- 610 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Erzincan ve babama mektup
Babama mektup
Trendeki odamızın penceresinden etrafı seyrederek geçtiğimiz yerlerin güzelliğinin yanında beni en çok etkileyen ara sıra karşımıza çıkan tünellerdi. Ansızın bir karanlık ve aydınlık etrafı kuşatıyordu. O yıllar 7 yaşındaki çocuklardan bilet parası alınmaya başlandığı yıllardı. Ve bayramların tadının olduğu yıllar.
Tren durunca epey bir yürüyüşten sonra Fırat nehrinin ortasından geçen, yıkılmadım ayaktayım edasında bir köprü çıktı karşımıza. Bu köprünün ileriki yıllarda çok hatırası olacaktı ama o da bizde kalsın. Köprüyü geçince köyden daha küçük bir yerleşim birimine geldik. Burası adı Köseler olan bir mezra idi. Mezra köyden daha küçük yerleşim yerlerine verilen isimdi. Erzurum dan Erzincan a tayini çıkan babam mutluydu. Yıllarca bizden ayrı kalmıştı bu diyarlarda. Annem ise eş durumundan tayinini buraya yani Köseler isimli yere çıkartmayı başarmıştı. Annem ve babam aynı vilayet e tayinlerini aldırmayı becerebilmişlerdi. Babam Kemah İmam Hatip Lisesinde müzik öğretmeniyken, annem Köseler in 30 kişilik okulunda hem müdür hem hademe hem de birleştirilmiş sınıfların tek öğretmeniydi. Bu açıdan seneye okula başlayacak küçük Tunar ın hem öğretmeni hem de annesi olmanın yükünü taşıyacaktı garip anam.
Güzel duygularla karışık bir halde okula başladım. Evdeki anam okulda kök söktürüyordu vallahi. Akşamları babama annemi şikayet etsemde babam meslektaşını kayırıyordu . Bir kadının hem ana hem de öğretmen olmasının ne anlama geldiğini şimdi çok iyi anlıyorum.
Buradaki halkın ilginç gelenekleri vardı. Çoğunluğu alevi olduğu için oruç gelenekleri, yemek kültürleri ve av alışkanlıkları çok farklıydı bizlere göre. Mesela tavşan yemezler yılda belirli sürelerde oruç tutarlardı. Sözlerine ve namuslarına çok düşkün insanlardı. Bizi de sevmişlerdi hani. Kışın odun tedarik ederler, avladıkları tavşanları bize ikram ederlerdi. Babamın çaldığı saz gönüllerine girmemizdeki en büyük etkendi.
Yazları dağa yaylalara çıkıp kış ve ticaret için peynir ve yağ tedarik ederlerdi. Hani o meşhur Erzincan tulum peynirleri var ya, işte biz onu kaynağından yerdik dalından kopartılan taze meyve gibi. Keçi derisini dikip içine peyniri basarlardı. Ne kadar beklerdi hatırlamıyorum ama kışı geçirirdi bir tulum. Ara sıra içinden kıl falan çıkardı ama vitamini kabuğunda misali gözümüz görmezdi kılı tüyü .
Akşamları uzaktan babamın geldiğini görür ve benden bir yaş küçük kardeşim Tuğrul la sevinirdik deli gibi. Işık olmadığı için oraları kalbiyle aydınlatan babam elinde bir el feneriyle belli belirsiz gelirdi taa uzaklardan. Elinde iki küçük çikolata ile mutlu etmesini bilirdi bizi emekçi garibim. Bir müfettiş ile ters düştüğü için Erzurum Tercan a sürülmüştü babam. Ama zaman en iyi ilaç olduğunu göstermişti ve kavuşmuştuk işte bir dağ mezrasında. Şiirler hep dağ köylerinden dem vurur ne yapalım bizimde mezramız vardı dostlar. Ve Nevşehir e çok uzak bir vilayette vuslatı yaşatmıştı kader bize.
Sabahları erken kalkan babam Fırat nehrine balığa giderdi. Evimizin 100 metre aşağısı Fırat tı. Hani şu suyu serin serin akıp daha gün görmemiş taze gelinleri yutan Fırat. Birkaç kez babamın ağlarına ceset takıldığı olmuştu. Biz sonradan anlardık babamın neden bizi telaşla eve yollayıp balık tutma merasimini yarıda kesip jandarma ya gittiğini. O günler soframızdan balık etinin eksik olmadığı güzel günlerdi. Anam kızardı erkenden babamın balığa gitmesine ve kardeşimle bizimde nehir kıyısında oynamamıza ama babam çocuklaşırdı, biz de çocuk olduğumuzu ıspatlardık.
O günlerde yakın bir köyde 3 şehit vermişti jandarma teşkilatımız. Şehitliğin anlamı o yaşlarda fazla özümsenemiyordu bir çocuk için. Ne kötü bir olguydu terör olgusu. Babam anlatırdı dış güçlerden içteki destekçilerden ama ne bileyim o anlattıklarını yıllar sonra kaynak kabul edeceğimi. Çizgi film yaşındaydık ama babamızın muhatabı olmuştuk ne mutlu kardeşimle bana.
Sekiz yaşımın tüm masumiyetiyle ikinci sınıfta çalışkan bir öğrenciydim. Kardeşim o yıl okula başlamıştı. Hem bir abi , hem de okulda bir üst sınıf olmanın eziciliğini hissettirmiştim kardeşime yalan yok. Sağ olsun o yaşlarda da kırmazdı şimdi de kırmıyor babamın tabiriyle kerata.
