- 1149 Okunma
- 13 Yorum
- 2 Beğeni
DİMİTRİ CAMİYE GİTTİ.
Mizah dedik ama hepsi mizah değil...
Bilgisayarımın bozulması sebebiyle bir kaç gün aranızda olamadım değerli Dostlar. Bu gece yeni bir yazımla huzurlarınızdayım.
Başlık her ne kadar ’Dimitri Camiye gitti’ İse de Dimitri bu yazıda ufacık bir ayrıntı. Konu ise siyaset ama siyasi olmayan bir siyaset. Okuyunca da göreceksiniz zaten.
Şu Evet-Hayır olayı ile iyice gerilmiş sinirlere biraz masaj yapıp konu yine siyaset olmak üzere azıcık gülümsemeye ne dersiniz? ’İyi olur’ diyorsanız ufaktan ufaktan başlayalım. Başlayalım ama karışık kuruşuk gideceğim. Yani belirli bir kronolojik sıraya koymadan...
***********************************
Bir dönem ANAP’ın Genel Başkanı olan Erkan Mumcu Isparta’nın Eğridir İlçesinde bir köye gider genel seçimler öncesi. Köylü vatandaşları tek tek öper ama bir süre sonra bir şey dikkatini çeker. Omuzunda tüfeği ve resmi kıyafeti ile köyün bekçisini beşinci kez öpmüştür. Bekçinin kendisine olan bu ilgisinden memnun vatandaşları öpmeye devam ettiğinde daha da dikkat eder ki ne görsün. Hepi topu 30-35 kişi olan köylü vatandaşlar bir daire oluşturmuşlar ve Erkan Mumcu tam beş defa tüm köylüleri tekrar tekrar öpmüş.
**************************************
CHP Trabzon Milletvekili Şevket Arz’a bir telefon gelir. Arayan bir vatandaştır.
-Sayın vekilim. Sizi karşılamaya geliyorum.
Şevket Arz cevap verir.
-İyi..Bekliyorum.
Sabaha doğru saat 03.00 da telefonu bir daha çalar.
-Sayın vekilim. Otobüs Sungurlu’da mola verdi. Bir arayayım dedim. Az kaldı varmama..
********
Anap’tan Afyon Milletvekili olan Reyhan Balandı, mecliste milletvekili yeminini yaptıktan sonra heyecanla annesini arar:
- Alo anneciğim ! Yeminimi yaptım. Çok başarılı geçti.
Annesi cevap verir:
-İyi kızım. Tamam da; limon sıkacağını bulamıyorum. Nereye koymuştun?
************
Gazeteci Emin Koç, bir seçim öncesinde konuşma yapmak üzere kürsüye çıkan Erdal İnönü’ye yaklaşmak isterse de polisler ve korumalar izin vermezler. Ancak Erdal İnönü durumu görür ve seslenir.
-Sayın Koç’u bırakın.
Ertesi gün gazetelere düşer bu olay:
’Sayın Erdal İnönü o kadar nazik ve kibar bir insan ki kurbanlık hayvana bile sayın diye hitap etti. ’
**********************************
Bir miting öncesi bir SHP milletvekili, İnönü’ye der ki:
- Sayın Genel Başkanım siz iyi konuşamıyorsunuz, bakın Özal’a esip gürlüyor.
İnönü "Peki ne yapacağım?" der. Milletvekili cevap verir:
- Konuşurken masaya yumruğunuzu vuracaksınız, biz şöyle partiyiz, şöyle yaparız, böyle yaparız, diye kükreyeceksiniz.
İnönü kürsüye çıkar, yumruğunu masaya vurur ve şöyle der:
- Biz öyle bir partiyiz ki, adamı...
Burada kesilir ve şöyle devam eder:
- Devamını bu arkadaş söyleyecek..
**************************************
Süleyman Demirel seçmenlerle bir seçim öncesi sohbeti yapmaktadir. İşsizlik konusunda çok iddiali sözler sarfeder: "Göreceksiniz iktidara geldiğimiz zaman işsizlik problemini 3 ay, evet, 3 ay içerisinde çözeceğiz. bakın bunun altını çizerek söylüyorum. O sırada not almakta olan gazeteciye döner:
Sen de altını çiz o satırlarin" der
Aradan 10-11 ay geçer; Demirel başbakandir ama işsizlik sorunu çözülmemiştir! O günkükonuşmada bulunan ve not alan gazeteci kendisini ziyaret eder. Demirel yaptıklarını, yapamadıklarını, önündeki engelleri vs. anlatır. Söz sırası konuklara geldiğinde not almış olan gazeteci malum kağıdı çikartır ve gösterir. İkisi arasındaki diyalog şöyle gelişir:
-Efendim siz bize işsizliği 3 ay içerisinde bitireceğinizi vurgulamış ve ’Bunun altını çizin’ demiştiniz ben de çizmiştim. Buyurun."
