyordu ve adeta bir gurur abidesiymiş gibi bahsediyordu eşinden. Oysa şimdi eşinden bahsederken ne diyeceğini bilmez bir halde başı öne eğik sürekli ayaklarına bakıyordu ki, eşinden bahsederken ağzı kulaklarına varan bu adama neler olmuştu bilmiyorum ama görünüşe bakılırsa hiç de iyi şeyler olmuyordu araların da.
Ağar ağar gittiğimiz yol bitmiş iş yerine gelmiştik bile. Güzel olacak güzel, her şey yoluna girecek deyip karşılıklı teselli veriyorduk birbirimize ve saatte öğlen olmuştu.
.Kuzenin kızına baktım ve dünya tatlısı bir kızı vardı kuzenin., henüz ‘’12’’ Oniksindeydi Yarı şaka yâri ciddi, baban şiddet uyguluyor mu size? Bu soruyu bu küçük kıza sorduğum için utanmıştım aslında ama neden? - utandım onu da bilmiyordum, kim bilir belki de kızdan alacağım yanıttan korkuyordum.
Kız, evet anlamında başını öne arkaya doğru birkaç kez üst üste salladı., işte ben de bundan korkuyordum ‘’canım nasıl yandı, bir ateş çıktı ki ağzımdan dilimin haşlandığını hissettim
Devam etti kız konuşmasına. ’’Öyle şiddetli vurmasa da sinirle bana dokunması bile canımı çok yakıyor’’ demesi içimi paramparça etmesine yetmişti...
Büyük bir günah işlemişim gibi söylediğim her söz o küçük kıza özür niteliği taşıyordu ve çok utanmıştım o küçücük kızdan..
Kıza, ’’Bu durum belki babanın işlerinin bozulmasından kaynaklanıyor ha ne dersin’
Kız boynunu büktü masum ürkek bir ses tonuyla, ‘’belki’’ dedi.
Biz işlemleri hallederken kız kendi kuzeniyle birlikte işyerine bakıyorlardı. Kızın kuzeni de pür dikkat bizi dinliyordu ve birden söze girdi ve o da bir şey mi benim babamda biriktiriyor, biriktiriyor sonra da o biriktirdiklerini benden çıkarıyor, tekme -tokat giriyor bana ve her yerime sağlı sollu tekmeler yumruklar indiriyor’’ deyince. Of aman Allahım, bana bir şeyler olmuştu ve kafamın içerisinde sular şarıldıyordu ve ne kadar orman varsa ağaçları tek tek üzerime yıkılıyordu, o konuşulanları duymak istemiyordum. Bir şey düğümlendi boğazıma dilim tutulmuştu ve konuşamıyordum, bu yüzden hemen bir şekilde konuyu kapattım...O an yapabileceğim bir şey yoktu, benim yapabileceğim bir şey yoktu o çocukları dinlemenin dışında.
.. Üzerime doğru gelen bir dağ varmış da ben de evimin kapısını kapatmıştım, böyle bir şeydi benim o an yaşadığı şey..
Ben ve çocuklarım babadan hiç şiddet görmedik onca şeyi yaşamamıza rağmen.., Yaşadığımız onca sıkıntıyı çocuklarımıza elimizden geldiğince yansıtmamaya çalıştık hep. Çocuklarımızı sıkıntılardan tamamen uzak tuttuk diyemem ama en asgaride olmuştur; en azından bilerek yansıtmadık ve bunun içinde olağan üstü bir çaba harcadık babalarıyla birlikte, yansıtsa mıydık acaba? Diye de çok düşündüğüm olmuştur ama yansıtmadığımız içinde mutluyum ayrıca. . Çocuklarıma babaları yüksek sesle bile konuşmazken ben yine de şikâyet ediyordum yeterince bu çocuklarla ilgilenmiyorsun diyerek, bu düşünceler arasında o anlar geldi gözümün önüne ve her biri gözümün önünden bir şerit gibi geldi geçti.
.. Konu da şundan açılmıştı aslında. Öğlen vakti olmuş hepimiz çok acıkmıştık, kuzen de Yemek siparişi vermişti bizim için yakınlarda bulunan bir lokantadan. Bizler, olduğumuz yerde yemeğimizi yerken kuzen kızını mutfağa yollamıştı yemeğini orada yemesi için.
Kuzene. Bu da ne demek oluyor, biz burada yerken kızı neden mutfağa yolladın?
Kuzen sadece tebessüm etti ve ‘’öyle olması gerekiyor’’, demekle yetindi.
Kuzen mutfaktan bir şey almak için gidince, bu kez kıza sordum, neden mutfakta yedin? Diye? diye Kız, ’’bilmiyorum, babam her zaman böyle yapıyor’’ deyince.
peki sormuyor musun babana, ‘’baba bana neden? ‘’ böyle yapıyorsun, diye,
Kız, ’’soruyorum ama yanıt vermiyor ki bana’’ dedi
Sende ısrar ede, ısrarla sor baba neden bana böyle yapıyorsun?, de ..
Kız, işte ısrar edince o zaman dövüyor beni’’ dedi.
Yanı sana söyleyecek söz bulamayınca şiddete baş vuruyor öyle mi..
