- 1048 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
Aklımda Kalan Pencereler
Ne çok anısı var...
Şimdi yıkıldı gitti, penceresini gördüğünüz o ev !..
Bilmem kaç katlı apartman dikmek için yıktılar !
Bu pencerenin ait olduğu evde doğmuşum ben.
Geniş, kocaman bir hayat-avlu içinde birbirinden bağımsız iki oda, bir mutfak-tafana, sonra bir ahır ve koyun barınağı, ona ekli büyük bir samanlık, yukarı da tandır damı...
Ve beş yıl yaşadım burada.
Sonra küçük kardeşim doğdu.
Hiç unutmuyorum, kıskanmayayım diye pastanın şimdiki kadar bol olmadığı 1960 ortalarını az geçe gibi bir zaman eskisinde, civar bir ilden; o zamanlar pekte kolay bulunmayan bir-iki kilo pasta getirtip, bana dediler ki:
-Bu pastaları sana kardeşin getirdi, hediyesiyle gelmiş, al ye...
Bende bütün anlamlarda hem o güzelim pastaları ve hem de bana anlattıkları bu hikayeyi yedim.
Yiyorsunuz yani.. pastalar güzel, kardeş güzel, hikaye güzel...
Pasta da ne pastaydı ama?!
Kıskanır mıyıdım peki; sanmıyorum.. sapsarı saçları ve maviş maviş gözleriyle bakan karındaşımı pek sevmiştim aslında, o da ayrı bir konu.
Baktıkça resimdeki bu pencereye, çok özlüyorum.
Oradaki günleri, babannemi, dedemi, anamı, Mustafa’yı, Kamuran’ı ve Birkan’ı...
Hepsi göçüp gittiler, Hakk’a yürüdüler.
Koltukları birbirine bitiştirip, bana döşek yaptıkları zamanları.
Sonra koyunlarımızı ve onların her yıl şubat-mart aylarında kuzulayan kuzularını.
Babaannem ile birlikte analarını bulup, ememeyen kuzucukları emdirmek için uğraşmalarımızı.
Kimi almazdı yavurusunu, ne çok üzülürdüm çocuk çocuk.. ebem, abam başımı okşar üzülme derdi..
Bir bakmışım elinde biberon içi süt dolu, o kuzu veya oğlağı doyuruyoruz.
Bahçeyi ve bağı, tarlayı-tapanı .. çeliği çomağı ve plastik topla oynadığımız unutulmaz maçları.
Denizlerin bizim ilçemizden geçip, Şarkışla’ya gittiği yıl doğan üçüz (bir tanesi siyah) keçi yavrularına Deniz, Hüseyin ve Yusuf diye seslenişimizi…
Ha ! Bir de arkadaşlarımla yine şubat-mart aylarında, yazıya (şehir dışındaki yeşil alana) çiğdem kazmaya gidişimizi...
Sonra da o çiğdemleri, mahalledeki nişanlı ablalara götürerek bahşiş aldığımız günleri.
Çok iyi paraydı, o vakit bahşişler !
Gelincik ile morçiçek ve çiğdem ile öksüzoğlan çiçeği arasındaki mistik halk hikayelerinin hüzünlü birliktelikler etkilenişinin bilinçaltı da buralarda bir yerlerde olmalı bence...
Harmanyeri dediğimiz alanda nisan-mayıs yağmurlarıyla birikmiş suyla dolup, bize yüzme imkanı veren derin olmayan küçük çukurları.
Arkadaşlarla birlikte adeta, yöre deyimiyle "başangı" oluşumuzu.
Ve sanki; ortakçısı(!) olduğumuz bağ ve bahçeleri talan edişlerimizi.
En komiği de onlarla birlikte, kendi bahçemizi dahi yolarak, babamın:
- ’Oğlum aferin, bakıyom da hırsıza iyi yol gösteriyon!’ deyişini..
Arkadaşlarımıızla birlikte kutladığımız Hıdırellezleri, sonra...
İlk aşkı mı, sonra bir daha olmadı zaten...
Ve daha anılarda ve arda kalan, pek çok güzel şeyi...
Baktığımız pencereler var.. sevinç duyulan, sıkıntı veren, anlam kaybı yaşatan…
Öyle işte...
Ahmet Kutlu Ayyüce
31.Ocak.2017
YORUMLAR
Yazınızla çocukluğuma bir yolculuk yaptım. Harman yerinde yığılı buğday saplarının üzerine yatarak, babamla birlikte yıldızları seyretmenin mutluluğunu yaşadım. Sevimli beyaz veya benekli kuzuların melemeleri çalındı kulağıma. Çiğdemleri yitirmenin burukluğunu duydum. Yüreğinize sağlık. Sevgiler
Göktürkmen
Kısmet olursa bir bir yazacağım...
Çok sağolun, içime yazma şevki geldi...