BİR RÜYA MIYDI ÇOCUKLUĞUM? 2. BÖLÜM -1
GÖKSUN: YENİ BİR DÜNYA
Eşyayı indirip paralarını alan at ve katır sahipleri sabahı beklemeden yola revan olmuşlardı. Sabah uyandığımda şöyle etrafı bir kolaçan ettim. Göksun’un Andırına göre her yönüyle daha gelişmiş ve hane sayısının da daha fazla olduğu İlk bakışta fark ediliyordu. Kayseri’ye (200), Maraş’a (100) Elbistan’a (70) km mesafede, (1240) rakımlı ve yol güzergâhı üzerinde şirin bir ilçeydi Göksun ve 1958 Yılında nüfusu hatırladığım kadarıyla (3.500) civarındaydı. Muhitte keçiden ziyade koyun ve büyükbaş hayvan sürüleri gözleniyordu. Büyükbaş sürülerinin bir kısmını ise ilk defa şahit olduğum mandalar oluşturmaktaydı. Bu tablo bir anlamda benim çobanlık dönemimin de kapandığının işareti gibiydi.
Biraz sonra evin avlusuna gelen iki adet kağnı, ki! Bunları da ilk defa görmüş oluyordum. Gerçi Andırında at arabalarını biliyorduk ama bu kağnılar enteresan araçlardı. Bir kere öküzler çekiyor, yavaş gidiyorlar ve o muhteşem sesini bir kilometre uzaktan duyabiliyordunuz. Eşyalar kağnılara yüklenmeye başladı ve kahvaltıdan sonra yola koyulduk. Ben Göksun’da kalacağımızı zannederken kağnılar Karlık Tepesinin kenarındaki yoldan ilerleyip Göksun’dan uzaklaşmaya başlayınca sordum. “Biz nereye gidiyoruz?” cevap: “Yeni annenizin köyüne” oldu. Gerçi bu durum Yaşar’ın sevinmesine neden olmuştu, çünkü onun doğup büyüdüğü ve iletişim kurabildiği yere dönüyordu. Bana düşense ‘bekle gör’ durumuydu. Hoş, başka bir seçeneğim de yoktu zaten. Kağnıların gıcırtıları arasında Hacımirza Köyü’nün yaslandığı tepenin doğu kenarındaki ağaçlı yolu takip ederek kalacağımız Ortatepe Köyü’ne vasıl olduk. İlçeye uzaklığı (5) km. kadar olan köy akarsuyun iki yakasındaki tepeler üzerine kurulmuştu ve köyün doğu tarafına ‘öte geçe’ denilmekteydi. Biz, öte geçede bulunan alt katı at beslemeye uygun şekilde yapılmış, çok geniş bir ahırı olan düz damlı, iki katlı ve Türk filmlerinde gördüğümüz türden bir eve yerleştik, Andırındaki evle kıyaslayınca burası adeta saray gibiydi.
Geldiğimiz tarihte yaklaşık (80) haneli olan bu köyün hikâyesini anlatmalıyım. Gerçi anlatacaklarımın çocukluk dönemindeki duyumlar olduğundan yanlışlıklar içerebileceğini belirtmeliyim. Ama hani ‘Çocuktan al haberi’ bağlamında şeyler. Malûm Ruslara karşı bağımsızlık mücadelesi veren Dağıstanlıların, liderleri Şeyh Şamil’in Ruslara teslim olmasından sonra, savaşa fiilen katılanların bir bölümü o zaman güven içinde yaşayabileceği Osmanlı topraklarına sığınmak durumunda kalmışlar. Erzurum’dan güneye geçen kafilenin bir kısmı Muş- Malatya- Elbistan güzergâhını geçip Göksun yakınlarına geldiklerinde, kendilerine uygun bir yerleşim alanı belirlenmesi için aralarından (3) kişiyi civarda araştırma yapması için görevlendirmişler. Amerikan kovboyları gibi atlı ve silahlı bu şahısların isimleri Sadullah, Seyfettin ve Yusuf imiş. Bu şahıslar Kömür Suyu isimli akarsuyu izleyerek bugün Ortatepe ismiyle anılan köyün bulunduğu yöreye geldiklerinde, buranın yerleşim için uygunluğuna karar vermişler. Ancak, içme suyu ihtiyacı nereden ve nasıl sağlanacak diye düşünürlerken, bölgenin bir kilometre kadar uzağında ve kuzey doğusunda yükselen tepenin ovayla buluştuğu yerde bulunan ağaçlar arasındaki bir ev dikkatlerini çekince, içilebilir kaynak suyu bulunup bulunmadığını keşif için o eve doğru gitmişler. Orada kaynak suyu olduğunu görünce ev sahibine arazisini satın almak istediklerini bildirmişler ancak ev sahibi satmayı kesinlikle düşünmediğini söyleyince, ev sahibinin misafirlik teklifini de kabul etmemişler ve kendilerine Kayseri yoluna kadar eşlik etmelerini rica etmişler. Bu ricayı geri çevirmeyen yer sahibi, bir kilometre uzaktan geçen eski Kayseri yoluna kadar refakat etmiş, ıssız bir yere geldiklerinde araziyi satması için tekrar ısrar etmişler, şahıs yine kabul etmeyince onu öldürüp oradan uzaklaşmışlar. Bir müddet sonra da kafileyle birlikte geldiklerinde o bölgeyi satın alarak yerleşimi başlatmışlar.
Binboğa Dağı’nın kar suları ve gözeleriyle beslenen Kömür Suyu, köyün bulunduğu bölgede fazla yükseltisi olmayan iki tepe arasından kıvrılarak akmakta, suyun her iki tarafında köyün ihtiyacına cevap verecek büyüklükteki bahçelik alanlarda erik, elma, dut gibi meyve ağaçları bulunmaktaydı. Etraftaki çorak araziye yeşilliği ile bu vadi hem canlılık hem de güzellik katıyordu. Kenarlarındaki söğüt ağaçlarının gölgesinde akan dere güneye doğru indikçe tepelerin giderek düzlük halini almasıyla etraftaki tarlaların kolayca sulanabildiği bir konumda yoluna devam etmekteydi ve ovada Terbüzen Çay’ı ile birleşip Ceyhan Nehri’nin bir kolunu oluşturmaktaydı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.