AKOZ TEKERE YETİŞİNCE
AKOZ TEKERE YETİŞİNCE
Sonbahar işleri başlamıştı. Gübre çekiliyor. Odun geliyor. Un öğütülüyor. Neker taşınıyor. Ara ara yağmur yağıyor. Toprak tavda... Köylü güzlük ekme hazırlığında... Tohum, kar yağmadan toprakla buluşturulmalı... Günler kısaldı. Gün günü tutmuyor. Büyük baş hayvanlar salam seyif yaylımda...
Beşi bitirmiş, parasız yatılıyı kazanamamıştı Eser... Evde kaldı. Ağabeyi son sınıfta, öğretmen olacak seneye. O, öğretmen olunca babası Eser’i orta-okula yazdıracak. Bu yıl kuran öğrenip, hatım indirecek. Baba öyle diyor akşam sofralarında... Eleştirilerin önüne böyle geçiyor...
Çift sürerken morbet sıkıntısı yaşanmayacak bu sene. Dayıyla mogdam olundu. İki çift öküzle tarlalar sürülecek.
Ganikarat’ tan neker getirdiği gün ikindi vaktinde odun kızağına öküzleri koştu annesi. "Yokuş yukarı kızağa sakın binmeyesin" tembihi ile yola salındı. Petoban’ a doğru... Köy içindeki yol taşlıdır. Ekin hasadından sonra tarlalardan gidip gelinir. Sürütmenin toprakla sürtünmesinden çıkan toz umur-sanılmaz.
Öküzlerin ayağı ile akşam karanlığı çökmeden Petobana ulaşabileceği söylendi. Bu hatırlatmayla korkmaması yansıtılıldı aslında. Petobanın mezarlığını geçerken korkardı. Bilinir... Mezarlıklarda cin, cadı ve hortlak görüldüğü anlatılırdı kış oturumlarında... "Kollutaş’ dan sonra kızağa biner, geçerim" kurgusuyla çubuğunu salladı;
"Hoooh " dedi, Tumbulay’a ...
"Tumbulay’a güvenir. Hızlı, akıllı, uysal ve direngendir. Ne yazık ki kendisi gibi eşi yok. "Alamadı ona uygun eş babam." Karagöz de onun tam tersidir. Üşengeç, geri geri çeken, hain, öküz mü öküz işte..."
Küçükyokuş’u geçti. Kollutaş’ın eteğine ulaştığında güneşin Çadır Dağı tepesini aştığını gördü arkaya dönünce. "Biraz sonra yokuş bitecek. Yük olacak öküzlere. Yürümekten kurtulacağı akınca içine" rahatladı. Mezarlığa epeyce yolun varlığı da ürpertti...
Katırcının Sırtı bir geçse...
Odun getirmekte olanların olacağını düşledi. Ürpertiyi kışkışladı. Kızağa oturdu. Çubuğunu Karagöz’ün budunda şaklattı. "Hoo" diye de seslendi öküzlere. Ayak kaldırmaları için. Sitelanın Kayaların’ dan sesini duydu.
Karagöz bana mısın demedi. Bozmadı yürüyüşünü. Tunbulay bir adım önde kızağı sürütüyor.
Katırcının Sırt’ tan gelenin olduğunu gördü. Soğuk su içip serinlediği gibi içinde rahatlık duyumsadı.
Gelen Salim Emmiymiş. Salim Emmi cerek getiriyordu. Kaçak orman ürünleri gece getirilir. Ormancıya yakayı vermemek gerek... Cerek, tomruk, olukluk, koşatlık,... lara orman dairesi izin vermez. Şikayetsiz de yaka ormancının eline geçmez. Şikayet de yapılmaz ha!... Herkesin yaptığı, yapacağı uğraştır kaçak getirme.
Orman cezasının ağır olduğu, affının olmadığı konuşulur odalarda, duvar diplerinde, cami oturaklarında. Ormancı yakaladığında ele geçirdiği öküz, zincir, balta, kızak, arabaya el koyar. Köylünün öküzünü alacağına canını al...
Salim Emmi yanından geçecekken Eser, öküzlere; "ohhoo..."diye seslendi. Sağa yanaştırdı. Durdu. Yol verdi.
