- 1102 Okunma
- 9 Yorum
- 2 Beğeni
0008 - YANSIZLIK SONETİ - NASIL ÖZLEDİM SENİ NASIL
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Yansızlık Sonnet’i
"yalnızlık zamanlandı: önce aşk, sonra yaprak...
günler geçilecekler... atlar, gümüş yeleli
yüzünü aynalara, bir tek onlara bırak;
sürünsün sirki aşkın, bak, seni görmeyeli..."
Hilmi YAVUZ
NASIL ÖZLEDİM SENİ, NASIL!..
Bu benim eski yalnızlığım… Yeni değil. Seninleyken de böyleydim. İçimin yalnızlığında... O zamanlar aşk vardı, sen vardın… Şimdi yalnız yapraklar kaldı senden.
Aşk ve yaprak… Yalnızlık iki zaman dilimine ayrıldı artık. Öncesinde aşk vardı. Şimdi sadece yaprak…
Gittiğinden beri yalnızım. Yansızım. Sen benim yanımdaydın. Yanımdın. Dayanağımdın. Dört bir yanımdaydın. Dört bir yanımdın. Sen beni yalnız, sen beni yansız bırakıp gittin. Dayanaksız…
Sensizliğe katlanmak çok zor ama bu ağıt yüklü günler her şeye rağmen yaşanacak. Gümüş yeleli atlar gibi geçip gitmekte zaman ve biz sirkler gibiyiz. Oradan oraya geçmekte, konmakta göçmekte, sürüklenip durmakta… İnsan, iki kapılı bir handa… Dünya, bir süreliğine konaklanan yer. İnsan, bu mekânda, sirk gibi bugün var yarın yok. Dünya hayatı, bir oyun, bir eğlenceden ibaret…
Aşkımız… Luna park eğlencesi, sevinç, mutluluk… Sirk gösterisi gibi heyecanlı ve ilginç… Aşkımız tek ayaklı kaldı. Yerlerde… Sürünmekte…
Hayat, yüzünü objelere dönüp koşarcasına yol almakta… Hengâme içinde geçip gitmekte… Yaşananlar, gösteriler gibi… Kâh seyirci olarak hayatı locadan seyretmekteyiz kâh akrobasi yapmakta… Dünya hayatı sirke benzemekte… Eğlendirmekte, heyecanlandırmakta, üzmekte… Bir takım riskler almak zorunda insan… Sürüklenip gitmekte…
Doğum, ölümü içinde gizlemekte… Eninde sonunda kabullenilmekte…
Geride bıraktığın her eşya, bir zamanlar sık sık bakıştığın nesnelerdi. Bütün eşyalara aksin düşmüş. Neye baksam, ondasın sanki. Her yere, her şeye yüzün nakşedilmiş gibi... Ne zamandır bakamadığın halde sen hâlâ onlardan ışıl ışıl yansımaktasın.
Biliyor musun? Sen gideli buralarda her şey değişti. O objeler bile değişti sanki. Eşyalar başkalaştı, odalar şekil değiştirdi, evin içinin görüntüsü bulandı. Çevreyi algılamakta güçlük çekiyorum. Gözyaşlarımla bakışım buğulandı. Ne varsa bulanık, hatlar belirsiz, nesneler birbirine karışmakta…
Altın/ova nasıl da kurak artık! Çorak, taşlık bir yere, çöle dönüştü. Odalar içlerine kapandı. Sofalar, bize ait değilmiş de birisinden ödünç alınmış gibi duruyor. Yüklük, kap kacak, ne varsa öyle… Öyle suskun, öyle mahzunlar ki! Nicedir surat asıp duruyorlar. Buralarda ne ve kim varsa, metanetle acıya katlanmaya çalışıyor. Yine de bir umut taşıyor gibiler. Sanki dönüp gelecek geliverecekmişsin gibi… Ağırbaşlı bir halde seni bekler vaziyette… Aylak aylak dolaşıyor gibi… Bekler gibi seni…
Haydi dön, gel! O nesneler aksettirmesin artık yüzünü! Sen geç onların yerine! Bütün eşyalar yüzünü aksettirmekten vazgeçsin artık! Gel ve daima burada ol bundan böyle! Hiç değilse yaşadığım sürece…
Ben, her akşamüstü böyleyim. Gölgeler inmeye başladı mı düşersin aklıma. Kat kat kararmakta olan geceler boyu seni düşünürüm. Karanlıklardan bakarım sana… Sana ve geçen günlere… Nasıl ararım seni, tenini… Fakat ne yazık ki artık bedenen görmem imkânsız! Varlığın, her fani varlık gibi ömrünü tamamlamış durumda. Kurumuş, parçalanmış, toz olup dağılmış vaziyette…
Her şey eninde sonunda toprak olmaya mahkûm. Sen de yeşil ekinler gibiydin. Sonra kurudun. Hasat zamanı, acımasız bir orakla parçalandın, toz olup savruldun gittin. Topraklara belendin. Şimdi, mezarında yeşermekte olan bitkilere karışmış durumdasın. Üstünde biten otlarda arıyorum seni. Ancak yapraklardan bakmaktasın bana… Ne yazık ki sadece çiçeklerden gülümsemektesin.
