- 596 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Dünyanın Tek Sahibi İnsan Mı?
Bu güne kadar çevresinden yüzlerce defa geçtiğim göletin bu kadar canlı olabileceğini, içerisinde bu kadar canlı barındırabileceğini, rengarenk bir dünya sakladığını bilmiyordum doğrusu.
İnsan ne kadar bakıp da görmeyen bir yaratıkmış meğer. Bunu ben, dün anladım. Eğer o geziye katılmasaydım, öğrencilerle birlikte o heyecanı yaşamasaydım, bunu, başkaları anlatsalardı da inanmazdım doğrusu.
Dün çok değişik, bambaşka, rüya gibi bir geziye katıldım. Başkalarının boş iş olarak gördüğü “başka işiniz yok mu? O da nereden çıktı?” dediği türden biz geziydi. Ama insan gidip görmeyince, yaşamayınca kıymetini bilmiyor, anlayamıyor doğrusu. Gidip görünce boş olmadığını, aksine ne kadar faydalı bir iş olduğunu anlıyor.
Kendimizi hep bu dünyanın sahibi olarak görüyoruz. Bu dünyada bizden başka kimse yok zannediyoruz. Varsa yoksa insan diyoruz. Ve dünyanın, insanın kendi ekseninde, aklının ucunda döndüğüne inanıyoruz.
Oysa hiç de öyle değilmiş. Bu dünya o kadar değişik güzellikler barındırıyormuş ki içinde, biz bunu fark edip bir türlü göremiyor, anlayamıyormuşuz.
Dün NKL Biyoloji öğretmeni Asuman Kuyucu’nun daveti üzerine öğrencileriyle birlikte kuş gözlemi yapmaya gittik. Güzergâhımız, Geçitkale, Gönendere ve Serdarlı Göletleriydi.
Asuman Kuyucu, bu güne kadar üç sulak alanda gözlemler yapıldığını ve çeşitli raporlar tutulduğunu belirtti.
Amaçlarının gittikçe hızla azalan doğal alanlarımızın çocuklar tarafından görülmesi ve tanınması, bu bölgelerimizin öneminin anlaşılması olduğunu kaydetti.
Kuyucu “Öğrencilerimiz çevrede görülen kuşları nerelerde, ne zaman görebileceklerini, ve gördükleri kuşların teşhisini kitaptan yapmayı öğreniyorlar. Bu arada gezilere gidip gelinirken doğanın yapısı ve insanların doğaya müdahalesinin sonuçları hakkında bilgiler alıyorlar.” dedi.
Asuman Hocahanım 1988’den bu yana kuş gözlemi yapıyor. Kendisi ayrıca Kuş-Kor Derneği’nin faal bir üyesi. Bu işten zevk alıyor ve bilimsel çalışmalar yapıyor. “Niçin?” diye soruyorum. “Her şeyden önce doğayı seviyorum” diye başlıyor söze. “Ben bir biyoloğum. Bu, işimin bir parçası. Doğadaki güzellikler doyasıya yaşanmalı. Benim zevk aldığım bir uğraşı. Hem öğrencilerime, hem de kendi çocuklarıma aktarmaya çalışıyorum. Yaşadığımız dünyada insanın yapamayacağı değerlerin farkındayım. Ve herkesin de farkında olması gerekir düşüncesindeyim. Çünkü bunlar elden giderse kimse aynısını yapamaz.” diyor. Burada bir kızılderili atasözünü hatırlatarak düşüncelerini pekiştiriyor. “Bir Kızılderili atasözü şöyle der ‘Son ağaç kuruduğunda, son kuş, son balık öldüğünde beyaz adam parasını kullanamayacak’ Bence bu düşünce, insanın temel felsefesi olmalıdır. Çünkü küresel ısınma çok büyük bir tehdittir. Ve o, artık bize çok yakındır. Bunun tek nedeni de doğanın yok edilmesidir.”
Bu arada arabada giderken bazı öğrencilere de sorular sordum. Geziye katılan öğrenciler de bu geziden memnun olduklarını ifade ettiler.