Kız başını yana eğip dudaklarını büktü bilmiyorum anlamında..
Bütün bu konuşmaları, kuzen yemek sonrası yiyeceğimiz karpuzu kesip getirene kadar konuşmuştuk ..
..Hani hep deriz ya hiç zaman yok, hiç vaktim olmadı diye.. Aslında bütün bunların hepsi bir bahanedir. O kısa aralıkta o iki küçük çocukla dünyalar kadar konuştum.
Babası kesip de dilimlediği karpuzu yememiz için getirip masanın üzerine koyduktan sonra, henüz oturmamıştı ki, kız biraz da benden güç alarak sordu babasına.., ‘’baba, hepiniz ortada yemek yerken beni neden mutfağa yoluyorsun da burada yemiyorum?’’..
Baba da kızına,’’ olmaz buralar kirleniyor’’ diyerek, anlamsız saçma sapan bir yanıt vermişti...Anlayacağın o gün çok üzülmüştüm ve kendimi çok şanlı hissetmiştim’’ diyerek güne noktayı koymuştu Günce.
Ben kendi iş yerime geldiğimde içime bir huzur doluyordu; ne kadar da kızsam, endişelensem de içimde ki o huzur beni mutlu ediyordu, bilmem, güzel duygular içerisindeydim hele ki belediyeden gelen elamanların sorun çıkarmasına engel olmak beni çok daha mutlu edip sevindirmişti.
Kuzen uzun bir süre beni hiç aramadı, ben aradığımda ise, ’’Sıkıntı yok her şey yolunda diyordu bana .Halhalla bu işte bir iş var ama bakalım yakında çıkar kokusu deyip açıkçası beklemeye başlamıştım. Karar almış kuzen arayana kadar ben onu aramayacaktım. İçim eskiye göre daha rahattı. Çok kalabalık olmasa da müşteriler gelip gidiyorlardı ve o gün gelen müşterilerden birisi bana, ’’ Bu iş yerinden içeriye girdiğim de içime bir sıcaklık oluşuyor
,bakıyorum yer öyle ağım şahım bir yer değil ama bana buraya gelmek huzur veriyor’, bu dükkâna girince benim içimde bir hoşluk oluşuyor ve insan rahatlatan pozitif bir enerji var burada’’ demesi ne kadar güzel, ne kadar gurur verici bir dürüm bi düşünsene..
Sürekli gelen bir delikanlı askere giderken bana da uğradı ve benimle vedalaşmadan önce su istedi benden. Asker adayı olan delikanlı, ‘’yahu ben bu suyu içerken başka bir tat alıyorum harika bir tadı var bu suyun ve yoldan gelirken susamama rağmen başka yerden almıyorum suyu gelip buradan alıyorum’’ deyince güldüm.
Bunu sadece sen söylemiyorsun, bir hafta önce bir genç gelmişti buraya o da senden farklı şeyler söylemedi. Genç, ’Burada satılanların aynısı başka yerde de satılıyor ama buradan satın aldıklarımın tadını onlardan alamıyorum buradakilerin ayrı bi tadı var sanki, hele suyu, ya utanmasam dolaptaki suyun tamamını içeceğim’’ demişti. Gence, iç içebildiğin kadar neden? utanıyorsun ki, hem o sulara benim ellerim değiyor, sizlerin yediği her şeyi ben kendi ellerimle hazırladığım içindir bu lezzet, dedim ve de karşılıklı gülüştük. Genç,’’ belki de haklısın’’ demişti. O aralar kuzene açtığımız iş yeri yüzünden çok strese girdim, bazen yüzümden düşen bin parça oluyordu ama gençlerden böyle güzel sözler duydukça bütün o stres uçup gidiyordu üzerimden.
Kuzenin iş yeri yeni açılmasına rağmen işi fena değildi ama kuzen pek memnun değildi çünkü o büyük paralar peşindeydi ve böyle küçük paralar onu tatmin etmiyordu. İş yeri açılalı henüz iki hafta olmamıştı ama kuzen hem kasa hem de cebi kâğıt paralarla dolsun istiyordu o da mümkün değildi çünkü bu tür yerlerde hep bozuk paralar çalışıyor, ve kağıt para istiyorsan o bozuk paraları götürüp bir yerde bütünleştirince al sana kağıt para, çocuklar da ne gezer kağıt para, bozuk parayı zor buluyorlardı.
Artık işin sonuna gelmiştik ve resmi açılışı yapacaktık ve yola girmiştik bir kere geri dönüşü yoktu benim için.
Gel ki benim muhasebeci son ana kadar beni caydırmak için çabaladı durdu ama olmazdı
beni vaz geçiremedi ve işte alın size günün öze ha, iş yerine oynarız diye bir de tavla almıştım hep özenir dururdum iş yerinin önünde oturup tavla oynayanlara, o hevesimi de aldım. Henüz tavla oynamasını bilmiyorum, daha önce hiç oynamadım ama bu öğrenmeyeceğim anlamına gelmiyordu ama hâkten de öğrenemedim, bir kulağımdan girdi öteki kulağımdan çıktı. .Gündüz Yavuz.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.