- 518 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Güneşe biraz umutla gözlerimi açıyorum 2…
Her gücün ardında, onu çökertecek, bir başka, güçlülük vardı...
İki hâle düşmek de, güç denemesiydi...
Avucumda kokun kalmalıydı belki de bunu düşlemek bile huysuz düşe girerdi, ama isteklere zincir vurmaktı ömrü zehir eden...
Aslında bu günlere düşülünce, bu güne kadar farkındasızca içine daldığım bu sevme macerasının zamanı geçtikçe ruhumda derin izler bırakarak bu günlere ulaşması pek kabul edilir gibi değildi sanırım. Nede mi çünkü bu kadar çilelerle baş etmeye çalıştıkça ruhsal yapımın bozulması ile düş köprülerimin yıkılması çoğu zaman aynı yaşam zamanlarını anı olarak hatırlamamdı ruhumun yırtılmasına sebep…
Seni okudukça, seni yaşadıkça, kendime küçüldüm, içimde yükseldin hep, sesimde nefesimde, düşüncelerimde ve hayal kurmalarımda hep büyüttüm seni…
Hep ben gibi oldun, hep benden büyük düşündüğünü, benden büyük, beni sevdiğini düşündüm her daim…
Kollarımın altında durdukça, hep büyüttün beni, sonra beni seninle büyümek veya kendimden büyük sevgili olmanı istedim…
Hep öndeydin benim için benden. hayatım sana ilişmiş, gülmelerim sen sesi ile yükselmiş sese dönerken, hep seni büyük, hem de benden büyük olmuş, sanırcasına nefes aldım. Senden korunma hissi veya benim sevgimden çok sevdiğini kabul ettim. Ve ben de seni ben gibi beni senden saklayarak adına gömüldü ruhum…
Ne kadar da çok severdin beni, kendinden çok, yaşamdan fazla, gölgenden büyük…
Ne kadar çok özlerdin beni, benden çok, kendinden çok benim seni özlediğimden çok uzun uzun severdin beni, uzun uzun düşünür, uzunca kıskanırdın benim seni kıskandığımdan çok…
Yarın derdik, dünden fazla seveceğim seni, ömrümü saymayacağım senin yanında mutluluk fazlasından…
En azından nefesimi ekleyip seni sen için içimde yaşatacağım derdin, gözlerini, öne dizlerinin altına ayak uçlarına düşürerek…
Sen derdin, canımın çekildiği yerdesin…
Hep ölüm, bir özlem olmayacak senin yaşamınla benden ve yılları senle izleyeceğiz takvim yapraklarının ucunu kıvırarak her yıl…
Hayat zor olur benle sensiz derken, yaşamın sürprizlerini serdin önüme ve yarınsızlık korkusunu hep yendik seninle…
Özlerdim onu, o da çok özlerdi benden ayrı kaldığında veya benden uzak olduğunda, çok özlerdi beni. Bağıra bağıra haykırdığında özledim seni gene derken, garip bir şekilde bükerdi dudaklarını…
Aslında hiç yarınımız, yarınlarımızın olacağını düşünmez hep günleri dikine kısasına yaşamın uzununa hasretti, hep ..
