- 565 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
-AĞINI İNCEDEN ÖRER EGO-
“Egoyu sadece aşk yenebilir.” Jose Ortega y Gasset
“İyi ki egoları kadar yer kaplamıyor insanlar yeryüzünde, yoksa bu dünyaya sığmamız imkânsız olurdu.” Tom Robbins
“Bir ben vardır bende benden içeri” Yunus Emre
İnsanı çerçeveleyen, sınırlandıran, hareket alanını belirleyen unsurlar vardır. Genetik, coğrafya, kültür gibi ögeler gerçekte insan varlığını biçimlendiren unsurlar olmaktadır. İster kader kavramı dairesinde hayatı karşılayalım, isterse determinist bir nedensellik bağlamında insanı, doğayı, evreni ve içerdiklerini açıklayalım insanın adeta zindanı diyebileceğimiz faktörler olmalıdır bunlar. “insan istediğini yapabilir, ama istediğini isteyemez” Der Schopenhauer. Yine insanın doğa, tarih, toplum ve benlik ögelerinin baskısı altında olduğundan söz eder Ali Şeriati. İranlı ünlü düşünce adamına göre bu parametrelerin en kötüsü benlik yani insanın kendisidir. Diğer üçü medeniyet ve ilmin gelişimiyle bir şekilde aşılabilsede insanın bireysel dünyasına önemli ölçüde bağlı olan buhranları bir türlü sona ermemektedir.
Kuşkusuz, insanın benliği ile kuşatılmış olduğundan söz ettiğimizde egodan bahsediyoruz aslında. Üstte Tom Robbins tarafından dile getirilen husus egoyu etrafımızı çevreleyen dünyanın katmanlarından biri kılmaktadır. Bir şekilde egosfer deyişi akla gelecektir. Ve diğerlerinin aksine insanı içten kuşatmaktadır bu katman.
Özgüven, hiç şüphe yok ki olumlu bir özelliktir. İnsanın kendisini, artı ve eksi yönlerini tanıması ve bunu yaşamının çeşitli durak ve aşamalarını tesis ederken değerlendirmesi önem arz eder. Bu bağlamda kendine güven duymak bir meziyet olmaktadır. Ne var ki, bu meziyetin etkin kullanılamaması ve yönetilememesi halinde kişinin kendisine ve çevresine karşı bir eziyet unsuru halini alması da kaçınılmazdır. Hani güvensizlik ya da özgüven patlaması diyebileceğimiz durumlardan söz ediyorum. Açıktır ki, suyun fazlalığı ya da eksikliği nasıl çiçeği, bitkiyi kurutuyor veya çürütüyorsa yaşamımızdaki eksiklik ve fazlalık hissi uyandıran durumlarda insanın canını öylesine yakabilir.
Günlük yaşamda kimi zaman ego şişkinliği dediğimiz bir durum karşılar bizleri. Ya kişi kendisi yaşar bu durumu. Ya da başkalarının bu eğilimiyle yüzleşir ve hatta mücadele etmek zorunda kalabilir. Kendini dev aynasında görmek gibi bir olumsuzluğun ağına düşen insan kendide bunalır, çevresini de taciz ve tarumar edebilir. Bu tip hallerde ego; yüksek rakımlı bir tepe misalidir. Müşkül şu ki, giderek irtifa kaybeder ve boz bir kırda seyreder.
Yine insanlarda kendisini olduğunun dışında gösterme eğilimi vardır. Uygun şartları ve ortamı bulduğunda bu özellik kendini gösterebilir. Kişi tanınmadığı durum veya sosyal bir çevreyi bulduğunda genel yapısının dışına çıkabilmektedir. Bu tip insanlarda reklam ve propaganda eğilimi kuvvetlidir. Bunlar anlaşılıncaya kadar rüzgâr gibi eserler de anlaşıldıkları zamansa rüzgâr gibi geçerler. Sözgelimi, bir iş görüşmesinde kendisini sahip olduğu özelliklerin dışında tanıtan bir insan uyandırdığı izlenimi nereye kadar muhafaza edebilir, dahası aksi durumların farkına varıldığında bırakacağı yeni intiba ve izlenimden nasıl ve ne yönde etkilenir acaba?
