- 664 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Gönül Dostları
KAZIM ÖZTÜRK
ÖZTÜRKÇE
[email protected]
Gönül Dostları
Dostluk pahalı bir mülktür, ucuz insanlarda bulunmaz.
Edeb, aklın tercümanıdır. İnsan, edebi kadar akıllı, aklı kadar şerefli, şerefi kadar kıymetlidir.
“Kötülerle arkadaşlık etmekten sakın. Çünkü ahlak bulaşıcıdır. Allah’ı yücelt ve Allah dostlarını sev.” (Hz. Ali)
“Gönül han değil dergahtır; paldır küldür girip çıkılmaz, günahtır.” (Mevlana)
Sanma şahım, herkesin sadıkanı yar olur.
Herkesi dost mu sandın? Belki o’l ağyar olur.
Sadıkan; belki o’l amalinde bir dildar olur;
Yar olur, ağyar olur, dildar olur, serdar olur! (Yavuz Sultan Selim)
Zâlimin rişte-i ikbâlini bir âh keser,
Mâni’-i rızk olanın rızkını Allâh keser. (La edri)
(Zalim kişinin isteklerinin bağını bir ah keser.
Rızka engel olanın rızkını Allah keser).
Yıllarca, gönüller yırtan, kalplere elem veren taş oldun. Bir tecrübe et, bir zaman da toprak ol.” (Mevlana)
Hep merak ediyordu; “insanlar birbirini neden kırıyor? Niçin kavga ediyor? Hepsine yetecek kadar yer vardı dünyada. Alıp veremedikleri neydi? Neden; teröre, düşmanlığa, öfkeye zemin hazırlıyorlardı? Neden savaşlar vardı? Dünya savaş için mi kurulmuştu? Neden; “ben iyiyim sen fena, ben yiyeyim sen yeme” kafasızlığı yapıyorlardı? İnsan; zalim, kan dökücü, savaşçı, yeryüzünü terörize eden bir varlık mıydı? Bunlarda insan sevgisi yok muydu? İnsan bu demek miydi? O zaman Allah, insanı niçin yaratmıştı?...”
-“Irak’ta, Filistin’de, Gazze’de, Suriye’de… sorun vardı. Bütün Avrupa ülkeleri, kenetleniyor, el ele veriyor, birlikte hareket ediyor, İslam ülkeleri; ayrışmış, birbirine düşmüş, geri kalmış durumdaydı.” Bu düşünceler aklından hiç gitmiyordu. Rüyalarına varıncaya kadar giriyordu. Okuduğu tarih kitaplarında, İslam ülkeleri kötüleniyor, geri kalma sebepleri olarak; “İslam dini” gösteriliyordu. Bunlar doğru muydu?”
Dünyada neden vardık? İnsan olarak görevimiz neydi? Allah, bizi, eli boş gezsinler, hiçbir şey yapmasınlar, yesinler, içsinler, ihtiyaçlarını gidersinler, dünyada eğlensinler… diye mi yaratmıştı? Yoksa gerçekten bir görevimiz, sorumluluğumuz ve yapmamız gereken işimiz var mıydı? Dünya nasıl imar edilirdi? Dünyayı imar etmek, sadece bir veya iki kişiye mi kalmıştı? Yoksa herkes payına düşeni yapsın, herkes bulunduğu mekanı; düzenlesin, imar etsin, en iyisini yapmaya gayret sarf etsin diye miydi?
Evimizin yanında; Hıristiyan da, Yahudi de, Ermeni de, Rum da, Arap da, Kürt de, Türk de…varsın olsundu. Bu birliktelik; kavgaya sebep olmasındı. Değişik düşünceler, çeşitli fikirler, muhalif kanaatler..varsın bulunsundu. Yeter ki; ülkemizin, ülkelerin, coğrafyaların huzurunu kaçırıcı, tedirgin edici, teröre mahal bırakan eylemler olmasındı.
Mutasavvıfların, Peygamberlerin hayat hikayeleri dikkatini çekiyordu. Onlar bu güzel hayatı, dilruba tavırları nasıl elde etmişlerdi? Peygamberler, vahiy alma dışında, bizim gibi bir insandı. Onlar da; yiyor, içiyor, geziyor, konuşuyor, evleniyor ve ölüyordu. Mutasavvıfların hayatlarına imrenmek yetmezdi. Biz ne yapıyorduk? Neden onlar gibi bir hayata soyunmuyorduk?...
Kitapları çok seviyordu. Nerede Kitap Fuarı açılırsa, orada soluk alırdı. Kitap standlarında en çok da; İslami, Tasavvufi, Dini, Felsefi kitapların olduğu bölümlere giderdi. Her kötülüğün, her yanlışın okuyarak, kitaplarla dost olarak yok edileceğini biliyordu. Kitapsız ve kitaplıksız evin, bir çölden ibaret olduğunu düşünürdü. Her seferinde; İslam’ın ilk emrinin niçin oku olduğuna kafa yorardı. Gönül insanlarının, bu ilkeden hareket ettiklerini tahmin ediyordu. Okuyan insanların alzehimer hastalığına yakalanmasının nadirattan olduğu bir gerçekti. (Kazım Öztürk- GÖNÜL DOSTLARI/ Hikaye) (23 OCAK 2017)
YORUMLAR
Güzel bir yazı okudum. Eğitimci yazar olarak ilginç görüşleri harmanlamanız güzel. Naçizane eğitim-öğretim işlerinin bir ferdi olarak görüşlerinize katılmamak olmaz. "Oku" emri adına...
Bir ülkede Milli olan eğitimin milliliği göz önüne alınmaz farklı düşüncelerle yeni kuşaklar yetştirilirse... aynı ülkü çerçevesinde yetiştirilmese o ülkede birlik adına değil birliği bozmak adına işleri yolu açılıyor demektir.
Cumhuriyeti geliştirmek adına değil yıkmak adına çaba harcanıyor bu ülkede. Millet-ulus olmanın ön koşullarından birisi dil birliğidir. hala Arap dilinin etkisinden bağımsızlık sembolu dilimizi kurtaramıyoruz ki, birbirimizle anlaşalım.
Emeğe saygımla esenlikler.