- 606 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
REHİN VERDİĞİM MASALLARIM...
Sanrıların ötesinde bariz ve net bir yolculuk, rüzgârında sürüklendiğim ve bunu ilk zikrettiğimde nasıl da kızmıştın. Varamadığın bir kıyı iken sefil varlığım, o dokunaklı tezahürü ile imgelerin bir kez daha baştan çıktım. Yol haritam fazlasıyla muğlâk kimine göre hele ki basit ve sakil bir simge iken haritada işaretlediklerine kani oldukları. Bu da yetmezmiş gibi, dokunaklı bir şarkıyım dillerine pelesenk ettikleri. Artık ne hikmetse, tabir-i caizse tozuttuğum bir telaş tam anlamıyla yenik düştüğüme dair geliştirdikleri o inanç.
Oldum olası sevemedim gitti, neyi mi? Hangi sorunun cevabını vermekle mükellef kılındığım bilmesem de başlamalıyım en azından sabit bir yörüngeyi yerleşke bileyim de esiri olmayayım ceberut gölgelerin. Aklıma gelmişken… neyse boş ver gitsin. Hem anlatmam pek de önem arz etmiyor hele ki pazara çıkmış ipliği ile onca insan kendini en yüksekte addetmenin ötesinde Allah’a şirk koşmak gibi bir gaflete düşmüşken. Soracak olursan, herkes en iyisini tasavvur ediyor ve hak görüyor türlü sağaltım aracı ile ruhlarını temiz kılma gayreti ile toz kondurmazken varlıklarına. Oysa hiçlikle iştigal eden nasıl da sefil bir öngörü bir yandan heba ederlerken masumiyeti…
Yorgunluğumu çaldı gülüşün, ötelenen ıslıklar ki maharet bildiği tenhaları yüreğin ve bir kelamda tozuttu evren.
Gün hükümlüydü zira gülmek zulümdü yokluğunda: Neşesiz sabahların tan yeri sensizliği ve depreşen yangınlarım: Hani muteber bir imde terk edilmişliğin ve idin tezahüründe tüm sefilliğimi bertaraf eden yürek sesi adımlarından hazana dokunan…
Sözcük sağanağı tam da yangının ortası ve az sonra kopacağını bildiğim kıyametin hangi ağrılı sancısı ise ölümlü bedenimle soluklanıyorum patavatsız bir nöbetin isyanlarında iken göreceli sükûneti insanlığın.
Yola çıkıp çıkıp başa sardığım yine de tenezzül etmezken yeni bir hezeyana, sanrılara sığınmadan sadece kayıtsızlığımla manifesto ederken…
Son bilsem de sonsuzluğun minvalinde yine de başını hatırlamadığım belli ki şiirin uyruğunda tüm kanıksadıklarım ve sezaryen bir teneffüs yine evrenin asılı kaldığı…
Hangi akla hizmet ettiğimdense hangi duyguya tercüman olacağım: Kâh yalıtıldığım kâh yanıldığım kâh sonlandırılan coşkum.
Sunumundansa hissetmekle mükellef olduğum belki bahtsız belki batıl belki de kambersiz düğün misali ergen bir sevdada müebbedin ıstırabı ile düşmüşken en dibine görünmez bir iklim de sırdaş iken artık hangi mecra olduğunu önemsemeksizin bir nüans farkındalığında geçerken ömrün peşrevi.
Yanılsaması kadar yankısı da sonsuz.
Peyda olanı göz ardı edip sözcüklere boğduğum gün boşluğu hangi dirayet yeterli olabilir ki, demenin de ötesinde demelere doymadığım ama pekiştireci bir hüznü de ortak ederken günüme.