- Kağıdı vermene gerek yok. O gün ’altını çizin’ demiştim değil mi? Çıkar kalemini tekrar. Al kağıdı eline bul o satirlari. Buldun mu? Hah tamam; şimdi de üstünü çiz.
*****************
Süleyman Demirel bir seçim gezisinde uçakta vaadlerini sıralamaya başlayınca eşi Nazmiye Hanım dayanamaz artık.
-Sallama Süleyman...
************************
Tansu Çilleri tabii ki unutmak mümkün değildir.
Tansu Çiller Erzurum’da bir seçim konuşması yaparken bir Dadaş yırtınırcasına bağırmaktadır:
-Bıdığını yirim gız senin.
Tansu Hanım merakla yanındaki danışmanına sorar ’ Bıdık nedir?’
Danışman utancından kelimenin gerçek manasını söyleyemez. Başını önüne eğer
ve ’ Ciğer demektir efendim’ diye cevap verir.
Tansu Hanım gayet memnun seslenir vatandaşa:
- Bacınızın bıdığı sizlere feda olsun.
Yok..Bana her şeyi yazdırabilirsiniz ama bıdığın ne olduğunu yazdıramazsınız. Ne olduğunu sanırım anlamışsınızdır.
*********************************
Yıl 1950 Türkiye’de ilk kez doğru dürüst bir çok partili seçim yapılacaktır. Yani oyların sayım ve dökümü 1946 da olduğu gibi açık oy gizli tasnif esasına göre değil, gizli oy, açık tasnif esasına göre yapılacaktır. Yalnız oyların gizli kullanılabilmesi için paravanlar, özel hücreler gerekmektedir ve bu iş için de en uygun yerler okullar ve camilerdir. Pek çok yerde sandıklar okullara ve camilere kurulur.
Seçim günü Dimitri adlı bir vatandaş oy kullanmaya gitmiştir. Ancak o anda bir başka arkadaşı Dimitri’yi arar. Evde bulamayınca da bir komşusuna sorar:
-Vire Dimitri nerededir?
Komşusu cevap verir:
-Karısı Eleni ile Camiye gitti.
************************************
Fazla uzatmadan son bir anı ile noktalayalım. Ancak bu anıda aynı zamanda ’ Japonlar da bizim gibi iki dünya savaşı gördükleri halde neden onlar dünyanın en gelişmiş ülkesiyken biz hâla onların yarısı kadar bile bir gelişmişliğe sahip değiliz?’Sorusunun da sanırım cevabını bulacaksınız.
Eski başbakan yardımcısı, hükümet sözcüsü ve meclis başkanı Bülent Arınç bizzat kendisi anlatmış:
Japonya ziyareti sırasında İmparator Akhito ile tanışır ve konuşmaya başlarlar. Manisalı olan Bülent Arınç, Manisa’ya özellikle Japon turistleri çekebilmek için neler yapılması gerektiği konusunda kafasında düşünceler oluştururken imparator birden sorar:
-Camlı Köşk ne durumda?
Bülent Arınç afallar. Camlı Köşkün ne olduğunu bilmemektedir. Sallar.
-O iş tamam...
Ancak içini bir kurt kermirmektedir. Dışarı çıktıklarında imparatora sorar?
-Camlı Köşk neresi?
İmparator cevap verir:
-Dolmabahçe Sarayı’nda Kabataş Caddesi üzerinde sarayın dışarıya bakan tek mekanına "Camlı Köşk" derler. Bunun içerisinde kristal avizeler vardır. Cam mamulleri vardır. Japonlar orayı çok severler.
Dolmabahçe Sarayı TBMM ye aittir. Bülent Arınç ise TBMM Başkanıdır ama Camlı Köşkün ne olduğunu, nerede olduğunu bilmemektedir. Buna karşılık Japon İmparatoru gayet iyi bilmektedir.
Bülent Arınç hemen Milli Saraylar Müdürlüğünü arayarak Camlı Köşkün durumunu sorar. Cevap olarak ’ Yedi aydır restorasyonda. Yakında restorasyon tamamlanacak ve açacağız’ denir. Bülent Arınç bunları da imparatora ilettikten sonra imparator bir daha sorar:
- Peki. Kalehöyükteki kazılar ne durumda?
