- 533 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Topuk Dikeniyle Yaşamak
Ayağım bir aydan fazla bir süredir ağrıyor. Yere basamıyorum. Özellikle merdivenleri çıkmak benim için işkence oluyor. Ayakta fazla duramıyorum. Uzun yürüyüşler yapamıyorum. Zaten koşmayı hayatımdan çıkardım.
Bir türlü geçmedi ayağımdaki ağrı. "Bu gün geçer, yarın geçer" diyerek doktora da gidemedim. Ama cana tak ettikten sonra çaresiz doktora gitmeye karar verdim.
Gazimağusa Devlet Hastanesi’ni randevu için aradım. Tam bir ay sonrasına randevu verdiler. "Acil" dedimse de "Özür dileyerek yapacak bir şey olmadığını, bu tarihe kadar dolu olduğunu" söylediler. "Peki, o zamana kadar ağrı geçerse, doktora nasıl anlatacağım derdimi?" dedim telefondaki bayana. Gülerek "Anlatırsınız beyefendi. En azından doktor, size yol gösterir" dedi. Bana 09.30 için randevu verdi.
Ve aradan tam bir ay geçti. Tam verilen saatte Hastahanenin müracaat bölümüne gidip kayıt yaptırdım. Sıra no; 12. “118 Nolu kapının önünde beklemem” istenildi. Başladım beklemeye.
Saat 10.00’a kadar gelen giden olmadı. 10.00’u biraz geçe kapıda görevli bir genç belirdi. "1 Numara!" diye bağırdı. Ve "Benim" diyen kişiyi kapının önünde beklemeye aldı. 5-10 dakika sonra doktor geldi. Saat tam 10.15. Sakin bir şekilde sıramızın gelmesini bekledik. Doktorun neden geciktiğini sormuyoruz. Sabah sabah hastanede yatan hastaları ziyaret ettiklerini biliyoruz çünkü...
Saat 11.20. Kapıdaki görevli "10 Numara" diye bağırdı. “Tamam” dedim “Sıra bana geliyor.” Oysa şimdiye çoktan girmem gerekti. Çünkü bir ay önce saat 09.30 için randevu almıştım. Hala giremedim. Zaman biraz daha geçti. 11.45 oldu. Ben, görevli arkadaşa sordum" Kaç numarayı aldınız?" "Ağabey, 22 girdi. Şimdi sıra 23’te" dedi. “Nasıl olur?” dedim. “Az önce 10 Numarayı çağırmıştın. Ne çabuk 23’e sıra geldi? Ben, 12 numarayım neden duymadım?” dedim. Kâğıdıma baktı. "Hocam, siz randevulusunuz. Size daha sıra var" dedi. Anlamamıştım. "Ne demek randevulusunuz? Randevulu olanlar geç mi alınıyor?" Kapıdaki genç açıklama yaptı: "Hocam Ortopedi Bölümü’nde sistem böyle. Bir randevulu, bir randevusuz, bir de alçılı alıyoruz. Kalabalık olduğundan gecikiyor" dedi. Ben yine anlamamıştım. Randevusuzlar da mı sıra alıyorlardı? Kapıcı genç, yine açıkladı: "Hasta Kayıt Kabul, sabah ilk gelen 8 kişiye numara veriyor. Bunların yanında acil alçılı gelirse onları da alıyoruz. Tabii randevulular da olunca bunları sıraya koyuyoruz. Adil olması için de onları birer birer sırayla alıyoruz. Sistem böyle" dedi. İçimden "Hay öyle sisteme" demek geçti. Ama karşıdaki kapıcı da nihayet kendisine verilen görevi yerine getiriyordu. Neticede sadece görevini yapıyordu. Bu nedenle ona kabahat bulamayacağımdan bir şey diyemiyorum. Üstelik de gayet saygılı bir şekilde açıklıyor.