Meşrebimdi kıyamlar ve nasıl da zulümdü kıyımı benliğin: Gönülsüz bir rotada ve tek bir rötuş dahi yapamadığım o izlekte muhafazalı teneşiri belki de ölümlü düşlerimin yine de hezeyan ötesi aymazlığı, sancağım iken aşk ve kıvamında nasıl bir yoksunluksa sessiz, batıl tümcelerin zehrini soludum ölümün ve ölümüne sevmelere yüklediğim düş perisi yetim düşmüşlüğü yine gözden ırak bir sancıda rükû ettiğim her surede içine sığınmakla eş değer iken verilen temerrüdün ki varlıksız bir rabıta iken toz konduramadığım…
Satır arası düşlerimdi hicap yüklü biraz da sıra dışılığın yankısı iken duyulmazın indinde bir terennüme satmalı mıydım aşkı?
Aşk, aşk olalı ve ölümler sonsuzluğun miğferi iken, hangi aklı evvel şiiri reşit kılardı Yaradan ve hangi ara görecektim görünmezliğimin tecellisinde boyutsuz bir reyhan iken damıtılan sevdamın düş birikintileri.
Kanıksadıklarımdansa karara varamadığım.
Kararlarıma dokunan nifak tohumları ve yüreklerin satılmışlığında öksüz bir şiir daha kundaklanırken…
Serzenişin muktedir kıldığı bir günah da olsam ya da yaveri tüm verilen hükümlerin ve yongasında çatık kaşlı bir aşk’a da düşse yolum…
Sezilerimi rahmet bilip tefekküre daldığım.
Aşkın miadı dolmuşken doğum sancım yine yeni günde ve yeni bir bende iken keramet ve öncesizliğimin hulasa tedirginliğinde koruk bir acıyı da sahiplenirken ve sahiplenmeyi bekleyen bir gölgeden de aldım ağzımın payını.
Veryansın etmenin de ötesinde muteber bir yolculuk olmasını dilediğim.
Ve makberim işte mahrem bir sanrı da muktedir kılmışken yüreği yine de beş para etmez nefret odaklarında satılmışlığı tüm o rehin verdiğim masalların.
Bir diyetti madem ödediğim ve mademki mahrem bir goncaydım dördüncü yaprağı kayıp inceden inceden yok olmalıydı bu infilak edesi mahrem benlik.
Esrikli gölgelerden düşen payıma ve yanılsamalarımın bedeli iken ahkâm kesen kesirli sevinçlerim, bölünmedik hangi yarım vardı da yarına çıkmayı taahhüt edecektim.
Ve evren verdi hükmünü.
Nasıl bir cürümse ve nasıl da yoksun iken tümden gelen ayrık otlarına rağbet ederken eşrafım ve görünmezliğin şeceresinde konuşlanıp görmedik diyar bırakmadım gönül iken pazara çıkardığım ve en adil payeyi sadece İlahi Güç sundu yıl dönümünde ölümlü mertebemin batıl itikatlara sunduğu o bildirge iken altına imzamı attığım.
Yoksundum.
Mahşeri bile geçti acılarımın feveranı ve derken tüm densizliğime erdim hidayete ve sancağımı diktim kanlı ellerimle ve rüştünü ispatladım âşık rotamın, hele ki payidar kılınacağının bilincinde nüksettim peşi sıra.
Gölgelerdi mademki müridim ve mademki muteberliğimi yok saydın hangi kelama sığardı masalım ve set çekilen düşlerim yine de tüm haşmetiyle çıka geldi iyilik perim ve kutsadı sevdamı ve son kez tehir ettim ölümsüz aşkımı ki kıyama durduğum o çatık kaşlı çehresinde zennelerin zerre de umudum yoktu hani.
Ve derken bitti masal ama son durakta asılı kalan ümitlerle çıktım yeni baştan bilinmedik bir yolculuğa hele ki sonlanan bağrı yanık dünlerimi de satmışken zaman ve mekândan ayrı düşmenin de sancısıyla en batıl rotada konuşlandım ömrün de tam ortasında yeter ki masallarımı yeni baştan yazma şansı tanısın bana Tanrı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.