Bület Arınç içinden ’ Ellinin körü durumda’ Diye geçirse de dışından - hakkında hiç bir şey bilmediği bu kazılarla ilgili olarak- ’ Çok iyi durumda’ Diye cevap verir. Bunun üzerine İmparator Akihito:
-Bizim prens Tomohito her sene oraya geliyor, kazı yapıyor, bir de orada müze yapacak. Hala bu kazıları bitiremedi.
Elin Japonu bizim ülkemizdeki Camlı Köşk ile, Kalehöyük kazıları ile ilgilenirken biz ne yapmışız onu da okumak ister misiniz? O zaman buyurun.
17 Şubat 1959’da Başbakan Adnan Menderes’in uçağı Londra yakınlarında düştü. Tüm Türkiye şoka girdi. Ama mucize eseri Menderes bu kazadan kurtuldu. İki ay İngiltere’de tedavi gördü. Türkiye’ye döndüğünde onu mahşeri bir kalabalık bekliyordu. Yeşilköy Havaalanı’ndan Taksim’e tam dört saatte gelebildi. Adeta bir insan seli vardı sokaklarda. Herkes ’erdiğine’ inandığı Menderes’e dokunmak için birbirini eziyordu. 1958 seçimlerinde aldığı oy oranı belki daha da tavan yapmıştı. Sevgi gösterileri tüm sene sürdü. Hem de abartılı bir şekilde... Tarih 5 Ocak 1960. Adnan Menderes Güney gezisine çıktı. Son durak Tarsus’tu. Onu yine büyük bir kalabalık karşıladı. En önde ise üç kurban onun ayak basmasıyla kesilmeyi bekliyordu. Bir koyun, bir dana ve bir de çocuk! Evet!..Bir çocuk...Yedi yaşında bir çocuk.
Ali Bayat isminde bir kişi ’Başbakanın uçak kazasından kurtulması şerefine’ 7 yaşındaki oğlunu kurban edecekti. Menderes, Ali Bayat’ın elindeki pankartı gördüğünde şoka girdi. Hemen arabadan inerek bir eliyle bıçağını tutan babanın elinden çocuğu aldı. Gözlerinden öperek arabasına bindirdi. Ama sarsılmıştı. (Söylenen odur ki; bu olaydan sonra Menderes birkaç hafta kendine gelemedi. İki gün sonra yapacağı Yunanistan gezisini erteledi.) Olanlara inanamıyordu.
Bu gün farklı mıyız peki?
Şu evet- hayır uğruna kurban edilen dostluklara, arkadaşlıklara ve hepsinden önemlisi milli birlik ve bütünlüğe indirdiğimiz darbelere baktığımda evlatlarımızı siyesetçilere kurban olarak adamak huyumuzdan vazgeçmediğimiz gayet net bir şekilde ortada değil midir? Ne dersiniz?
Neyse... Vatan ve millet için en uygunu neyse o olur inşallah. Zaten hüküm kesin değil midir? ’ Siz neye layıksanız onunla idare olunursunuz.’
Resim: Son bir gülmece de o olsun..İsmailler köyü)))))))))))
YORUMLAR
nerdesiniz hocam? Gözümüz yollarda kaldı:)) Ağlanacak halimize gülmekten geliyorum. Gafın biri bin para. "Benim memurum işini bilir"i hiç unutmam ben de:)) bir de Onlar biraz da küçük turgutla oynasınlar da vardı ama:))
Sivas' ı il yapıcam da vardı (TÇ). Oy anam oy. He ananı da al git de vardı. 6 kere gittiysem 7 kere geldim de var.
neler vardı neler. Ey gidi ey.
dedim ve saygı sevgi birakıp cıktım sayfadan
selam ile.
sami biberoğulları
Evet..Neler vardı neler...Hele de Yıldırım Akbulut fıkraları)))))
Birini anlatmadan geçmek olmaz şimdi.
Yıldırım Akbulut ve Yıldırım Aktuna birlikte ödüllü bir bulmaca çözmüşler. Bulmacanın cevabını ilgili yere gönderip ödülü alacaklar ama ikisinin birden adını yazmak olmaz tabii ki.
Yıldırım Aktuna der ki
- Gel şöyle yapalım. Bilmeceyi çözenin adı olarak senin adını, benim soyadımı yazalım.
Yıldırım Akbulut cevap verir:
- Harika bir fikir
Selam ve sevgilerimle.
