- 631 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
-SUİ/KAST EMSAL TEŞKİL EDER Mİ?-
Yıl 1986... Neve Şalom sinagoguna bomba konur. Musevi vatandaşlarımız hayatlarını kaybeder. FKÖ’nün kınandığı günlerdir. Uğur Mumcu’nun bir yazısında Mossad’a eylemi dayandırdığı gelir aklıma. İlk bakışta düşünülmez değil mi? Hedef saptırma terörün gayelerindendir oysa.
Araştırmacı gazeteciliğin vitrin isimlerindendir. Terör konulu nice inceleme yayınlar. Hep bahsedilir ya! Öldürüldüğü günlerde PKK üzerinden ülkemizdeki terör üzerinde çalışmaktadır.
Bunun gibi, takvime mim koyun lütfen! 07/01/1993 tarihinde Cumhuriyet gazetesinde yayınladığı “MOSSAD ve Barzani” başlıklı yazısı dikkat çekmektedir. Şu ifadeler ne kadar da can alıcıdır: “Kürtler sömürgeciliğe karşı bağımsızlık savaşı yapıyorlarsa ne işi var CIA ve MOSSAD"ın Kürtler arasında? Yoksa CIA ve MOSSAD, antiemperyalist savaş veriyorlar da dünya bu savaşın farkında değil mi?”
Yine, yazılarında terörün sağı solu olmaz derdi. Uluslararası bir sistematiği vardır hani. Yukarlarda kimlere, nerelere dayanırda; bir dünya görüşü davası değildir açıkçası.
Açıktır ki, 1993 yılı bir kara yıl. Eşref Bitlis, Uğur Mumcu suikastleri yanısıra; Madımak, Başbağlar, vs. kıyımlar yürekleri yakar. O dönem bunların bir kısmına sağ, bir kısmına sol sahip çıkar da define haritasının kayıp yarısı gibidir aslında.
Merhum istihbaratçımız Mahir Kaynak’da terörün sağı solu olmaz der o yıllar. 70’ler de yinelenen, sağın ardında Amerika solun ardında Sovyetler var söylemlerinin yanıltıcı olduğundan bahseden bir kaynaktır Mahir Hoca. Çatışan her iki unsurun ardında aynı güç olabilir, olur da demez mi hep?
Uğur Mumcu, Mahir Kaynak hocayı pek tutmazdı en hafifinden. "Büyüklerimiz" adlı mizahi karakterde eserinde Mahir Hocadan mahir bir kaynak şeklinde ironik bir tonda bahseder. Kuşkusuz, sol görüşlü bir araştırmacı olarak da meseleyi algıladığı söylenebilir. Demem o ki, 9 Mart 1971 "Milli Demokratik Devrim" hareketinin bastırılıp 12 Mart Muhtırasına dönüştürülmesinde ünlü istihbaratçımızın hatırı sayılır emeği vardır. Bu durum iki ismi düşünsel bağlamda karşı saflarda konumlandırabilir. Her şeyin, yaşandığı esnada net ve berrak değerlendirilebildiğini söylemekte oldukça zordur.
Mesela, Mahir Kaynak’ın bir söylemi de ilgimi çekmiştir hep. Sol ideolojilerle ve hatta Marxizmle ilgilenmenin insanı düşünsel bağlamda geliştirebileceğinden söz ederdi kimi.
Demek hoca şu veya bu ideolojiye düşman değil, pragmatik bakabiliyor konulara. O bir istihbaratçı olarak devlete hizmet eden, görevini yapan biridir. Bu bağlamda müthiş analitik birikimini hiçbir dem yabana atmamışımdır. Hani derim ki, bizde çatışan kişilerden birini sevip diğerinden hoşlanmamak pek muteberdir de; o ölçüde duygusal bir pozisyon olarak görünür bana.
Yine soğuk savaş döneminde sarf edilen bir söz vardır ki, bir Yeşilçam repliği asla değildir. Aynı silahla sabah sağcı, öğleden sonra solcu vuruldu derler hani. Bu söyleyişin tefsiri gaflete yer olmadığı değil de nedir? Günlük hayatta kamplaşma vesilesidir törör. Alın terinin düşmanıdır. Ağını kahpece örer. Tıpkı evet tıpkı, 24 Ocak 1993’de olduğu gibi.
Bugün yaşasa rahmetli; 1993 yılının hadiseleri yanında, Ahmet Taner Kışlalı, Necip Hablemitoğlu, vs. suikastler veya ülkemizdeki çeşitli bombalı eylemler hakkında da ne araştırmalar yayınlar, neler söylerdi kim bilir.
Ne demeli efendim! Gecenin en koyu karanlık anını takiben tan ağarmaz mı her daim? Dilerim Allah’tan gün o gün, dem o demdir.
L.T.
YORUMLAR
ne yapıyor ediyor en çok ihtiyaç duyduğumuz insanları ve masumları bir şekilde öldürüyoruz. biz dedim çünkü ne zaman iyi ya da masum birisi öldürülse kendimi suçlu hissederim. koruyamadık derim.
"Bugün yaşasa rahmetli; 1993 yılının hadiseleri yanında, Ahmet Taner Kışlalı, Necip Hablemitoğlu, vs. suikastler veya ülkemizdeki çeşitli bombalı eylemler hakkında da ne araştırmalar yayınlar, neler söylerdi kim bilir." bu paragraf hayıflanmanın en çarpıcı hali. bende Sabahattin Ali yüz yaşına kadar yaşasaydı daha neler yazardı diye düşünürüm sık sık.
hayallerimizin bir kısmı çok erken yaşta öldü. bize düşen sadece minnetle hatırlamak. onların eserleri kendilerini unutturmaz zaten.
saygılarımla.
levent taner
Hayalleri yitirmemek için çocukluğu ve beraberinde masalları yitirmemek gerek diye düşünüyorum
Edebi tür olan masalı yitiren yetişkinler başlıyorlar masal anlatmaya
Ne ki, bu kez ne edeb kalıyor ortada ne edebiyat
Birde hoşuma giden bir sözdür
"insanların çoğu yirmi beşinde ölür müşkül şu ki yetmiş beşinde ancak defnedilirler"
Hayali, umudu, sevgiyi, hoşgörüyü, adaleti yitirdikten sonra geriye kalan posadır bir bakıma
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum
Saygı ve selamlarımla...
levent taner
İnsanı insandan kurtarmak gerek
İnsan ego baskısından kurtulursa yaşam normale döner
Kötümser yüz ise şunu gösteriyor
Gizli cemiyetler, masonik güçler var
Dolayısıyla psikanaliz bir yere kadar
Teşekkürler hocam
Katılım ve katkınız bağlamında şükran duydum
Saygı ve selamlarımla...