Ve haykırırdın gecelerdir seninle ruhumun birleştiği zamanlarda…
Hasret ve özlem karışımı bir zaman kavramında vardık. Ben özledikçe onu onun için ağlardım. O ise varlığımız el çırpar basardı kahkahayı…
Velhasıl severdik zaman ve zamandaki el tutuşlarımızı…
Yaşam bizim için kendi içinde gülmeleri saklardı hep…
Son gidişindi, ilk gidişinden sonraki zaman, sensizlik başlangıcıydı…
Ebette ki zor zamanlardı ama ölümünü beklemek kadar değildi…
Hani o dudaklarımızın renginin uçuşu, gözlerinin anlamı, bakışının değişişi ve yazdığın son satırlarla “vedasız gidişlerim başlıyor, sensiz nefes almalarla” derken, bile içimde o hazmedilemez korkularım vardı…
Sonrası mı, aksak bir yaşam, renksiz bakışlara düşen hareketsiz ağaçlardan sararıp düşen yapraklar ve bekleyiş ki belki son nefese sürecekse bile yaşamımda hiç renk olmayacak şüphesiz…
Belki de hepten bitecek nefes almalardaki heyecanlar ve tüm müzikler duracak, renk cümbüşünden aşk yakarıştan ve yaşamın karanlık zamanlarını adımlamak pek de eskisi gibi olmayacak…
Yorgunum artık sana nefes tüketmelerimden…
Şu anda seni düşler, senle karşılıklı bir koltukta oturur gibiyim sanki senli yaşar gibi…
Unutulmaz anları, unutulmaz bakışları düşlemekle yeni baştan tekrardan yaşar gibiyim…
Aynı heyecanlar, aynı duygular ve aynı isteklerle gözlerinde gözlerimin kilitlenmesi gibi, delice, farkındasızca düştüğüm bir kuyu bu sanki…
İlk günlerin geçmişe dönüşerek bakışlarda kendi düşüncelerini bir anda sen gözlerinde aramak gibi donuk bir his koyu karanlıkta parlayan tek noktada gibisin sanki sonsuza uzayacak bir bakışı düşünmek ve de bu düşünceyi yaşamak, yaşarken tekrar sevmek ve tekrar sevmekle tekrar kendine yaşamak gibi bir düşünce bunlar…
Sanki acı ile eğitilmemiş bir ve bedenin huzura koşmak istemesi, yeniden mavi nefesler, yeniden soluk soluğa kalmak gibi…
Aslında tüm engelleri atlayıp, yeniden o hızla o derin kuyuda düştüğünde sanki ilk düşüş gibi acemice çırpınmak gibi veya bencil bir umutla o günleri tekrar yaşamak gibi iç dürtüler bunlar. Ve baş etmesi veya baş edilmesi çok zor hatta imkânsız gibi…
Sevmenin dip derininde yeniden yaşamanın ağırlaşan bir yaşam olacağını kabullenmek veya imkânsızın zorlanması gibi diz çökerek toprağı avuç içi, sağ avuç içinin hırpalanışını göze alarak toprağı deşecekmiş gibi hislerle iç savaşı vermek gibi bir his bu…
Sevmenin inkâr edilemez düş istekleri bunlar…
Direndikçe düştüğün derinlik artmakta, direndikçe derinlikteki çamura bedensel saplanmalar gibi peşi sıra kendini, kendinle savaşa sürmek gibi bir yaşam kesiti…
Bu düşler aslında ruhsal bozuntularla ortaya çıktıkça an an yaşam şansı dara düşmektedir…
Zorluyorum yaşamı, zorluyorum yaşam isteklerimi, zorluyorum adımın sertliğini, vazgeçilmez sevdalara sahip olmanın çıkmazlarını ve sokaklara beden sermemek için anı kökenlerini ve de katlandıkça katlanıyorum her anın her sert çıkışlarını ve kendime güveni, kendi kendime direnme savaşımını kaybetmemenin sertliğini…
Sevmek zordu, aslında ama tarifi eksikti sonuna kadar sevmek denmeli ve her iki seven de sadakatle direnmek gerekti…
Zordu sevgili seni unuttum demek. Tıpkı senin de diyemediğin ve her fırsatta karşıma cümlelerinle dikilmen gibi…
Evet, vazgeçilemeyen sevmenin içinde adımlamakla geçiyorsa hayat, adımları geri çevirmek mümkün değildi…
Belki bir gün en geç saatlerde biteceksin gecikerek bende…
Yine gecenin geçi, yine yalnızımsı nefesler, yine özlem ve yine geriye dönüş düşüncelerle yorgun şarkılar, yorgun bir ses ve yorgunluk salan özlem müzik sesleri.
