- 1374 Okunma
- 9 Yorum
- 2 Beğeni
AHRAZ SANRILARA MEKTUPLAR (1)
Gecenin deminde yine kalem elde, gönül dilde.
Bilmem okuyabilecek misin bu satırları yada ulaşabilecek mi sana kadar bu ahraz kalem?
Her şafakta yenilenmek umudu ile açtığım bu gözleri şimdilerde toprağa diktim karşı konulamaz bir yok olma hevesiyle. Yokluğundur bunları bana söyleten ve sevdandır ahrazı dillendiren.
Onanmaz sanrılar içindeyim, bir mavi istiyorum geceye düşen sanrının içinde; belleğimde canlanıyor o tatil yine. Hani şu dağdan denizin seyrine daldığımız, mavide balık olmak için kilometrelerce el ele yürüdüğümüz.
Biriktirdiğimiz üç beş kuruş ile kaçalım demiştik ve kaçmıştık, hatırlıyor musun?
Minik bir dağ kulübesi, Akdeniz’in toroslarında bir köyün az ötesinde. Zümrüt yeşili çamlar ve sedirler kokusuyla büyülemişti bizi. Kulübenin penceresinden iki dağ arasında görünen deniz aylı akşamlarda mest etmişti ruhumuzu. Sen manzaraya nazır oturur aylı geceye hayran olurdun ben de sana (şükrederdim iyi ki benim diye). Sana çay demler kendime kahve yapardım, sen aynı anda iki sigara yakar birini bana uzatırdın. İçim titrerdi içmeye kıyamazdım çünkü elin değmişti, dudakların değmişti o körolasıca sigaraya (belki de bu yüzden bırakamıyorum bu meredi).
Dur bak sana fıkra anlatayım diye söz başlardın, söz sırası fıkraya gelene kadar kırk türlü şey anlatırdın ve ben her seferinde ilk dinliyormuş gibi kahkahalar atardım. Değil üç, beş, on, yüz kere de anlatsan sana hissettirmezdim, anlatırken muzip ve kaçamak bakışın, sağ kaşını kaldırışın, yüz mimiklerini ellerinle destekleyip sağa sola savuruşun yaşam toprağıma yağmurdu ve benim o yağmura ihtiyacım vardı.
Tan ağarana kadar sohbet eder sonra da uyurduk bir kaç saat. Ben miskin kedi yavrusu gibi çarşafların arasında kıvrılırken sen tüm yaşama sevincin ile seslenirdin ’’ heyyyy tembel teneke uyannn sabah oldu, piknik sepeti hazır, yüzmeye gidiyoruz’’ . Mızıklardım olanca gücümle ’’ uyuyalımmm lütfen uyuyalımmm’’ diye. Gelirdin baş ucuma yastık savaşını başlatırdın (ne güzeldi ne güzeldi izlemek seni). Bayır aşağı el ele kilometrelerce yürürdük maviyle bütün olabilmek için. Dönüş çileydi bana ama umursamazdım sen vardın yanımda bir de senli küçücük Dünya.
Ceviz içi kadar mutfakta güle oynaya yapılan yemekleri yemeye doyum olmazdı (hoş, kuru ekmek olsa yanında soğanla o bile yeterdi). Bir şarkı dolanırdı diline ve çok şey anlatırdı gözlerin bakarken gözlerime ’’ gözlerinin içine başka hayal girmesin, bana ait çizgiler dikkat et silinmesin’’
Alnıma yazılan en güzel yazıydın işte, yoktu ötesi, berisi, gerisi. Okuduğun kitaptan, tuttuğun kalemden kıskanırdım seni, yaramaz bir kız çocuğu olur rahat vermezdim taki beni kovalayana kadar.
Tatildi ve bitti, gerçek hayata dönünce anladım seni aslında ölesiye sevdiğimi. Onca şükürün ardından onca mutlu saatten sonra zehirli bir sarmaşığın koynundan çıkıp geldiğimde anladım tüm bunların gecenin bir yerinde ahraz bir sanrı olduğunu.
Seyide Doyran
18.01.2017
ahraz: sağır dilsiz
sanrı: gerçekte görülmeyen duyulmayan algı
YORUMLAR
seyide cinaloğlu doyran
seyide cinaloğlu doyran
Pek ilgilendiğim söylemez, bu tarz ile. Okudum gene de. Daha güzelini bekleriz. Okurken o doğa gözümde canlandı. Önemli olan da bu sanırım.
''ahraz: sağır dilsiz sanrı: gerçekte görülmeyen duyulmayan algı'' diye ince düşünüp açıklamışsınız. Bu sözcüklerin anlamını bilmeyen bence zaten sayfaya uğramamalı.
Başarılar.
seyide cinaloğlu doyran
seyide cinaloğlu doyran
Merhaba ablam
Bak yıllar önce yusuf gibi Kara sevdalı Olsun demiştin Kalemim bak olmuş işte 😂
Ne güzel anlatılım, Akdeniz akşamları vesaire.
Yüreğinizin Kalemine sağlık.
Dua ile kal ablam..