- 1263 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
TurnuSOL
Temel çelişki aşamasından bir tık uzaktaki devrime M.d.d. (yani milli demokratik devrim) diyoruz.
Sosyalize toplum ve devlete giden yolun kilometre taşlarından biri oluyor.
Sol-sosyalist literatürde “ulusal sorun-milli kurtuluşçuluk” olarak mevzu ediliyor.
Buna rağmen, altmışlı yıllarda Tip’in uluslaşmaya (mdd.ne) karşı (sosyalist devrim) iddiasındaki tezlerini ben yine de tartışılır buluyorum.
Kürtlerin varlığı ve kurucu ortaklığı, federasyon iddiası ve U.k.t. hakkı gerekçeyle karşı çıkılıyordu.
İki kurucu halk iddiaları konusunda da bir sürü mübahiyet-i meşrusu müphemli durumlar vardır.
Bilgi kirliği, tarih ve toplumsal yapıyı bozma amaçlıdır.
Lenin’in U.k.t.h’ı ya da Wilson’un ilkeleri, daha sonradan“self determinasyon hakkı” (ikiz yasalar) şeklinde güncellenmiştir.
T.i.p. Türk saydığı yönetsel sınıfın, ne kadar Türksoylu ve ne denli Türkiyeli olduğunu. neden dayattığı oranda ayrıştırmamıştır?
Ayıramamasının temelinde, yöneten sınıf ile "iki kurucu ulus" tezli T.i.p.lilerin, aynı oligarşik sınıflar koalisyonundan gelmelerinin, önemli bir etken olduğunu düşünüyorum.
Bir dönem T.i.p.’te ilçe başkanı olarak siyaset yapmış olduğunu okuduğum Mahir’in bu durumu Türk oligarşi olarak söylememesi de manidardır.
Kavramı "Türkiye oligarşisi" olarak söylediğini biliyoruz.
Sosyalist solun yükseldiği yıllarda geliştirilmiş üç değişik sosyal çözümlemeyi hatırlamak gerekiyor.
Deniz’in Thko’su da, Mahir’in Thkp-c’si ve İbo’nun Tkp/ml’i ulusal sorun konusunda hem derece, hem mahiyet olarak sorunludur.
Bunlardan en radikal tutum alan İbo’nun, etnik köken ve sosyalist kimliğindeki çelişki nedenli savrulduğunu düşünüyorum.
Bir çözümleme olarak, ulusal demokrat devrim hareketi ve milli kurtuluşçu Kemalizmin tam annacında mevzilenmesi bununla çok ilgilidir.
İbo’yu, Deniz’i, Mahir’i ve diğer kuşak sosyalistleri cezaevlerinde işkenceden, darağaçlarından geçirenler, eza ettiklerinden (aidiyet olarak) çok farklı değillerdir.
Türklerden ziyade, daha sonra Türkiyeliliğe evrilecek olan bir öncül zamanın proto tipi sayılabilecek, azınlıklar koalisyonu halindeydiler.
Türkiye ve özellikle de Avrupa altmış sekiz sol hareketinin emperyal kapitalizmle kolayca uzlaşan önderlerinin olması da bununla ilgilidir.
Kapalı grubun üniversalliğini göstermektedir.
Türk ve Türkiyeli ayrımındaki konumlanmada Türkler adına iş gördüğü söylenenler, özellikle yönetsellik bağlamında kesinlikle gerçek Türkler değilerdir.
Selçukilerden bu yana ne kadar olumsuz ve kötü olay varsa Türklerin ismi altında, gayri Türk (askeri-sivil) yönetici ve işbirlikçi sınıfsal bir yapı tarafından yapılmıştır.
Bunu bir hipotez olarak, üzerine tartışılması amacıyla yazmış oluyorum.
Osmanlı imperyal bakiyesinden devreden yönetsel sınıf budur, malzemenin ve kumaşının Türklüğü o kadar ortadadır…
K.k.p veya D.d.p. oluşumu( kapıkulu ve dönme devşirme) hizbidir.
Toplumsal yapının kesif çoğunluktaki Türksoyluluğuna karşı yönetsel sınıfın Türkiyeliği, imperyal bakiyeden kalma azınlıklar (müslüm-gayri müslüm kripto) koalisyonu olma durumuyla birlikte söz konusudur.
Çok büyük bir (asal) çelişkidir.
Türkiye ulus-sınıf toplumsallığındaki ilerlemeyi ve birliği bozmaktadır.
Ermeni tehciri böyledir.. orada Türkler yoktur, Kürtler ve Çerkesler vardır.
Alman emperyalizminin bilgisi ve gözetiminde olmuştur.
İ.T.C.’nin önceki (İslamist-Osmanist) ve sonraki (Türkist) konumlanma ve aşamalanmaları hatırlayanlar, bunu tespit edebilirler.