Kamil Biçer isimli bir öğrenci “Yeni yerler gördük. Oralarda yaşayan kuşları gördük. Onların davranışlarını inceledik. Bilmediğimiz, tanımadığımız kuşları gördük. Ülkemizi yakından tanıdık” diye düşüncelerini aktardı.
İsmail Çetinkaya adlı bir öğrencinin sözleri ise hayli dikkat çekiciydi: “Hayvanlara karşı sevgimiz arttı. Onlara daha farklı bir gözle bakmaya başladık. Duygusal yönümüz gelişti. Neticede onlar da birer canlı. Bu dünyayı bizimle birlikte paylaşıyorlar. Onların yaşamlarına saygı duymamız gerekiyor. Doğadaki kuşlar tıpkı insanlar gibi. Yaşamak için mücadele ediyor. Yiyecek bulmak için çabalıyorlar. Zaten insanın en büyük sıkıntısı da geçim derdi değil mi? Kuşlar da bunun için çabalıyor. Yiyecek için göç ediyorlar. Güçlü olan zayıf olanı yeniyor. Sonuç olarak ortada bir canlı var. Ve onların da mücadelesi var. Bu dünyayı bizimle paylaşıyorlar. Bu nedenle onların doğal ortamlarını korumamız gerekiyor” dedi.
Asuman Kuyucu, bu konuda yıllardan beri gözlem yapıyor. Ciltlerce tutarında notlar ve dökümanlar oluşturmuş. “Tek hayalim, bu dökümanları bir gün, bir kitap haline getirmek” diyor. Bunları merak eden, isteyen her kişiye ve dileyen bütün bilim adamlarına kaynak olarak vermeye hazır olduklarını belirtiyor.
Yıllarca yapılan gözlemlerden şöyle bir sonuca vardıklarını söylüyor Kuyucu: “ Doğadaki türler avlanır. Bitkileri yer. Tohumlarını yer; ama insan gibi yemeyeceği hiçbir şeyi
yok etmez. Mutlaka bir gereksinim için yok eder.”
Bu arada öğrencilere farklı bitki türleri de öğretiliyor. Asuman Hanım bize bir bitki gösteriyor. Mor renkli, dikenli, yabani enginar türünde bir bitki. Her yerde karşımıza çıkar. Adını ilk kez burada duydum, öğrendim: “Onopordum cyprium” Kıbrıs Onopordum’u demekmiş. Özelliği de dünyada sadece Kıbrıs’ta bulunmasıymış. Başka hiçbir yerde bu bitkiden yokmuş. Bu nedenle KKTC’ye dünyadan bir çok turistin geldiğini ve bu bitkileri görüp fotoğraflarını çektiğini söylüyor. Ve bize ait olan bu bitkinin doğal ortamında korunması gerektiğinin altını çiziyor.
Bu arada çeşit çeşit kuşları gösteriyor bize. Kuşlar hakkında bilgiler veriyor. Çıplak gözden ziyade dürbünle izlemek daha çok hoşuna gidiyor insanın. Çünkü onları avucunuzda gibi hissediyorsunuz.
“Gölet olarak Gönyeli Gölet’i çok zengindir. Bir de Kanlıköy Gölet’i zengindir. Ama orası her zaman su tutmaz” diyor. “Göletlerde kuş olarak tür çeşitliliği her zaman daha fakirdir. Çünkü göletler, doğal ortam değil. İnsan eliyle yapılmıştır. Kuşlar için sığ sularda avlanmak daha kolaydır. Tabii bu, göletin bulunduğu bitki örtüsü, insan hareketliliğine göre değişir.
Biz, gölet olsun, doğal yerler olsun hepsinin koruma altında olmasını istiyoruz. Çünkü bunlar sadece güzellik ve doğal çeşitlilik değildir. Ülke turizmine fayda sağlayacak kaynaklardır. Bizim yaptığımız gibi ayrıca da eğitim alanıdırlar.” diyor.