Nasıl özledim seni, nasıl!..
Nerdesin?
***
Onur BİLGE
ŞİİR FISILTILARI - 0008
YORUMLAR
Bir Çin atasözü bir gün mutlu olmak için yemenin içmenin, bir hafta mutlu olmak için tatil yapmanın, bir ay mutlu olmak için evlenmenin, ömür boyu mutlu olmak için toprakla ve ömür boyu mutsuz olmak için insanlarla ilgilenmenin gerektiğini söylemektedir.
Ben toprak kısmını aldım bu atasözünün :)
Ömür boyu mutlu olmak için toprakla
Aslımız olan toprakla
Özümüz olan toprakla
En sonunda anne karnı misali girip ve inancımız gereği kabir alemi ile ve sorguyla tanışacağız toprakla
Çok uzatıp konuyu dağıtmadan Yazar’ın hoşgörüsüyle
Toprak sessiz, toprak sakin,
Toprak huzur,
İnsan vücudu toprakla aynı maddelerden oluşmakta
Hakikat ararsan açık bir nokta
Allah kula yakın kul da Allah'a
Hakkın gizli hazinesi toprakta
Benim sâdık yârim kara topraktır
Bütün kusurumuzu toprak gizliyor
Merhem çalıp yaralarımı düzlüyor
Kolun açmış yollarımı gözlüyor
Benim sâdık yârim kara topraktır
Her kim ki olursa bu sırra mazhar
Dünyaya bırakır ölmez bir eser
Gün gelir Veysel'i bağrına basar
Benim sâdık yârim kara topraktır
Diyerek bir Ozan’ın sözleriyle bitirip
Gün için tebriklerimi Yazara saygılarımı bırakıyorum...
Bu ahir ömürde ellerimde bukağı
Yürürken celladımın koynuna adım adım
Hilal terkediyor ilk önce döşümdeki bayrağı
Yurdumun bariz sessizliğidir payım
Beyhude beklentiler yorgunu kelebek gibi
Güneş’e mecz olmuş medyatik kurban
Azaldıkça, gözlerimden akan yaşlardaki debi
Göç yorgunluğunu itiraf ediyor turnam
Direnci derimden sıyıran bıçağın
serinliği dilimi bir başka üşütüyor
"Bilge göğüslerimden hikmetler sağın"
diye yalvardıklarım müzmin kinler güdüyor
Kaleme dokunmamış , duyguda yetimlerin
başlarını okşar yine de bu müşfik el
Ortasında titresem de bu zifir iklimlerin
Memleket sevgisi zaten hicranla güzel
hilmi yavuz gibi bazi edebiyatcilarimiz iceri alindiginda yazmistim...
ne hallerde memleketim
yazsan bir turlu sussan bir turlu
gundeme getirdiginiz icin sagolun
Bir ben var benden içeriyi arayınca yanaktaki ben olarak dışarı çıktım,
Kimim sordum perişan oldum soldum aşka doğdum,
Dünya değirmeninde öğütüle öğütüle öz oldum, gözüm özüm bir oldu,
İnsan gülen tek varlıktır, bedeni doğa, bitki ve hayvan özlerinden oluşan insanın, güldüğünde bütün varlığın da yüzünü güldürmüş olur,
İnsan gülüşünün devamı doğadaki açmış çiçeklerdir, tebrik eder, esenlikler dilerim.