SENİ ÖLDÜR E M E D İ M
Liseyi bitirir bitirmez memuriyete girmişti. O yıl kazandığı eczacılık fakültesi devam zorunluluğu istediğinden kaydını bile yaptıramadı ,kazandığını bildiren belgeye bakarken gözleri doldu.Babası” çalışmak zorundasın kızım “derken yüzüne bakamamıştı.
Ama dedi içinden , mutlaka gireceğim başka bir fakülteye . Öyle de oldu iki yıl sonra belgede İTÜ Kimya Mühendisliği ibaresini görünce gözlerine inanamadı.Babası duyduğu kıvancı mahcubiyetinin gölgesine saklamıştı. Sarıldı kızına, sırtını okşadı.
Hem çalışıp hem de okuyabilecekti. Gece bölümünü kazanmıştı.
Sabah altıda yola çıkıyordu Suadiye’den . Mesai bitince doğru okula gidiyordu dersler saat 22.00_22.30 da bitiyordu. Karaköy’e inişine göre son vapurdan bir öncekine yetişiyordu. .Kadıköy’den eve varıncaya, saat gece yarısını çoktan geçmiş oluyordu.
Yurtta yer bulabilsem diye düşünmeye başladı. Sonunda Cağa loğlu Kız Yurdunda yer bulunca uyku saati biraz uzadı.
Yurdun kırk sekiz kişilik koğuşu sabahları ayak kokardı. Uyanır uyanmaz pencereleri açardı. Karşıda Hürriyet gazetesinde çalışanlar birer ikişer masalarına yerleşirler, yokuş başından aldıkları poğaçaların kağıtlarını özenle açar, çayın demlenmesini beklerlerdi. Kızlardan bazılarının gazete çalışanlarından sevgilileri vardı. Üst ranzalarda yatan kızlar gözlerini açtığında dağınık saçlarıyla çirkin görünmemek için “kapatın şu pencereleri diye “ ciyaklarlardı.
Danışmadaki sabit telefonun başında Bekir dayı oturuyordu. Erzurumlu zayıftan, uzun boylu esmerdi . Şivesini düzeltmeye çalışırken harfler bazen incelirdi.
O Cuma günü adını duydu cızırtılı anons ta. Bekir dayının sesi adını ünlüyordu.
İndi aşağıya merakla aldı ahizeyi eline, onu telefonla arayan olmazdı pek.
-Alo,efendim ?
Sesi tanımamıştı.
-Kimsiniz ?Ben sizi tanıyamadım.dedi.
-Kim olduğum önemli değil. Adım Mehmet .Ama sakın kapatma. Senin iyiliğin için.Şu kadarını söyleyeyim hayatın tehlikede.
-Nasıl yani, neden ?
-Görüşünce anlatacağım hepsini. Telefonla anlatılacak bir şey değil. Çok önemli bak.
-Görüşünce mi? Nasıl görüşeceğiz ki?
-Evet , seninle yüz yüze konuşmam gerek. Ciddiye alırsan senin için iyi olacak.
Neydi bu, şaka mıydı. Duraksadığını görünce telefondaki bir kere daha durumun hayat memat meselesi olduğunu tekrarladı. Fazla zamanı olmadığını ekledi.
Kararsızlığı birkaç dakika sürdü. Bu adamın şakası yoktu.Çok ciddi konuşuyordu. Sesinin tonu kendinden emin, hatta biraz küstahçaydı. Bu durumu anlamak için , adamla görüşmek zorunda olduğuna kanaat getirdi.
-Nereye geleceğim.
-Kumkapı’daki ……. Gar gazinosunun karşısındaki kafeteryanın alt katında bekleyeceğim seni, yalnız gelirsen iyi olur dedi. Kaçta gelebilirsin ?diye de ekledi.
-Saat 16.00 olabilir ,ama sizi nasıl tanıyacağım?
