Devlet olmalı mıdır?
İlk olarak devlet nedir sorusunu aramalıyız? Peki, devlet nedir? Devlet: toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal örgütlü bir ulusun ya da uluslar topluluğunun oluşturduğu tüzel varlıktır. Bir başka deyişe göre: toplumun siyasal örgütlenişi ve örgütlerinin tümüdür. Yani farklı farklı tanımları vardır. Bana göre ise devlet, insan hayatını kısıtlayan hayali, güçlü bir kurumdur. Çünkü yeryüzünde devlet diye bir şey olmayana dek, devlet kavramı da yoktur. Bunu biz, yani insan uydurmuştur. Bu yüzden hayalidir.
İnsan yaradılışı olarak iyiye ve kötüye yatkındır. Birçok insan insanın yaradılışının iyiden çok kötü olduğuna inanırlar ve devletin varoluşunu insanın kötü olma özelliği üzerinden açıklamaya çalışırlar ve devletin gerekli olduğunu savunurlar. Fakat bana göre insanın özünde iyilik yatar. Vicdan bu konuda önemli bir kavramdır. İnsan vicdanı ve erdemi öğrendiği gün değişeceği gündür. İyi bir öze sahip olmanın vermiş olduğu huzuru, hazzı, rahatlamayı, mutluluğu hiçbir şeyin veremeyeceğini öğrendikleri gün insanlığın kazandığı gündür. Devletler cezalandırma mekanizmalarıdır. İnsan hayatını düzene sokmaya çalışır ve belirli kurallar koyar. Bu kuralları herkesin kabul etmeyeceği kesindir ve toplumda ayrıcalıklar buradan doğar. Asıl olan doğal hukuktur, sosyolojik hukuktur. Yani doğada kendiliğinden gelişen ve bu hukuk kurallarının insanın, toplumun çıkarına olmasıdır. Devletlerin insanı ve onun yaşamını kısıtlayıcı bir etkisi vardır. İnsan doğası gereği özgürdür. Yaşantısını etkileyecek bir müdahaleyi kabul edemez, ona karşı direnir. Bunu kendinde vicdanen haklı görür. Bu kavramlar doğuştan insana ait olan fakat sonradan yaşanılarak öğrenilen kavramlardır. Yaşamadan, bir şans verilmeden açığa çıkmaz. Bu kavramlardan biri ise şüphesiz mülkiyettir, özel mülktür. İnsanlar arasındaki ayrımı en çok açığa çıkaran kavramdır. Hatta devletlerin yasalarında devletlerin, insanın malına ve mülküne sahip çıkacağı maddesi vardır. Çünkü insan doğası gereği kıskançtır. Bu kıskançlık bazen iyi bazen kötüdür. Fakat mülkiyet kavramı söz konusu olunca, birinde olup diğerinde olmaması bir çatışma doğurabilir. Bu da yine insanın kolektif bir yaşamı belirlemesi ve benimsemesiyle giderilecektir. Böylelikle devletlerin insana müdahale etmesine gerek kalmayacaktır. Her insan yönetilmeyi sevmez, kabul etmez. Bu yüzden devletin var olmasını savunmak görecelidir. Devletin yokluğu beraberinde birçok olayı ve kavramı beraberinde getirir. Örneğin: asker ve polis, sosyal tabakalaşma, sınıfsal ayrım, savaşlar, sınırlar, dünyadaki insanlarla iletişime geçme konusunda karşımıza çıkan engeller de olmayacaktı. Tabi bunlar bu konunun en basit örnekleridir. Sınırlar için yönetimler için devletler bugüne kadar sürekli birbirleriyle mücadele ve çatışma içine girmişlerdir. Bu da insanın hayatını hiçe sayan, insanı önemsemeyen bir durumu ifade etmektedir. Devletlerin var olabilmesi için insan hayatı kale alınmamıştır bile. Bu durum insanın doğasına zarar verir. İnsanlar merhametlidir. Duygusallardır. Bağışlanmak, yaşamak ister. Ecel harici ölümü hiçbir insan kabul edemez. Etmemelidir. Devletlerde insanların malvarlığına göre sınıflar oluşmuştur. Bunlardan ikisi burjuva ve alt sınıf olarak nitelendirilebilir. İnsanlar ünvanlarına, sınıflarına göre toplumda muamele görebilir hatta bazen bu kaçınılmazdır. Küçümsenebilir. Yıllardır devletlerde kölelik kurumu oluşmuştur. Bu kurum devletler tarafından oluşturulmuştur. Devletler var olmasa belki insanlar ayrışmayacak bu ayrımcı kurumlarda ortaya çıkmayacaktı. İnsanın doğasında özgür kalmak vardır. Kölelik kabul edilebilecek bir kurum değildir. Devletler eğitim, askerlik gibi kurumları kurarak insanları kendi ideolojilerine göre yetiştirirler. Bu bile insanın doğasına aykırıdır. Çünkü devlet cezalandırma mekanizmasıdır. Siz bu değişim sürecine ortak olmazsanız ve buna karşı direnç gösterirseniz, ben devletin istediği bir insan olmayacağım derseniz, bu devletler tarafından kabul edilemez ve cezalandırılırsınız.