"Dersim isyanı" sorunu böyledir.. orada da kalkışanlarla,isyanı bastıranların Atatürk sonrası gerçek yüzleriyle (beraber hareket etme şeklinde) ortaya çıkmaları ilginçtir.
Özellikle bir örnek olay olarak, Kemal Kılıçdaroğlu ve İhsan Sabri Çağlayangil bağlamında böyledir.
Kürt faşizminin azdırılması işi de böyledir, orada da Türk yoktur.
Şeyh Said kalkışması dönem ve Atatürk yaşarken ve göçtükten sonra zamanki kurucu kadroyu oluşturan iki isim ve ekibin (İnönü-Bayar), davranışları taban tabana zıttır.
Herkes buradaki duruma, çok normalmiş gibi bakmaktadır.
Sadece burada değil, on dokuzuncu yüzyıldaki Bedirhani isyanı ve Nasturi kırımıyla başlayıp, aşama aşama giden diğer kalkışmalar zincirinde de bu tutarlılık yoktur.
Bu işlerin üzerine benzin dökenlerin Türklerle alakası yoktur.
Sapmalar ve çelişkilerle dolu bir tarih-toplumsal mecradır bu, görmek gerekiyor.
Ama ısrarla körgörülmekte ve sağırsanmaktadır.
İleriki zamanlarda Kenan Evren, Fetullah Gülen, Mehmet Ağar, Abdullah Öcalan, R.Tayyip Erdoğan, Devlet Bahçeli "yeni Türkiye" denilen siyasi ve toplumsal modelde aynı çizgiye geliyorsa, öyle kolay bir normaliteden bahsedilemez !
Ki, bu zaman tarihsel olarak 2007- 2016 periyodunda realize olmuştur.. herkesin Türk ulusal sorununa bu aşamadan sonra tekraren bakması gerekmektedir.
TurnuSOL ayıraç, reel sosyalizm bağlamındaki köksüzlükle ilgilidir ve nirengi noktası buradadır.
Oligarşi kavramının, burjuvazinin, Türk soylulukla beraber düşünüldüğünü hiç sanmıyorum.
Proleterin Türklüğü de ayrı bir tartışma konusudur.
Ulusal soruna dair çelişkiler çözümlenmeden, temel çelişkiye geçmeyi hem Marks, hem Lenin ve hem de Galiyev-Vahidov-Rıskulov tezlerindeki olaylarla, daha net görebiliyorum.
İster Batı aşamalanması sosyalize şablon olsun, isterse Doğu şablonu, fark sömürgeler ve emperyalizm-kapitalizm ve kolonyalizm çözümlesindeki hatalı ekleme ve çıkarma bölümsellikten ileri gelmektedir.
Mahir’in tezlerinde Türk burjuvazisi veya uluslararası büyük sisteme eklemli Türk soylu bir oligarşi de yoktur.
Deniz ve Mahir’i burada Kemalizme olan inançlarıyla ve bir aşama olarak "mili kurtuluşa ve devrime" sahip çıkmaları anlamında, çok tutarlı buluyorum.
Onun (Mahir’in) Türkiye oligarşisi, benim Türkiyeli oligarşi dediğimiz sınıfla gizli yollardan emperyal kapitalizme eklemliydiler.
Ulus ve ulusu oluşturucu önerme argümanlarda da bir fark olduğu görülüyor.
Üç tanım görebiliyoruz.. coğrafi temelli ulus tanımı, kültür temelli ulus tanımı ve soysallık temelli ulus tanımı.
Sınıfsal ulus, ezilen ulus, sömürge ulus izdüşümü bir modele ihtiyaç duyuluyor.
Türkiye oligarşisini ben Mahir’den ilerlettim, Türkiyeli oligarşi olarak yazdım.
Türkiye halkı iddiasında olanlar, Türkiyeli oligarşiyi de bir sınıfsal olgu halinde kabul etmelidirler.
Komprador ve azınlık burjuvazi ile örtüştürüyorlar.
Mahir, Türk soylu bir oligarşi ve proleter olmadığını biliyordu.
Kaht-ı rical olmadığını da biliyordu.
1923 devrimine hem m.d.d. ve milli kurtuluş devrimi diyor, hem de feodal ve ümmet dönemden ulusal aşamaya devrimle geçişi ikincil görüyordu.
Sonra bunu" Anadolu ihtilali" diye bir kavramla ile açıklamaya çalışıyordu.
Yerel ve ulusal bölüm eksikliği sürekli sosyolojik hata kodluyor.
Anadolululuk ve Türkiyelilik tezleri, bir tarihsel belirleyicilik olan Türk ulusçuluğunun tanım ve tamamlanmasına engel kavramlardır.
Yine bu tezler, tarihsel olarak çok eski çağlardan beri Türk toplumsal yapısını, mecrasından farklıya dönüştürmeye yönelik işlev görmüştür.