Yarınlara umutsuz nefes almalarla kendi kendini güçlendirmek için yaşamı kendini
Sanmak ve içinde umutlarla var olmaya çalışmaktı ruhun dinginliğine uzanış…
Varoluş ve kendine hükmetmek, kendinle ruhsal savaşı ertelemekle geceye iç huzuru ile uzanmak veya kendine ait olmak…
Gecede uyuyamıyorsun
Gecede kendini sevemiyorsun
Ruhunu
Varlığını
Yüreğini huzurlu edemiyorsun
Bir ürperti
Düş
Düş dolusu zaman uzunluğu
Bir rüya yoksunluğu
Ve uykusuzlukla gelen baş ağrıları…
Sevmek ve inanmak sonunda ruhsal erimelere sebep oluyordu…
Şimdilerde çok daha şaşkınım,
çok daha şaşırmış
ve daha çok yaralandım.
Çünkü beni kanatan benden çok kanayandı.
Benden çok sevendi.
Benden çok vazgeçemeyendi…
Çünkü o da beni benim onu sevdiğimden çok seviyordu
ve bu sevgi kendi şartlarına göre büyüyüp kendi kendini derine gömdü…
Zaman belki de bu gerçekle beni bu günlere taşıdı. Ve bu günlerdeki dar zamanlarla beni aştı…
Yaşam belki de kabullenişti…
Yine geceye seni anlatıyorum sevgili…
Tam gece boyu gecede sen düşüncesi,
tüm gece senle doluyor.
Tümden gece sen,
sen olarak doluşuyor gece ve rüzgar,
ikiniz de yan yana, ikiniz de sadece ismen varsınız,
birbirinizle bende, bense geceler boyu senle…
Ne çok unutulası, dayanılması güçler ve anılar yan yana gecenin aydınlık yüzü senle, sen gece ile benle ve ben öksüzleşmiş düşüncelerle yalnızlık kulvarı ile gecedeyim yine yorgun, yine küskün, yine kendisine dargın ve yaşama küs, sensizliklerle karanlıkta nefeslerde…
Ömrümden kaç kez düştün ki, ilk düşüşünle hüzünleneyim…
Yaşamıma bir infaz döneminin başlangıcı iken, sonuncusundan vaz geçsen ne değişecekti?
Teker teker azalıyoruz, önce sen, sonra senle ilgili her şey, en sonunda senden bana kalan çok şeyle beraber, sıra elbette bana gelecek, senden kopuşma zamanları ile…
Mutlu mu olacağız, içimize huzurlar dolacak mı, ağlamaları gülmelere mi terk edeceğiz içimizden kan coşup akarken, ne kalacaksa senden benden sonra arkamızda bize ait?
Bir şeylerle mi anlatılacağız, doğru yanlış her şeyle birbirlerini sevemediler mi diyecekler? Yoksa sevgiye ihanet edip birbirilerini sevmediler ki yok oldu sevda aralarında mı diyecekler?
Ya senin için ağladıkları, gözlerine bakarken çıldırasıya gülerken sevginin hakkını yaşattın bana deyişlerin de mi anlatılmayacak.
Peki, neden yazdık bu kadar bir birimizi ben riyasız ve ölüm kelimesinden yoksun iç döküşlerimi anlatırken senin riyaların mı hak kazanacaktı da insanlar yalan olduğunu bilerek inanmadıklarında çok mu güleceğiz?
Garip bir soru işte anlamsız ve de yazdıklarımızla tutarsız iken doğrular da kaybolup gidecek aradan ama bir gerçek var, onlar birbirlerini çok sevdiler diyebilecekler belki de…
Geçmişle bu günlerde aldığımız yaralanmalarımızda hayata küskünlüğümüz, kaç deme vurduk kendimizi, kaç demle sallana sallana bezdik yaşamdan, unutulası o kadar yaşam varken. Durmayasıya içimize gömdük hepsini…
Ne dünü unuttuk ne de aynı şeyleri yarınlarda yaşamaya verdik hiç tereddütsüz kendimizi.
Ve unutulası her şey içimizde kıran, kıranlar oldu tüm yaşam heveslerimizi…
Ve hep saklandık önce kendimizden sonra da sevdiklerimizden.