I da bişey mi Tansu hanım Allahı kırıkkalelilere emanet etti :) gülümsettiniz
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
'' Şu evet- hayır uğruna kurban edilen dostluklara, arkadaşlıklara ve hepsinden önemlisi milli birlik ve bütünlüğe indirdiğimiz darbelere baktığımda evlatlarımızı siyasetçilere kurban olarak adamak huyumuzdan vazgeçmediğimiz gayet net bir şekilde ortada değil midir? Ne dersiniz? ''
Durumumuz daha etkili anlatılamazdı bence , üstelik mizahî bir dille. Tebrikler, teşekkürler Sami Hoca.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Değerli hocam, aslında siyaset çok ciddi bir iş ve mutlak anlamında yapılsa, mesela bir asma köprünün, bir metronun inşaatı kadar profesyonellik gerektirir, dolayısıyla uzak durması gerekenlerin bunu kolayca anlamaları da mümkün olurdu...
Bu da ütopyadan öteye geçmez maalesef...
Toplumsal katmanların, hatta kurum ve kuruluşların oturmadığı, fay hatları üzerinde sallanıp durduğu bir sosyolojide, siyasetin bu 'seçkin' özünün kavranması, bireysel ve toplumsal öznelerinin buna göre davranması mümkün değil...
Her şeyden önce şehirlilik demek olan siyasetin, özlenen anlamında yapıldığı bir zamanı kimbilir kaç kuşak sonra görecek insanımız...
Yine de ümitvar olmak lazımsa, paha biçilmez bir imkana sahiptir bu kültür: Allah korkusu...
Öyle ise... Siyasetin farklılığı ve farklılaştırma ölçütü de daha başka bir şey olmaz...
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Süleyman Demirel, Azerbaycan'ın kurulmasından kısa süre sonra ülkeye gider. ülkenin ileri gelen yöneticileri tarafından bir basın toplantısı düzenlenmektedir. toplantıda Demirel de hazır bulunmaktadır.
Azeri yetkili: Türkiye republikası prezidenti seyın Süleyman Demirel, Türk dönyasının ileri gelen "pezevenklerinden"dir. bir çok Türk soydaşımızın ülkemizde karhane açmasına öncülük itmiştir, der.
Adam yanlış söylememiştir. pezevenk önder demektir. Karhane de şirket demektir.
Süleyman Demirel de altında kalmamıştır tabii ki. "Efendim siz de az pezevenk değilsiniz"
Selam ve sevgilerimle.
İsmail çakır adlı beyefendi
afişin altına dipçe olarak demiş ki
"muhtar maaşımı cami derneğine bağışlayacağım."
Buradan yola çıkarak bay Çakır hakkında zaten bir yargıya vardım bu amca rüşvete evet diyor, buna oy verilmez.
dipçe o bıdık değil
pıttık
zannımca herkeş (1)fikir sahibi
:-P
Filiz Şahin. tarafından 2/14/2017 1:15:46 PM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Filiz Şahin.
bir de senin yazdığın cevabın bildirimi bana gelmiyor orta sayfada yorumlandığını görünce bakayım diye geliyorum ki yanıt yazmışsın :-) sağlıkla kal örtmenim
Filiz Şahin.
Evet-hayır meselesinin dostlukların bozulmasına yol açıyor olması meselenin hayat-memat meselesi şekliyle önemsendiği anlamını taşır. Evetçilerin siyaset erki içindeki liderleri, hayırcıları "terörist, fetöcü, darbeci" ilan ediyor ve kendi tebaasını buna inandırıyor, hayırcılar da evetçileri göt kılı, yalaka, çomar, hain gibi sıfatlarla rencide ediyorken, avam tabakada ikili üçlü ilişkilerin deformasyona uğraması kaçınılmazdır. Tarafların neyi niye savunduğu muğlaklığını korurken, takım tutar gibi düşünmeden, bilmeden evet ya da hayır diyecek olması yine genel siyasi erk tarafından sağlandı. Bence esas hedeflenen de buydu. Şu an siyasi arenadaki gladyatörlerin tümü tribündeki izleyicilerin de çatışmaya dahil olmaları için yüksek efor sarf etmektedirler.
Meseleye daha başka bir yerden bakıldığında da Mustafa Kemal'in manda ve himayecilerle, saltanat ve hilafet yanlılarının görüşlerini basit bir fikir ayrılığı olarak yorumlayamayacağı, bu sebeple de dost olmayacağı gibi aynı hal diğer yaka için de geçerli. Tıpkı bir naziyle yahudinin dost olamayacağı gibi... Bunu olağan karşılıyorum, zira kişisel dünya görüşü sınırları, kişiliğin sınırlarıdır ve bu sınırlar muğlak olduğunda kişilik enfeksiyona açık hale gelir. Bu yüzden de bozulacak olanın bozulması, daha sonrasında inşa edilecek ilişkilerin daha sağlam olması noktasında hayır barındıracaktır.
sami biberoğulları
Aslında zaman zaman benim de düşündüğüm bir husustur yazdıklarınız.