Mahir ve Deniz, Prof. İdris Küçükömer, Kemal Tahir ve Nurettin Topçu ile birlikte bu iki kavram söz konusu olduğunda örtüşmektedir.
Saydığım kişilerden ilki, (İdris Küçükömer) gericiliğe ve muhafazakarlığa ilericilik ve 1923’deki devrime de gericilik diyordu.
"Batılılaşma ve Düzenin Yabancılaşması" T.i.p.’ten nelerin çıkabildiğini gösterebiliyor.
Sol ve sağ kavramını bilindik tanımlarının taban tabana zıttı şekilde tezlemektedir.
Kemal Tahir gibi Osmanlı tipi iştirakiyyuncudur.
Sonraları gerici ve faşist sağ onu çok sahiplenmiştir.
Prof. Sencer Divitçoğlu’nun da bir dönem bunlarla örtüştüğünü, daha sonra İslam evveli Türk tarihine yönelik iktisadi çözümlemelere yönelerek ATÜT’ü ilerlettiğini söylebiliriz.
Benzer görüşleri olan Attila İlhan, ulusal çizgiye Galiyev’in “Sömürgeler Enternasyoneli” tezleri ve son dönemindeki Atatürk takipçiliği ile geldi.
"Ulusal Kültür Savaşı" adlı kitabı, bu açıdan ilginçtir.
Kemal Tahir, tıpkı gericiler gibi M.Kemal ATATÜRK’e İngilizlerin adamı diyordu.
Gericiliğin iki büyük gurusu Dr. Rıza Nur ve Kemal Tahir’dir.
Nurettin Topçu Anadolucu-dinci sosyalisttrak bir gericidir.
Cemil Meriç ile birlik ansiklopedist çizgide doğu beşeriyetçi bir İslami sosyalizmi, Anadolucu İslamist versiyonda aradılar.
Hepsinin bir dönem Türkizme ve sosyalizme bulaştıklarını biliyoruz.
İsmail Beşikçi örnek olayı da başka bir sapma arzediyor.
"Türkiyeli" ve "Anadolulu" kavramları o zamanlar bu denli emperyal bir evrim geçirip, bugünkü anlamda kirlenmemişti.
Söylediğimiz gibi, Mahir’in aslında "Türkiye oligarşisi" demişliği vardır.
Türk oligarşisi demiyor, ama Türk devrimi de demiyor, "Anadolu ihtilali" diyor.
"Türkiye solu" kavramını ise geniş bir sklada anlayabilme ve açıklayabilme serbestimiz var.
Türkiye milletini kavramsal olarak açıklabilirseniz var, ama ?!…
Buradan "Türkiyeli"liğin oligarşisine varamıyor Mahir, varamamasını ben kavramın teorik olarak evrilememe haline veriyorum.
Ulus diyor, Türk ulusu demiyor…
Türkiye solu, Türkiye oligarşisi, Anadolu ihtilali diyorsanız, karşısına Türkiye ulusunu koyacaksınız.
Yoksa olmuyor !
M.d.d ve milli kurtuluşçuluk da neyin ve kimin devrimi ve kurtuluşçuluğu ki bu?
Türk oligarşisi demiyor, yok çünkü.. ama komprador haliyle var...
Türkiye ulusunun milli demokratik devrimi gibi bir çözümlemesi de yok.
Deniz olsun, Mahir olsun Kürtlere çok güvenmişler ama etnik solun işbirlikçileşeceğini de öngörebilmişler.
Deniz’in, Mahir’in Kürtçülük-etnikçilik yapanlara çok kızdığı anlatılıyor.
Dolapları yumrukladığı, kavgalar ettiği ve yabancıları nefret derecesinde sevmediği biliniyor.
Etnikçi soldan, başta Kürdist ve Çerkes solculuğu yapanların Deniz üzerine “eğer yaşasaydı“ diye başlayıp, sıkı ulusalcı ve Kemalist olacağını kurgulayan mealde çok yazıları olduğu biliniyor.
Çok inanmışlar Kürtlerden sosyalist-devrimci çıkacağına.
T.i.p.’in 1969-70’lerdeki önemli kararlarını deklare eden kongresi kopuşun başlangıcı oluyor...
Ertuğrulgil familya, Levent Tüzün, Prof. Uras familya anlayacağınız o tarihten itibaren aşama aşama evrilmeye başlıyorlar.
Sonuç olarak şunu yazmalıyım.
Ulusal sorunu çözememiş bir solun solu, ilginç bir sol sosyalizm oluyor.
Etno-santrik sapmalı sol-sosylalizm diyebiliyorum.
İçinden çıktığın toplumun sosyolojik ve sınıfsal aşaması ile bir bütünlük arz ediyor.