Sosyal medya kanalıyla da bu tarz insanlarla karşılaşıyoruz aslında. Yoksa bu insanlar arasında biz kendimizde var mıyız? Şaka diyorum efendim, elbette biz yokuz, onlar başkaları. Şahsen ben yokum, olanları ilgi ve ibretle izlemişimdir hep! Tabi latife yapıyorum da; hani trip yapanları, kendini yüksekten atanları gözleyebiliriz. Bu tip insanları, hele ki günlük yaşamdanda tanıdığınızı düşünün. Face’de bir de bakıyorsunuz kişi kendisini dünyanın önde gelen bir üniversitesinden mezun olarak lanse edebiliyor. Sayfasındaki kişileri kale almaz ya da posta koyar bir tavır ve davranış sergileyebiliyor. Paylaşımlarına yapılan yorumlara hiçbir şekilde dönmeyenler mi ararsınız? Yani, kimseyi sallamıyor hazret. Oysa günlük yaşamda insan ilişkileri böyle mi işler? Bu tarz racon kesen insanlar bir şekilde sağlam kayaya çarpabilir veya düz duvara tırmanmak zorunda kalabilir değil mi? Hani derim ki, sanal ortamda gerçek hissi veren bir insanın gerçek ortamda pırıltısını kaybetmesi ya da sanalda bir realite iken hakiki dünyada reality şova dönüşmesi de mümkündür.
Bazı insan da vardır, eleştiri yapmayı çok sever. Böyleleri başkalarının kusurlarını, zayıf yanlarını dillendirmekten pek hoşlanırlar. Bu tipler genelde eleştirilmekten hiç hoşlanmaz ve böyle bir durumla karşılaştıklarında gardını alır ve hatta kabalaşabilirler. Canım anlayın işte, insanların bulaşmak istememesinden alabildiğine faydalanırlar. Açıkçası, bunların canı dayak ister ve maalesef böyle kişiler hiçte az değildir. Karşı tarafı tam anlamadan eleştirmeye bayılırlar. Genellikle “köpeksiz köyde değneksiz dolaşır” bir bakıma “eşekten düşmüş karpuza çevrilecekleri” günü beklerler. Efendim kibarcası; eleştirinin, konuşmak için konuşmak havası estirdiği durumlar da vardır. Oysa söyleneni tam anlamaksızın, karşı tarafın düşüncelerini, duygularını, değerlerini, zaten sahip olduğu özellikleri ona dikte eden yaklaşımlar daha çok tenkidi yapanın huzursuz olabileceğini akla getirecektir.
Birde çıkar ilişkisine dayalı ortamlar bizleri ya da insan varlığını karşılar. Mevki, makam, fors, güç, hiyerarşi, pozisyon, vs. ögeler insanların birbirine karşı sergiledikleri duruş ve geliştirdikleri davranışları ister istemez etkilemektedir. Saygı, kaygı, korku gibi mekanizmalar işleyebilmektedir. Kuşkusuz durumsaldır. Üst makam ve mevkilerdeki insanların birbirleriyle tesis ettikleri dostluğun menfaat temelinde örgütlenmesi ve kalıcılık esasına dayanmaması mutlak bir hakikat değilse de genel bir durum olmalıdır.
Yine de, insanlara karşı kolaylıkla ümitsiz kılmayın yüreğinizi. Burnundan kıl aldırmayan bir insanın, umulur ki burnunda kıl yoktur. Düşünsenize, böyle bir durumda kanaatimizle bizler kıl durumuna düşmez miyiz acep?
Kanımca, ego yüksekliğinin tuzağına düşmenin ilacı veya panzehiri öz eleştiri olmaktadır. Öyle ki, kendimizi eleştirmekten başkalarını tenkit etmeye vakit kalmamalı. İnsan ilişkilerinde deyim yerindeyse patilerimizi göstermeden önce karşı tarafla empati kurabilmeli onun dünyasını anlayabilmeliyiz.
L.T.