Sanırım sahte dostluklar, yapmacık gülümsemeler, içimizden gelmediği halde samimiyet gösterileri yerine dediğiniz gibi bozulacak olan bozulsun, elde kalan ile daha sağlam ilişkiler kurulsun. Bu daha hayırlı olabilir.
Selam ve sevgilerimle.
Hepsi birbirinden değerli ve komik konulardı Sami ağabey.
Ancak Tansu hanıma söylenen sözde itirazım var!(Oğlak olduğumdan)
O söz Bıdık değil, Putuk olmalıydı! Bizim oralar da da kullanılır ve bazen Çıtık bazen de pıttık denir!!!
Bu evet - hayır da da haklısın. Allah u Teala Hayır lı eylesin inşallah.
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Evet haklısın. Ben de Erzurumlular ile yakın ilişki içindeyim ve hayatımın bir bölümünde Erzurumda yaşadım. O söz bıdık değil. Ama o haliyle bile herkes anladı zaten )))
Selam ve sevgilerimle.
Alemsin Sami hocam okurken kahvaltıda az daha seytinin çekirdeğini yutuyordum,eğer bana bir şey olursa sana dava açıcam.
Çoktandır yazın yoktu bu iyi geldi tebrikler usta kalem.
Saygılarımla
sami biberoğulları
Benim yazıları okurken bir şey yeme ve içme. Sebebin olmak istemem ))))
Selam ve sevgilerimle.
Kalehöyük dünyada çeliğin en eski kullanıldığı yer. Kazıları Japon Ortadoğu Kültür Merkezi üstleniyor. Haliyle İmparator ''Bu elemanlar bizden tonla para alıyor. Sizin bir bilginiz var mı, ne yapıyorlar?'' demeye çalışıyor.
Camlı Köşk'e gelince. 2001 de biten restorasyondan sonra açılışını Bülent Arınç yapar. Törende Japonya'nın İstanbul Başkonsolosu Akio Wada veTürk-Japon Dostluk Vakfı Başkanı Cafer Tayyar Sadıkla vardır. Her ne kadar Arınç ''Milli Saraylar Daire Başkanlığı'nın imkanlarıyla restore edilerek bugünden itibaren yerli ve yabancı ziyaretçilere açıldığını sözlerine eklemiş''se de Japonların ilgisinden onların da çorbada tuzlarının bulunduğunu gösteriyor.
Özetle imparator (olmayı kolay mı sandınız?) elindeki Japonya'nın desteklediği kültür projeleri listesine bakarak sorularını sormuş. Ama sizin de parmak bastığınız gibi kendininkileri bitirip, başkalarının kültürüne destek oluyor olmaları gerçekten ilgi çekici.
Saygılarımla.
İlhan Kemal tarafından 2/14/2017 10:16:42 AM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Her zamanki gibi yazının eksikleri tamamlandı.
Yaptığınız katkılar için müteşekkirim.
Selam ve sevgilerimle.
hocam
bu nefis yazi icin cani gonulden tesekkur ederim
okuduguma degdi, devamini bekleriz demiyorum cunku siz zaten hep guzel yazilar yaziyorsunuz. Allah sizden razi olsun hocam
selamlar,
abdullah
sami biberoğulları
Çok çok teşekkürler.
Selam ve sevgilerimle.
Cevdet Baba göreve!Cevdet Baba göreve!
Haklısınız Sami Hocam...Biraz espri de yapmak gerek ki nefes alalım.
Okuyunca aklıma bu slogan geldi bir an.12 Eylül öncesi Ankara'da bir lise müdürü görevden alınır.Adı da Cevdet Baba imiş.
Öğrenciler de durumu protesto için Tunalı Hilmi Caddesinde yürüyüş yaparlar.Bir ara geldikleri yerde Cevdet Sunay'ın da evi vardır.Balkona çıkar bu sloganlar üzerine.
-Çocuklar haklı,memleketin bana ihtiyacı var!
İyi geceler dileğimle.
sami biberoğulları
Değerli hocam. Bunu duymamıştım. Duyduğum bir anektod olsaydı hemen alırdım yazının içine.
Katkıların için çok teşekkürler.
Selam ve sevgilerimle.