-Uğur ola, ola yegan. Oduna mı? Diye sordu Salim Emmisi.
-Dayımlara çift sürmeye gidiyorum, dedi.
-Kuş Osman’ı gördüm de bana.
Kuş Osman, Orman Bakım memurudur. Bu yollarda beklenmedik anda karşısına çıkar köylünün. Hele de sonbaharlarda...
- Yoook!.. Görmedim.
Diyerek onu rahatlatamadı. Eğer, onunla karşılaşmış olsaydı yoldan ayrılmadan gidecekti.
-Rakı şişesi almadın mı yanına? Şişeyi alınca gözlerini kene sarıyormuş da...
-Zıkkım içsin.
Dedi. Öndeki öküzleri yoldan çıkararak, tarlalara yöneltti. Öndekileri arkadakiler izledi. Üç çift öküze de üçer cerek bağlamış sürüttürüyordu.
- Hoo...Dedi. Katırcı Sırtına doğru sürdü öküzleri Eser.
Durmanın zamanı değildi. Biraz sonra karanlık çökecek. Katırcıdan geçtikten sonra ara sıra yüksek sesle "haa... hoo..." ile sessizliği yırtarak geçmeği aklına koydu.
"Mezarlık iri çamlıktır. Şimdiden oraya karanlık çökmüştür. Oraya bir ulaşsam çabucak yokuş aşağı döneriz. Dönünce de köy görünür. Bağırsan bir duyan olur mutlaka. Dayımgil, köyün alt başındadır. Olsun... İtler, öküzlerden bana yaklaşamazlar. Havlarlar havlarlar, yoruldukları yanlarına kalır". Karmaşasıyla yol tükeniyordu. Hava da kararıyordu. Ne değin korkmayı aklından uzak tutmaya çalışsa da bir türlü uzaklaştıramıyor. Yüzünü geriye çevirdi. İleriyi görmekten uzak tuttu kendini.
Geçmişte dayısıgilden köye gidişi aklına geldi. "Hafif aksayan atın sırtında bundan biraz daha geç anda Kollutaş’tan aşağı doğru sallanmıştı. O gidiyor...Bir nesne de Küçükyokuş’un başından Ganikarata doğru gidiyor. Atın dizginini çekiyor, durduruyor. Oda duruyordu."
Gel de körü köprüden geçir.
"Bu Çakidula Boğazında ayıya rastlandığı söylenirdi. Gördüğü acaba ayı mı? Kuşkusu aklıma düştü. Kurtul kurtulabilirsen bu düşten. Yoldan çıktım. Çavsangilin tarlanın üzerinden fındıklıklar arasından yan yan gittim. O görüntüden kendini kopardım. Küçükyokuşun karşına indim. Yine yan yan yola geldim. Ertesi gün hayvan otlatmaya geldiğimde Norgiyal’ı gösteren tahta oktan korkmamış mıyım. Güldüm, ama ne güldüm kendime."
Çamların yoğunluk ve iriliğinin etkisiyle birden karanlık içine daldılar. Öküzlerin sağa ayrılamayacakları aklının ucuna bile gelmedi. Bir de ne görsün sağa dönmeden Güdat’ın ormanına doğru sürütüyorlar kızağı...
Oturduğu yerde öne döndü. Heyecan, korku karışık;
- Hooş, diyerek.
Tunbulay’a çubuğu yapıştırdı. Karagöz’ü sağa ittirerek kızaktan inmeden köy yoluna döndürdü kızağı. Dar geçit geçilince iniş başlar. Geçit, yoldan çok dere akağını andırır. Çamlık biter bitmez sanki şafak attı.
Köy, düzlüktür. Evler sırtın hemen eteğindedir. Sittela Tepesinin ormanlık tarafı Güneydoğusunu çevreler. Doğuya doğru da Kedikana ve Kilise Tepesi devam eder. Kuzey ve kuzeybatıya doğru köyün tarlaları yer alır. Tarlaların devamı vadiye doğru dik iner.