Benim anladığım, bir ay önceden randevu almanın pek önemi olmadığıydı. Oysa bakanlık ısrarla randevu alınması yönünde telkinler yapıyordu vatandaşa. Ha, bu arada eşi, dostu, ahbabı olanlar da aradan kaynak yapıp girebiliyorlardı. Tabii bunlara da bir şey demedik. Benden sonra girecek bir bayan artık iyice sinirlenmişti. "Bu kadar da olmaz. Bir ay önceden randevulu geliyoruz. Saat 12’ye kadar bekliyoruz. Hastanede bizden başka kimse kalmadı. Şikâyet edeceğim" diyor.
Tam sıra bana geliyor. Gireceğim. Fakat giremiyorum. Doktor Bey, kapıdan bize "Özür dilerim, hemen geliyorum" diyerek çıkıp gidiyor. Tabii özür dilediği için saygılı davranmak zorunda kalıyoruz. Kapıcı, “Biraz bekleyin. 5-10 dakikaya kadar gelir” diyor. Bayan, "Ya gelmezse?" diye soruyor. Kendi kendime "Allah’ım hep beni mi bulur böyle olumsuzluklar" diyorum. Gökten gül yağsa benim başıma diken düşüyor. Bayan "Ben anlamam, doktor gelince ben gireceğim" diyor. " Bu saate kadar bekletilmez vatandaş" diyor. Neyse Doktor geliyor. Ben, sıramı bayana veriyorum. Teşekkür edip giriyor. Bakıyorum, hasta olarak bir tek ben kalmışım. Bu arada saat 12.05
Bayan da çıkıyor. Ben giriyorum. Hiç uzatmadan doktora şikâyetimi anlatıyorum. Doktor çok iyi dinliyor. Aradan bir ay geçtiğini, artık ayağımın o kadar çok ağrımadığını söylüyorum. "Filmini çekip bir görelim, en azından kaynağını bulalım" diyor. Tabii vakit geç olduğu için doktorun bırakıp gideceğinden endişe ediyorum. Hemen film çektirmek için Röntgene gidiyorum. Hasta olarak benden başka kimse kalmadığı için film hemen çekiliyor.
Öğretmenliğin kutsallığını burada bir kez daha yaşıyorum. Filmi çeken genç "Hocam, hoş geldiniz, geçmiş olsun" diyor. Tanıyamıyorum. Yıllar önce lise birinci sınıfta edebiyat dersine girmişim. Tabii o beni hemen hatırlıyor. Saygılı davranıyor ve sevgi içinde yardımcı oluyor. 10 dakika içinde film elimde doktora koşuyorum. Mutlaka "Ayrılmıştır" diyorum. Ama yanılıyorum. Doktor "Sizi bekliyordum" diyor. Filme bakıyor. "Topuk dikeni" diyor. Gösteriyor bana. Tam topuğumda ince uzun, iğne gibi bir kemik var. "Kaynak bu" diyor. "Çözüm nedir?" soruma "Bu tür hastalara dediğimiz şu. Bu hastalıkla yaşamasını öğreneceksiniz. Özellikle ayakkabı seçimi çok önemli. Az topuklu, ortopedik ayakkabı kullanmalarını öneriyoruz. Bu tür hastalar için özel yapılmış topukluklar var. Onları almalarını salık veriyoruz. Ameliyat son çare. Onun da sıkıntıları var. 4-5 ay hiç kalkmadan yatmanız gerekecek. Hayli zor. O nedenle kendinize dikkat ederseniz ve bununla yaşamayı öğrenirseniz bir şey olmaz" diyor. Yapacak bir şey yok.
İlgilendiği için Doktora teşekkür ediyorum. Gerçekten de saygılı, kibar bir bey. Hastalığı kabullenmiş bir vaziyette ayrılıyorum oradan.
Artık, ömrümün sonuna kadar, birlikte yaşamaya alışacağım bir dostum daha oldu...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.