Unutulamayasıya düşünceler kurarken hep kendimizi gömdük asırlar sürecek hikâyelerin içine…
En önemlisi kendimize hiç acımadık ki, hep için için yaraladık kendimizin en ince düşlerindeki yaşamı…
Unutulası en çok anının içinde saklayamadık kendimizi ve acınılası bir yaşamın içinde bulduk tüm düşlerimizle kendimizi ve neredeyse acınılası hale düşerken bile vaz geçmedik o eski sevgiyi sevmekten…
Ara sıra onun mutluluğunu geldiği yere bile bakmadan o mutlu diye de sevindik bu kahredesi düşüncelerle…
Olası bir yaşam mıydı onun mutluluğu o gittikten sonra bile kendimizi gülümsetmesi? Garip bir duygu söze sadakat, “ömrümce senin mutluluğun beni hep gülümsetecek “ demenin bedeli bu kadar acı mı olacaktı?
Onun mutluluğuna gülümserken, kendimize acılanmalar bedenimizi eskitirken bu düşüncelerden de dönmemek galiba asil sevgiye duyulan saygıdandı…
Ne kadar asil sevgi kalmıştı bizde, benim içimi çürütecek kadar mıydı?
İşte bu doğru bir kabulleniş miydi kendinin parçalanmasına izin ve onun bir başka bedenle uyuması mı asil sevgideki fedakârlık?
Belki de kaderimize yazılıp, ezelden gelenlerdi bu acılanmalar…
İşte çözümsüzlük buradaydı ve bunu bilmek de insan ömrünce mümkün değildi bu yüzden “yaşanacak bir hayatın içindeki gülüşlerin eksilmesiydi acılanmaların yanında”
Evet. Ama… Hırpalanan ben oluyordum... Unutma çabam yok, aklıma gelince de def ediyorum yaşam bu hepsi işte acılı veya hayâllerle nefes almak...
Susma söylemleri, kendi kendine içinden konuşma ve sorular sorma kendine, görmem için yüzünü hangi engel var rüyada bile olsa, karanlıksa karanlık ve ıssızlıkta bile yüzünü görmeyi düşünmekti belki de düşlerle bağdaşan arzunun korkusu sarar çoğu zaman bedenimi…
Uykusuzlukla gelen baş ağrıları ve ondan önceki gecede de, gözlerini kapattığında anlayamazsın saat kaç ve anlayamazsın ne kadar sevip sevildiğini ve göremezsin görmek isteğin yüzü hep bir engel hep bire susma söylemleri rüyada bile olsa da…
Küskünüm gecenin yalnızlığına, geceyi kırsam sen düşeceksin, önümden, seni kırsam ben düşeceğim geceye, bir ömür sanki düşmelerle dolacak ve ben yalnızlığın
sonuncu demindeyim yine…
Gecenin bütünü, günün aşağı yukarı yarısı ve ben seni koskoca yarım bir gün düşünüyorum üstü örtülü cümlelerle seni kendime yazıyorum, her yazdığıma da vay be ne çile diyorum… Oysa ben seni sadece düşünüyorum çileden ziyade senle yaşamak gibi bir şey… Koskoca gün yarısı vay be ne kadar uzun zaman, senle ve sen de benlesin sanki…
Yoldayım, sadece sen düşleri çarpıtıyor yürüyüşümü…
Geceye durmak dinlenmek, dinlemek istiyorum.
Karanlık, bulanık bir dağılma ışıkta, gecede ışık, yolda ışık özlemi, bakınıyorum özgün bir şaşkınlık ve hüzün, karanlıkla özleşmiş gözlerim.
Yolda aniden bir ışık farkı, karanlıkta ışıkla seni görüyorum, ışıkla senden kalan düşleri düşünüyorum, yalnızlığın içindeki bakışlarımın ardındaki seni düşlüyorum, geceye yürüyorum ve geceye haykırıyorum, karanlıktaki ışıkla onu çok yakından görmek istiyorum..
Yarınsız bir yürüyüş bu gecenin ucuna, gecedeki sen düşüncelerine, ben yalnızlığının çaresizliği hüküm sürüyor düş adındaki varlığımda ve ben seni haykırmak istiyorum özlendin diyerek…
Denize, suya, Güneş’e, kendime, bir de sessizliğe gömülmeye öyle ihtiyacım var ki yalnızlık umurumda değil, bir de birisi tarafından ters köşeye düşürülmem...
Kuşların da yalnızlığı vardır bilirim…
Mustafa yılmaz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.