Gezimiz sırasında 5 tane sakarmeke, 2 tane küçükbatağan gördük. Bunların yerli türlerden olduğunu öğrendik. Burada yumurtluyorlar ve her zaman görülebiliyorlar. Çok miktarda yabani kırlangıçlar gördük. Bir ara adı “Kıbrıs Kuyruk Kakanı” olan bir kuş gördük. Bu kuşun da sadece Kıbrıs’ta ürediğini öğrendik. Meğer adamız kendi bünyesinde ne kadar da özellikler saklıyormuş bilmiyorduk.
Bu kuşun bahar göçmeni bir kuş olduğunu öğrendik. Kanatları siyah, ortası beyaz bir kuş. Başının üzeri de siyah olan bu kuş, 15 cm uzunluğunda minik ve sevimli bir kuştu.
Gönendere’ye geldiğimizde köy içinden geçerken köy hakkında da bize doyurucu bilgiler veriyordu Asuman Hoca. Gönendere Köyü KKTC’de 1571’den bu yana güzel Türkçeyi hiç bozmayan üç köyden biri imiş. Bunun araştırmasını Türk Dil Kurumu yapmış ve duyurmuş.
“Bütün Kıbrıs kalemden örme eşyaya paneri derken, bu köylüler inatla sofra demiş; tüm Kıbrıs bavori derken, Gönendereliler, bidon demiş, herkes penna derken onlar tükenmezkalem sözcüğünü inatla kullanmışlar.
Köyden çıkıp gölete varıyoruz. Bizi Beşparmakların ayaklarının altında güzel bir manzara karşılıyor. Göletin suları çekilmiş. Kenardaki sular kurumaya yüz tutmuş. Ama orta kısımlar hala göl görünümünde. İçerisinde bir çok kuş yüzüyor. Üstünde özgürce kanat çırparak uçuyorlar.
Gölet kenarında bir papatya cinsi görüyoruz. Asuman Hanım heyecanla ona yaklaşıyor. Narin bir şekilde avuçlarının arasına alıyor. Ama hiç incitmiyor, üzmüyor papatyayı. Zaten zavallıcığın birkaç tomurcuğu kopartılmış. “Laleye benziyor” diyor. “Bu türü ilk defa görüyorum. Bakın koparmışlar. Güzellikleri böyle yok ediyorlar. İnsanlar, hep güzelliği kendine mal ediyor. Güzelliğe sahip çıkma adına onları yok ediyor. Bu bir cinayettir. Doğa katliamıdır.” diyor.
Tam o sırada göl kenarında iki kuş beliriyor. “Uzunbacak!” diye haykırıyor Asuman Hanım. Bunların ayakları kırmızı, uzun. Kanatları siyah, karınları beyaz. Salına salına yürüyorlar. Adeta raks ediyorlar. Dürbünü bana veriyor. İzliyorum. Gerçekten seyretmeye doyulmayacak bir görüntü. Bambaşka bir manzara. Kafaları siyah renkte. Bunların erkek cinsi olduğunu öğreniyoruz. Ve bunların daha çok Gazimağusa Göleti’nde yumurtladıklarını ve bu yumurtalardan bulduklarını öğreniyoruz.
Benim için çok değişik ve özel bir gün oluyor. Hava soğuk. Yağmur atıştırmaya başlıyor. Artık dönüş için hazırlıklara başlıyoruz. Geride asla unutamayacağım bir gün bırakıyorum.
Dönerken kendi kendime hiç de boş olmayan bir iş diyorum. Aksine değişik, haz veren, mutluluk veren ve insandaki bütün stresi atan bir uğraşı diyorum.
Dünyamızı seviyorsak onun üzerinde sadece bizlerin yaşamadığını kavramamız gerekiyor. Bu dünya sadece bize ait değil. Göremediğimiz, sayamadığımız o kadar çok ortağımız var ki. Bu dünya onlarla güzelleşiyor. Onlarla bütünleşiyor.
Bu nedenle ortaklarımızı sevelim ve onlara kendi doğal ortamlarını vermeye çalışalım. Bunu onların elinden almaya hakkımız yok diye düşünüyorum.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.