- 744 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
0003 - BİR KAYIĞA BİNERLER GECELERİ - YILKI ATI
BİR KAYIĞA BİNERLER GECELERİ
”Tadını, yağmura duygulanmanın
Paylaşır kuşlarla biri gizlice
Gülmesini tutamamış bir sincap
Sallanır utanç bahçesinde..."
Gülten Akın
(Bu şiir, diğer şiirleri gibi değil. Akıcı ve şiir gibi şiir değil. Fakat severim Gülten AKIN’ı. FEMİNA bir şaheser! Bu şiirinde de üslup çok bozuk, şekil berbat ama yine de içeriğinde dişe dokunur bir şeyler var.
Allah affetsin onu. Çektiklerine saysın İnşallah! Cennetiyle Cemaliyle şereflendirsin! ÂMİN!..)
YILKI ATI
Bir yılbaşı sabahı… Sessizce bakıyorum pencereden dışarıya… Sessizce akıyorum. Bugün bir başka duygulandırdı beni yalnızlığım. O buruk tadını gizlice pervaza konan yalnız kuşlarla paylaşıyorum yalnız.
Acı acı gülümsemekten kendimi alamıyorum. Halime gülen o sorumsuz, o avare sincap, yaşadığı hayattan utanması gerekirken, daldan dala atmakta, o bucakta bu kucakta sallanıp durmakta…
Yalnızım… Yıldızlar kadar yalnız… Yalnız atların suya hasret kaldıkları gibi susuyorum ona! Taşıdıkları yükün ağırlığından yokuşta yıkılan atlar gibiyim, hasretten… Hasret yükünden mecalim kalmamış. Dermanı kesilmiş bükülen dizlerimin, düz yolda yıkılıyorum. O kendi davasında, kendi havasında… Ben, iniltimi bir kendim işitmekteyim. Bir ben miyim yalnızlığa yenik düşen! Herkes aynı dertten muzdarip, aslında… Ben, sen, o… Biz, siz, onlar… Kalabalıklar içinde bile…
Kimsesizliğin dibine vurunca, kendi kendime konuşmaktan iyice bunalınca uzakta da olsa bir akrabaya, bir arkadaşa, bir dosta gitmek isterim. O kadar yola katlanırım. Çoğunun çok uzaktadır evleri. Uzun yalnızlıkların ucunda onlara ulaşırım. Onlarla konuşmak, dertleşmek, kaynaşmak, yaramı sarmak isterim ama olmaz. Eskisinden bin beter geri dönerim, fakirhaneme. El elin ölüsüne ağıt yakmaz. El elin derdiyle dertlenmez. Acısına ağlamaz. El elin eşeğini türkü söyleye söyleye arar. Ne kadar itici bir hal alırlar! Gittiğime gideceğime pişman olurum. Yüreğime oturur dedikleri. Halleri ruhuma sıkıntı verir. İçime atarım, içime kapanırım ve dost defterinden silerim onları. Sanki dostlarım sandığım bu kişileri kaybetmek için ziyaret etmişim!
Ona giderim, dağlar ovalar aşarak. Ona koşarcasına… Ona heyecan içinde… “Seni ne kadar özledim, bilemezsin!..” demek için… Sarılmak, bağrıma basmak, dinmek bilmez hasretimi bir süreliğine olsun dindirebilmek için… Uzadıkça uzar yollar… Kıvrıldıkça kıvrılır, bükülür de bükülür… İçim pır pır… Yüreğim kanat kanat… Kalbim, ciğerlerimin arasından sökülür!
Soğuk bir karşılama… Duygusuz bir bakış… Sevgisiz bir yaklaşım… Gittiğime gideceğime bin kere bin pişman dönerim geriye… Geriye… Yalnızlığıma… Issızlığıma…
Yalnız atların suya özlemlerinden düz yollarda yıkıldıkları gibi yıkılırım! Yıkılırım sevgisizlikten, ilgisizlikten… Yüreğime yüklenen hasret yükünden… Yamaca sarmadan daha… Yokuşa vurmadan… Islak tuz yüklü fukara eşeği gibi, düz yolda… Düz yolda, sevgisizlikten… Kimsesizlikten… Onsuzluktan… Onma bilmez yaralarım sızlar. Biz, hepimiz yalnızlar değil miyiz, aslında? Bir ben miyim yalnızlığa yenilen, bu hale gelen? Ya siz? Ya sizler? Sizler de kimsesizler değil misiniz?
Sanki bir kayığa binerim geceleri… Seccademin üstüne diz çöküp oturduğumda. Ağır ağır çekerek kürekleri, o sığlıkta yol almaya başlarım, tek başıma… Namaz kılarım, her gece… Sessizce zikrederim hece hece... Dualarla dağıtmaya çalışırım korkularımı. İçtenlikle olmasa, olamasa da dileklerimi sunarım birer birer Allah’ıma…
Seccadem bir kayık olur, gecenin denizinde… Yavaş yavaş kürek çekerim karanlığında gökyüzünün… Yıldız yıldız gezerim. Niyazlar ederim, iki gözüm iki çeşme… İçimde yalnızlığın buruk sızısı, içimde ölümün korkusu… Samimice olmasa da çaresizce, onları yakarışlarımla aşmaya çalışırım. “Tanrım! Ne olur Tanrım!..”diye diye…
Yalnız atlar gibiyim, suya hasret! Yalnız atlar gibi, kendi haline bırakılmış. Kırlara salınıverilmiş, dağlara sürülüverilmiş… Yalnızlıkların dibine düşmüşüm! Özlemlerin ta içine…
Yapayalnız… Kimsesiz… Aşka aç sevgiye muhtaç... Kullanılıp tüketilen bir yılkı atı… Kimsesizliğe terk edilen… Yalnızlığa, ıssızlığa sürülen… Daha dağların yamaçlarına varmadan kesilir dermanım!
Bir ben miyim aşka aç, sevgiye muhtaç kalan? Bir ben miyim bir başına bırakılan, kaderine terk edilen, yalnızlığına yenilen?
Hepimiz birer yalnız değil miyiz bizler? Ya yılkı ya da yılkı adayı…
Ben, sen, o… Biz siz onlar…
Şimdi değilse de sonra ama…
Bir gün mutlaka…
***
Onur BİLGE
ŞİİR FISILTILARI - 0003
YORUMLAR
en güzelini yine Üstad söylemiş sanırım;
Somurtuş ki bıçak, nâra ki tokat;
Zift dolu gözlerde karanlık kat kat...
Yalnız seccâdemin yününde şefkat;
Beni kimsecikler okşamaz mâdem;
Öp beni alnımdan, sen öp seccâdem!
dünya zindan, dünya gölgelik, dünya iki kapılı bir han
insanlar uykudadır ancak ölünce uyanırlar diyen bir Resul
gerisi aldığın nefesi bile geri vermek zorunda olduğun koskoca bir yalan
mülk talan, ömür ziyan
öyle işte
yazı çok güzeldi
saygımla değerli Şair/Yazar
geceniz ışıklı ola...