Ayıramıyorsunuz, mümkün değil.. ayırınca bizdeki gibi tuhaf şeyler oluyor, olgudur, yadsınması mümkün değil…
Olanları sol ve sağ belirsizliğin aynı çizgiye gelip, emperyal kavramlara ram olma garabeti/belirsizliği anlamında yazmış oluyorum.
Feodal aşamada olan bir sol, ilerici - anlayış ve kavrayış bakımından özgün ve özgür olamıyor.
Mutlaka emperyalizme savruluyor.
Solda da tutunamıyor.. toplumsalında temel çelişki anlamındaki sınıflar yok çünkü.. mili sorun aşama eksiği sırıtıyor, imalı imalı.
Bunu yapabilmek, azınlık eksikli psikolojiyi yenmek için de bir yere dayanması gerekiyor.
Dayandığın yer şaibeliyse "ulusal sorun" adına bir zaman önce insan, sonra da halk ve devrim kavramları, köksüz ve liberalize edilmiş haliyle kalıyor.
Sadece kendisinin ve ait olduğun kapalı grubun inandığı yalansı bir Anadoluluk ve Türkiyelilik gerçeğine dönüşüyor.
Emperyal kapitalizmi arkasına almış olarak ve onun kucağında...
Ahmet Kutlu Ayyüce
29 Ocak 2017
YORUMLAR
Ben etni, mezhep, cemaatlara ayrışmama anlamında, kapalı grup oluşumu karşıtı yazılar kaleme alıyorum.
Azınlık ve çoğunluk ulusçuluğu arasında belirleyen olan "ulusal sorun"u tamamlama ve ırkçı yaklaşımlı olma farkını bildiğinizi varsaymak istiyorum.
Bilmiyormuş gibi davranıyorsunuz.
Yani şudur; ben çoğunluk ırkçısı ya da bundan daha ötede şöven veya öjen önerilerde bulunmuyorum.
Sadece ve sadece mili demokratik devrimi tamamlamak ve ulusal sorunu- milli kurtuluşla birlikte değerlendiriyorum.
Ulusculuk anlayışımı oturttuğum ilke de istiklal-i tam olma amaçlı bir zorunluluktur.
Benim yaptığım, yarım kalmış olan ve bir devrimin toplumsal gereklilik aşaması olarak ulusal sorun ve uluslaşmayı tamamlamaya dair tespit ve öneriler bütünüyle yazmaya çalışmak isteğidir.
Selçukileri, Osmanileri ve diğer sülale ve dinasti yapılı oluşumları yönetsel bazda değil, kurucu ve kalıcı halk toplumsal yapı bağlamında Türkize etmek gerektiği şeklinde öngörüyorum.
Önerilerim bu doğrultudadır.
Öngörümün de sosyalist toplumsal aşamaya varma anlamında bir hedefi ve amacı var.
Ve sadece Türkofon olma gibi bir ortak payda varlığıyla temellenebilece önermelerdir.
Emperyal taraf olmayacak, sömürgeler enternasyoneli gibi bir evrensel birlik, birlikte olmanın yanında saf tutacak...
Esenlik...
Göktürkmen tarafından 1/31/2017 3:38:26 PM zamanında düzenlenmiştir.
chaotica
Not: Sizin ırkçı bir yaklaşım içinde olduğunuzu düşünmüyorum.
Yazıdaki birçok serzenişte haklılık payı olmakla birlikte özellikle Anadolu gibi bir coğrafyada etnik temele dayalı tahlilleri sağlıklı bulmadığımı daha önce de söyledim.
"Selçukilerden bu yana ne kadar olumsuz ve kötü olay varsa Türklerin ismi altında, gayri Türk (askeri-sivil) yönetici ve işbirlikçi sınıfsal bir yapı tarafından yapılmıştır."
Türk tarihi yazılırken Türk soylu olup olmadığına bakılmaksızın sayfalar doldurulmaya çalışıldığında bu gibi enfeksiyonlara da açık olacaksınız.
Değerli Kemal ağabey, şunları yazmalıyım.. bir reel olgu olarak Türk ulusu varsa, Türkiye halkı olamıyor.
Bunun (yani Türkiye halkı varlığı) için Türkiye ulusu(!) gibi bir kavramının altını doldurmak gerekiyor.
Kavramı ben yazmış oluyorum, buyursun doldursunlar.
Türkiye oligarşisi aşama olarak, Türkiyeli oligarşiye evriliyor.
Bunu da ben yazmış oluyorum.
Evveli yok, "Türkiye" tanımı bile kurtarmıyor, tatmin etmiyor, bir zaman sonra Türkiyeliliğe evriliyor.
Türk( soylu) bir oligarşik yapı olduğunu ise; kimse söyleyemez.
Kısaca bunlara dair, teşekkür ederim.
Göktürkmen tarafından 1/29/2017 10:18:42 PM zamanında düzenlenmiştir.