- 670 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
YETİNMEK
Bu gece okuduğum kitabın ilk sayfasına kurşun kalemle yazılmış ’yetinmek’ sözcüğü ilişti gözüme. Bu sözcüğe yüklediğimiz anlamlar kadar, buna yaşantımızda nasıl yer verdiğimizi düşündüm. Bir çoğumuz, son soluğunu verinceye kadar yetinmenin ne olduğunu anlayamadan bu dünyadan göçüyor. Bu kavramın açılımı ve düşünsel boyutuyla yaşamını sürdürenler, bence mutluluğun kapılarını her zaman açık tutuyorlar.
Evet, yetinmek mutluluğun koşullarından biridir!
Tüketim ürünlerinin son hızla arttığı bir dünyada, herkes daha iyinin, daha güzelin, daha yeninin peşinde koşarken, çevrenin sürdürdüğü bu yarışın dışında kalmak, bireysel tutkularımıza karşı direnmek hiç de kolay değil. Alışkanlıklarımızdan yaşam tarzına, tüketimimizden harcamalarımıza kadar, ne yazık ki her şeyi çevremizdeki insanların davranışlarıyla kıyaslayarak değerlendirmeye çalışıyoruz. Bunlara yetişmek, başkalarına ayak uydurmak, tutkularımızı doyurmak, bu yarışın içinde yer almak duygusu sürekli içimizi kemiriyor. Bir gün bir şeyi elde etmenin mutluluğunu yaşarken, çok kısa bir süre sonra, gördüğümüzü almak, istediğimiz bir başka şey için günümüzü karartabiliyoruz. Bu da, ne yazık ki kıyaslamanın bir sonucu.
Buna göre, elindeki değerleriyle yetinen insan, kendini başkalarıyla kıyaslamadığı için her zaman mutludur.
Benjamin Franklin’in güzel bir sözü var: ’Hırs ve mutluluk, birbirlerini görmüşler mi ki, tanışsınlar?..’
Ne yazık ki, bizi tutkularımızın tutsağı yapan son yüzyılın Batı düşüncesi, elindeki değerlerle yetinmeyi temel ilke sayan yüzlerce yıllık Doğu felsefesini, sistemli olarak unutturmaya çalışıyor.
Sözümüzü bir öyküyle noktalayalım:
Pompei’de yanardağın patlaması sırasında tüm insanlar bir yandan canlarını kurtarmaya çalışırken, öte yandan taşıyabilecekleri değerli ne varsa yanlarında götürüyorlarmış. Kente korkunç bir karmaşa ve panik egemen olurken, insanlar çılgınca koşturuyor, kimi çocuğunu, kimi karısını yitirmiş ağlıyor, kimi de taşıyamadıkları değerli eşyaları için yakınıyormuş. Mistik olan bir adamın yalnızca bastonu varmış. Ona bakan insanlar, nasıl bu denli rahat göründüğünü sormuşlar.
Adam,
-Neden rahatsız olayım ki, demiş. Bu bastonun dışında yitirecek bir şeyim yok. Ayrıca ben hep bu saatlerde yürüyüş yaparım.