YORUMLAR
ustam ....
ne de güzel anlatmışsın egoyu
ego deyince bir nefes almak gerek yarım nefes az gelir anlatılmak istenen duygulara
ilk cümleden tut son cümleye kadar katılıyorum
ama anlamıyorum neden bu ego ?
bence yanlış ta çocuklukta başlıyor aileler benim kızım yapar benim oğlum yapar benim oğluma kimse şunu yapamaz bence bekleyip görmek izlemek gerek çocugu bazı olaylarla bire bir bırakıp gözlemlemek gerekir hadi bu çocuk büyüdü kız arkadaşına şiddet uygular neden mi egosunu okşayamadıysa kız suçludur işte bir psikolojisi bozuk fert daha mutsuz toplumuz vesselam dediğim gibi
geçen görsellerde gezerken bir resim gördüm çokta güzel di küçücük bir ördek duvara yansıyan gölgesine bakıyor işte egosu tavan yapmış insanlarda böyle içlerindeki boşlugu farkettirmemek adına her şeyi yapabiliyorlar dolu insan zaten ben doluyum demez sözleri düşünceleri hayata baktıgı pencere belli eder kendini annem kulakları çınlasın hep derki kendini öven insan beş para etmez insan dır evet katılıyorum
burada ego dan bahsediyoruz ama bence egoyu geçip süper egodan da narsist liğe atlamış insancıklar
bence kadınlar mutlaka eğitilmeli bilinçli toplum için kız çocukları okutulmalı bir kadın bin fert demek doğru ve adam gibi yetişmiş toplum olmak için şart
eğitimini tamamlarken insanlar çeşitli faktörlerden de etkileniyor sadece ailenin eğitimi degil tabiki çevre faktörü sosyo kültürel faktörlerde unutulamaz ama yinede eğitim şart daha özgüven le ego arasındaki farkı bilmeyen insanlar sizede üzülüyorum her yer güneşle aydınlansada siz hep karanlıkta kalıcaksınız ....saygılar
şiirlerin sultanı şairiçe tarafından 2/8/2017 7:55:58 PM zamanında düzenlenmiştir.
levent taner
Etkili yorum butonunun tek kullanımı ne büyük eksiklik
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum
Saygı ve selamlarımla...
Ne güzel bir yazı bu böyle...
Okudum. Bilgilendim.
Fırsat buldukça tekrar tekrar okuyacağım.
Çok teşekkür ederim.
Selamlarımla...
levent taner
Katılımınız dolayısıyla şükran duydum
Saygı ve selamlarımla...
Güzel yazı...
İpekyildiz tarafından 5/15/2017 1:25:23 AM zamanında düzenlenmiştir.
levent taner
Bir nebzede olsa şaşırttınız ama
Elbette dış dünyayı salt psikanalize göre değerlendirmek bet bir bakış doğurur da kuş bakışı bir algılama getirmez bu
Bu yazımı 2015'de paylaştım aslında
Şimdi bazı değişiklikler dairesinde yeniden yayınladım
Kim bilir birazda bu yüzden, benden çok ego yazısı okuduğunuz sanısı uyandı sizde
Gerçi birkaç şiirim var bu mevzu üzerine
Bu arada günlük hayatta insanları yargılayan biri olduğumu söyleyemem
Herkesi olduğu gibi kabul eden bir yapım vardır da
Üstteki yazımda teorik yaklaştım açıkçası
Birebir somut kişileri hedef almadım
Olaylar ve olgular üzerinden yaklaşmaya çalıştım
Yine Uludağ'a gittiğimde yürüyen biriyim, kayak bilmem açıkça
Bilseydim eğer oteller bölgesinden uçuşa geçip aaaıııaaaaaa! Diye haykırarak şehrin göbeğine iner miydim bilinmez
Nihayet katılım ve katkınızla şeref bahşettiniz
Saygı ve selamlarımla...
Yunus Emreye saygımız sonsuz, ama
Bir ben var benden içeriyi arayınca yanaktaki ben olarak dışarı çıktım,
Kimim sordum perişan oldum soldum aşka doğdum,
Dünya değirmeninde öğütüle öğütüle öz oldum, gözüm özüm bir oldu, görürseniz EGOYA selamlar, esenlikler dileklerimle...
levent taner
Tanpınar diye girseniz tan ve pınar kavramları üzerine çeşitleme ve güzellemeler bulmanız işten bile değil
Ego diye girdiğinizde Ankara Ego'dan daha ziyade bahsedilir belki de
70'lerin sonlarında "Çocuk ve Arkadaşı" adlı bir dizi vardı TRT'de
Florida çevresinde sazlıklar ve bataklıklarda geçerdi konusu
Mark adlı bir çocuğun Ben adlı bir ayısı vardı yanlış hatırlamıyorsam
Demek ben veya ego diye google'den giriş yapmak kurtarmayacak, belli ki
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum
Saygı ve selamlarımla...