Çamlığın eteğindeki yolla devam etti. Tüm korkuları uçup, gitti. Köpek havlamaları, tavuk sesleri, sığır bağırtıları, çocuk, yetişkin insan sesleri karmaşası bir birini kovalıyordu. Akşam karmaşası. Sessizlik öncesi ses curcunası.
Biraz daha ilerledikten sonra öküzleri sağa döndürdü. Solda ki Efendi ve Büyük dayılarını pas geçti. Aşağı mahalleye doğru devam etti. Kürünün yanından sola döndü. Dayısını bacada bekler buldu. Öküzlere, çok güç bir başarım elde etmenin kuruntusunu karşıdakine duyumsatarak;
-Ohhoo, çekti. Durdurdu.
Sese dönen dayısı sevinçle,
-Dayının tosunu gelmiş.Hoş geldin tosunum. Merak ediyordum. Niya gelmadi diye.
Dayı, öküzlerin önüne geçti. Harmana çekti. Öküzleri kızaktan açtılar. Karapana bağladılar. Otunu verdiler. Bir taraftan da dayısının hal hatır sorularını yanıtladı.
Yengesi sofrayı kurmuş, bekliyordu.
Eser, ilk kez aileden uzun sureli ayrı kalmaya adım attı. Bu büyüdün imi idi. Misafir odasında hazırlanan yattığında güvenle yattı. Dayısının dediği gibi sabah iş vardı. Tarlalar sürülmeli ki sıra bizimkilere gelsin. Kar yağmadan yetiştirmek gererek.
Hava istendiği gibi olanak verdi. Bir haftadır tarla sürdüler. Tohum saçtılar. Tapan çektiler. Yorgunluk mu dersin, aile özlemi mi dersin Eser’de usanç belirtileri başladı. Tarlaya git. Eve gel yat. Kalk yine tarla. Dayısı da usanç belirtilerini okuyor ki, "Mindorup’u ektik mi bitiriyoruz. Yarın ordayız" diyerek can suyu veriyordu.
Mindorop denilen tarlayı görünce "bunun hepsi ekilecek mi," diye sormadan edemedi. Tarla o kadar geniş geldi ki. Bitmez kuşkusu o soruyu sordurdu.
Pulluk, pulluğun kolları ucunda iki teker arasındaki aksa bağlı. Tekerlerden çıkan ağaç ucundaki boyundurukta dayısının öküzler koşulu. Yine tekerleklerden çıkan zincire bağlı sant öndeki bizim öküzlere dek uzanır. Boyunduruğa oturup gider-gelirim. Dönüşlerde iner. Öküzü çevirir, yine otururum boyunduruğa.
Korktuğu gibi oldu. Sür sür bitmiyor. Boyundurukta otur otur kıçına bir hal oldu. Git başa in, çevir akoza sok öküzleri git o başa. Yinele babam yinele.
-Dayı ne zaman bitecek bu tarla? Sorusuna dayının yanıtı:
-Teker akoza yetişince, derdi.
Her dönüp hareket edince gözü akozdadır.Tekerin biri hep akozda. Diyeri sürülecek ham yerde. İzini ancak dönüşte yok ediyor pulluk. Pulluk bir türlü o teker izine yetişip, yok edemiyor.
Artık boyundurukta otururken ki keyiften söylenen horoyvel söylemeyi canı istemez. Oysa ki diğer tarlalarda söyler dururdu. Morbetler atışırlardı, aşıklar gibi...
"Ne sıkıcı tarla... Tarlanın yeri de can sıkıyor. Vadiye doğru bayırda. Çevrede ne ses ne soluk var. Dayım horoyvel söyle, diyor. Kime söyleyeceğim. Kiminle yarışacağım. Kargadan başka kuş bile yok. Annemin kızmasını, babamın bağırıp dövmesini, cami kapısında çitti kukku oynamasını özledim."
Ormana doğru dayım genişletmiş durmuş mu? Ne? Olmaz değil. Çevresi orman olan tarla sahipleri tapan tapan orman alanını kendi tarlasına katar. Verimli ürün alınamayan yerler de hozan bırakılıyor. Ormandan alıp, ormana verilir."
Dördüncü gün ikindiye yakın akoz tekere ulaştı da kurtuldum.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.