Devletle insan arasında bir çıkar ilişkisi vardır. İnsan devlete vergi verir ve devlet o vergi veren insanın isteklerini kısmen de olsa ona hizmet verir. Bu hizmetler eğitim, sağlık, adalet gibi hizmetlerdir. Fakat bu hizmetlerin tam anlamıyla hakkını verir mi orası da meçhul. Çünkü günümüz devletlerinin neredeyse hepsinde adalet zaafı vardır. Adalet hizmetleri tam olarak hakkıyla verilememektedir. Bu durum insanın kolektif yaşamıyla ve meydanlarda ya da her topluluğun kendi kararlarını vermesiyle giderilebilir. Örneğin cumhuriyetin kurulduğu ilk günden bugüne Alevilerin inancı gereği olan “dâr” uygulamasıyla o bölgelerde ki suç işleme oranlarında ciddi bir azalış görülür. Bu durum devletin ille de olacağın tezini kısmen de olsa çürütmeye yeterlidir. Sonuç olarak devletler her zaman verilen vergilerin karşılığı olan hizmetleri tam anlamıyla veremez. Eksiklikleri vardır. Bu bazen büyük bir krize bile yol açabilir. Diğer önemli bir kavram ise eşitliktir. Tüm insanların eşit olduğu bir yeryüzünde, dünyada sorunların büyük bir kısmı çözülebilir. İnsanlar insan gibi yaşayabilir. Herkesin eşit olduğu bir yaşamda kıskançlık, mülkiyet, elde edememe gibi durumlar olmayacağı için. İnsanlar arasında bir çatışma çıkması söz konusu değildir. Fakat devlet düzenlerinde eşitsizlik söz konusudur. Kolektivizm hâkim değildir. Belirli bir zümre ülkeyi yönetir ve halktan kopuk bir ortam vardır. Ve en önemlisi bugüne kadar yönetenler ve yönetilenler hiçbir şekilde eşit olmamışlardır. Devletin olmadığı yerde insanlar eşitliği kendilerince sağlayabilir. Toplum kendini eşitlik üzerine temellendirebilir. İnsanların anlayışı ve eşitliği kabullenişi, bu yönde ki en önemli karar ve adımlardan birisidir. İnsanlar eşitliğin, devletsizliğin, özgürlüğün iyi bir şey olduğunu görürse, kavrarsa bu başarılmış olur. Çünkü devletlerin varlığı bireyleri ister istemez ayrımcılığa iter. Güçlü-güçsüz kavramını açığa çıkarır. Ama kolektivizmi benimseyen toplumlarda, bireylerde bu asla görülmez. Tam tersine paylaşımcılık ve dayanışma söz konusudur. Örneğin insanların güçlü olanı, kaslı olanı, boy kriterine göre iri olanı olmasına rağmen kimse birbirini öldürmüyor, canlarına kıymıyor, gasp etmiyor. Çünkü insanlar kendi haline bırakıldıklarında çıkarlarına göre zaten iyiyi bulacaklardır. Bir arada yaşamayı ve kolektivizmi benimseyeceklerdir.
Yani sonuç olarak, insan doğada kendi haline bırakıldığında, bir arada yaşamayı öğrendiği zaman, özünde iyilik yattığı için paylaşımcılığı, hoşgörüyü, anlayışı, eşitliği, hak yemenin kötü olduğunu, kolektivizmi benimseyecektir. İnsanoğlu için tek çıkar yol budur. Bu durumların yaşanmadığı halde insanlar arasında kaos doğacaktır. Devletin var olması insanın yaşamına ve hayatına müdahale olması anlamına gelip, insanlar bunu istemeyeceklerdir. Ve tekrar özlerine döneceklerdir. Kardeşçe yaşamayı seçeceklerdir.
not: ödev için yazdığım bir yazıdır.
YORUMLAR
Lİberalizm ve anarşizmi, bireycilikle de bireyi karıştırarak yazmışsınız, üzerinde düşünmeniz gerekiyor.
Sosyalizm mi, anarşizm mi, yeni dünyaz düzeni tipi insan hakçılığı ile özgürlükçüğü mü yapıyorsunuz, üzerinde tekrar düşünün isterseniz.
Göktürkmen tarafından 1/26/2017 5:53:22 PM zamanında düzenlenmiştir.