Bir köpeğimiz vardı yumoş isminde. Çok uyuşuk ve paspal bir köpekti ama çocuklar aslan gibi hırçın köpeği ne yapsın ? Bayılıyorduk Yumoş a. O olmazsa olmazımızdı. Hayatımızın bir parçası olmuştu kendileri. Akşamları babam eve ekmek getirirdi fazla fazla. Ama sabahları ekmeğimiz hep eksilirdi. Babam bizi ekmekleri Yumoş a vermekle suçlar ama uzatmazdı. Biz vermezdik ama korkumuzdan üsteleyemezdik. Aslında babam bir suç varsa üstüne giderdi fakat nedense bu ekmek meselesini üstelemiyordu.Yoksa onun yapma dediğini yapmak her babayiğidin harcı değildi.Yıllar sonra bir Fethiye akşamında anlatmıştı işin aslını. Meğer geceleri teröristler ekmek istemeye geliyorlarmış ve bizi öldürmekle tehdit edip babamı ekmek vermeye mecbur bırakıyorlarmış. Tayinimize yakın bir zaman evimizin etrafında yakalanan teröristlerin sırrıda buymuş Babam yakalatmış meğer bölücüleri. Bize de bu vatan hizmetinde ekmekleri yumoş a vermekle itham edilmek düşüyormuş. Ne bilelim dostlar insanların çaresiz kaldıkları zamanlar olacağını bir dağ yamacında.
Evimizin tam karşısındaki dağların arasından tüm azametiyle Munzur dağları görünürdü. Ne heybetli dağlardı o dağlar. Ve ne güzel bir yerdi o yerler. Bir terör belasına mahkum edilmiş güzel ülkemde ne güzel dağlardı o dağlar. Canlı bir kartpostalı seyrederken ayağında postal ile dağlarda gezen askerlerimize gönülden destek olurdu yöre insanı. Onların tabiriyle eşkıya vardı dağlarda. Ve temizlenmesi gerekiyordu o dağların. Ve bu temizlik yıllardır devam ediyor. Daha da devam edecek gibi. Temizlik imandandır ve zamanı mekanı süresi olmaz temizliğin. Makbulu sürekli olanıdır bize göre de.
Fırat nehrinin üst tarafından yani evimize 300 metre kadar bir mesafeden tren yolu geçerdi. Bizi buraya getiren trenin geçtiği ve bir gün bizi geri Nevşehir e götürecek olan tren yolu. Öküzlerin baktığı trene bizlerde bakardık ama öküzün anladığını biz, bizim anladığımızı öküz anlamazdı elbette. Gurbette tren düdüğü bile arabesk etkisi yaparmış insana yıllar sonra hatırlıyorum da o trenin acı düdüğünü.
Bir zaman sonra yani benim 4.sınıfa geçtiğim sene tayinleri yine değişti bizimkilerin. Babam Ankara ya annem ise Kırşehir e yol aldı. Dayılarımın ve teyzemin ölümüyle sarsılan evimiz annemle babamın ayrılmasıyla daha da bir hüzün hanesine döndü. Ölenlerin çok genç olması ve peş peşe gitmeleri çok yakıcıydı. Gurbette taziye kabul etmek vardı kaderde. Cenazeye yetişememek vardı kaderde. Gurbette dayısız kalmak bir ayrı hüzündü. Ailemin dağılmasına mani olamamak ise hayattaki en çaresiz ve en kötü yenilgiydi benim için. Gurbet bunun için mi gurbettir bilinmez ama acının canı yaktığı bir gerçekti ve her yaşta ayrı bir hüzün estiriyordu o yıllarda yaşadıklarım yıllar sonra bile.
Bir memleket hikayemizin özetlenmiş halini sizlerle paylaştık. Hikayede andığımız babam Mehmet ÇALIŞKAN bir Cuma günü takvimler 2005 i gösterirken kalp krizinden dolayı gitti öbür aleme. Annem emekli bir öğretmen. Yaşlılık ve hepatit c ile mücadeleye devam ediyor. Kardeşim bir uzak diyarda imam olarak yaşantısını sürdürüyor. Hala saygısını ve çizgisini bozmadan.
Biz ise birleştirilmiş sınıfın acı bir meyvesi olarak temelden zayıf kalan eğitimimizi okuyarak tamamlamaya, iki satır duyguyu ve fikrimizi sizinle paylaşarak yaşamaya ve gözlerimizi görünce ışıldayan gözlerin hatırına hayata tutunmaya çalışıyoruz. Biliyoruz Munzur da bizim, Erciyes de bizim.
İçine taze gelinleri alan o hoyrat Fırat ta bizim. Ve o acı düdüklerin sahibi trenler de bizim. Her şeye rağmen bizim.
Baba ağlarına bu sefer canı yanmış hayallerim takıldı. Gel kurtar hayallerimi olur mu ? Jandarma ya gerek yok.Sen gel yeter.
Büyük oğlun Tunar.
YORUMLAR
:((
Öncesinde güzel şeyler paylaşılmış .Bir aile ,emek verilen bir uğraş.Yaşanılan bir geçmiş ve hala izlerini taşıyan yürekler.Her şey paylaşılmış bu yazıda.Bir hayat öyküsü .Kme zaman sevilmiş bir dağ başı bizim olan .Ve yine ürkülmüş hiç çocuklarına yansıtılmadan acı olan.Ne mutlu böyle bir ailede yaşamak ,sahip olduklarının değeriyle paylaşmak.Babanızın ruhu şad mekanı cennet/i ala olsun..TÜM ÖLMÜŞLERİMİZ VE ŞEHİDLERİMİZ İÇİN...EL FATİHA ALASSELAVAT..!
SAYGIM HER VAKİT.