- 459 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KIZ ALİ
Kız Ali, Nihat Behram’ın sürgün yıllarında yazdığı ikinci romanı. Roman yurt dışındaki uzun ve zorunlu ikametin bir ürünü. Nihat Behram’ın etkili, çarpıcı ve şiir yüklü kalemi,okuyanı hemen romanın içine çekiyor.
Nihat Behram,Türkiye’nin bir yanını kendi sözcükleriyle anlatıyor:’Karanlıktaki kentlerin kuduz gecelerini, garajları, bentleri, dere boylarını;düzülen köpeklerin uluyarak can çekiştiği garnizon çöplüklerini, kan tüten yaraları, bağırsakları, ırzına geçilen bebekleri anlatıyordum. Dilleri kesilen, gözleri oyulan insanları, karınları yarılan gelinleri, imamları, paşaları, genelevleri, hastaneleri, Ateşle dağlanmış götleri böceklere yedirilen çocukları anlatıyordum. Anadolu’nun karanlıktaki kentlerinde esen çöl rüzgarını, akbabaları leş kargalarını, kanlı baskınları, lağım akan sokaklara atılan çocukları, yargıçları, bayramları, camileri anlatıyordum.’
Bu vahşi ve ürkütücü tasvirlere okuduğumuz kitaplarda pek alışık değiliz.Acı veren, irin yüklü satırların bir an önce bitmesini istiyorsunuz.Ama Nihat Behram vazgeçmiyor, inatla üstümüze geliyor.Binlerce kez bu sözcükleri tekrar ederek "Karanlıktaki Kentlerin" karanlık bir tablosunu çiziyor. Bu tablo ülkemizin, vahşi, kirli ve acılı yanını, belki bizim kabul etmek isteğimizin daha fazlasını söyleyerek gözümüzün içine sokmaya çalışıyor.
Ali, böyle bir dünyada bir gariban olarak yaşama gözlerini açar.Kan davasıyla başlayan serüveni, ırzına geçilerek ve oradan oraya atılarak devam eder.Yaşam onun için bir acılar yumağından başka bir şey değildir.Tehlikeleri ve ölümü göze alarak bulunduğu yerden kaçar.Rastlantı onu Avrupa’ya getirir. Geldiği eski, acımasız dünyasına geri gönderilme korkusu, yaşamını alt üst eder.
Nihat Behram, Türkiye’nin acılı yanını çok iyi tasvir etmiş.Ama bu tasvir, yalnız acı ve yoklukla yüklü.Kendi kendime, şu acı çeken insanların, hiç mi yaşamını güzel kılan anıları yok acaba, diye sordum.Örneğin, o acılar içindeki çocukların başını sokacak bir kulübe yarattıklarında neşeli anları olmamış mıdır?Zulalarının çok önem verdikleri zulalarının onları mutlu eden bir yanı olamaz mı?böylesine ağır acı çeken insanların, kendilerine büyük mutluluklar bulmaları mümkün değil midir? Tek yanlı, eziyet, irin ve dayak yüklü, işkence yüklü acımasız dünya bütün vahşetiyle üstümüze üstümüze gelince irkiliyorsunuz .Behram’ın okuyucuyu bilerek diken üstünde tutmak gibi bir niyeti olduğu anlaşılıyor.
Bütün bunların gerçek olduğunu biliyorsunuz.Ama yine de tutunacak güzel şeyler arar insan. Yazar işin bu yanına belli ki kasıtlı olarak değinmeyip es geçmiş.Türkiye’nin Orta çağ’da yaşayan bir yanını bütün kötülüğüyle gözler önüne sermek istemiş.
Yazarın, neyi nasıl anlatacağını tabi ki kendi bileceği iştir. Üstelik bu kadar çarpıcı ve insanın içine işleyen bir duyarlıkla anlatınca söyleyecek fazla söz kalmıyor.Romanın sonuna kadar bir umut, küçük bir ışık yakalamak için koşturup duruyorsunuz. Ama Nihat Behram kasıtlı olarak bu zevki size vermiyor. İşte bizin böyle bir acı gerçeğimiz var diyerek sarsıcı hücumlar yapıyor. Bu kez güzellikler sizden uzak olsun, bir de bunları görün, diyor.
Bir çoğunu bildiğimiz bu gerçekleri, bir türlü kabul etmek istemiyoruz.Yahut da duymak istemiyoruz. Brezilya’da, sokaklarda çocukların avlandığını filmlerden izlemeye bile dayanamazken, kendi ülkemizde çocuklarımıza bu kadar kötülük yapabilecek alışkanlıkların bulunmasını içimize sindiremiyoruz.
Nihat Behram’ın romanının çok güçlü ve etkili olduğunu, Anadolu’nun sokağa atılmış çocuklarını olağanüstü bir yetkinlikle anlattığını belirtmeliyim.
Kız Ali’den şöyle bir mesaj çıkarabiliriz: Avrupalılardan üstün yanımız, insan sıcaklığımız bizde kalsın, acımasızlığımız, vahşetimiz yerin dibinde batsın.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.