-Ben seni iyi tanıyorum merak etme, gelirsen hayrına olur, unutma çok önemli dedi. Telefon kapandı.
Merdivenlerden odaya çıkarken bu ne şimdi dedi.. Şaşkındı ve korkmuştu. “Ne olabilir” diye düşünüyor aklına hiçbir şey gelmiyordu.
Odaya girince Hatice ile Özden telaşlandılar. Yüzün bembeyaz ne oldu .diye sordular..
Yaptığı acayip telefon görüşmesinden söz etti. Her gün yeni bir siyasi cinayet işleniyordu. Öğrenci olayları ayyuktaydı. Gün geçmiyordu ki bir olay çıkmasın. Gerçi sivri bir kimliği yoktu. Okulda yürüyüşlere katılsa da öne çıkan biri değildi.
Hatice “gitme “ dedi.
“Gitmeliyim çok ciddi şeyler söyledi , gitmezsem yine arayacak , hakkımda öyle çok şey biliyor ki ,bir iş var bu işte ama ne , bilmiyorum en iyisi gidip ne olduğunu anlamak” dedi.
Hatice “o zaman biz de gelelim seninle ” dedi. Özden de “evet evet biz de gelelim” diye ekledi.
Ancak beraber olduğumuzu fark ettirmeyelim.
Yarım saat olay hakkında kafa yorsalar da bir sonuca ulaşamadılar.
Sonunda onun önden gidip , diğer ikisinin uzaktan onu takip etmelerine karar verdiler. Bir şey olursa kimi arayacaklarını kararlaştırdılar.
Hazırlanıp yola çıktılar, karşıya geçmek bayağı zaman aldı.
Kafeyi görünce birbirlerinden ayrıldılar. O, kapının solundaki merdivenden aşağı indi . Sesini duyduğu kişinin kim olabileceğini araştırırken köşedeki loş masadaki, deri çeketli esmer genç biri elini sallayınca ona doğru ilerledi.
-Merhaba dedi.
-Hoş geldin buyur dedi adam.
Masaya oturdu. Karşıdan iki sevgili gibi görünüyorlardı. Yaşça oldukça yakındılar. Belki erkek dört beş yaş büyüktü. Kıvırcık siyah saçlarında hiç beyaz yoktu. Kadının burnuna kesif bir koku geldi. Traş losyonunu bol bulmuş olmalı, diye düşündü önce. Sonra losyonun altındaki ten kokusunu fark etti.
Hatice ile Özden on onbeş dakika sonra geldiler, biraz uzaktaki bir masaya oturdular,.Kendilerince çaktırmadan ara sıra onların masasına göz atıyorlardı.
Gelen garsona iki çay söyleyen adam,hiç acelesi yokmuş gibi uzun uzun karıştırdı çayına attığı şekeri .Esrarengiz bakışlarla etrafı kolaçan ediyordu.Bakışları zaman zaman sertleşiyor, sanki uzaklardaki bir şeyi görmeye çalışıyor gibiydi. Haşin bakmaktan gözlerinin çevresinde kırışıklıklar oluşmuştu.
Yüzüne takılan bakışları kısa sürede başka tarafa kaysa da O na bakarken yüz cizgileri yumuşuyordu.
“Uzun süredir takip ediyorum seni “ diye başladı
-Neden ? derken gözlerini yakalamaya çalıştı iyice anlamak için.
Sanki çok olağan bir şeyden bahsediyor muş gibi, oradan çok uzaktaymışçasına “öldürecektim” dedi.
Aptallaştı , duyduğu sözü algılamaya çalıştı “öldürecektim”! Sadece sevmekten başka kimseye kötülük etmemişti. Sevmenin bedeli bazen ölüm oluyordu demek. Sersemliği geçtikten sonra ilk önce sorulması gereken oymuş gibi, “neden öldürmedin “ diye fısıldadı. Havada asılı kaldı sözü.Şöyle bir etrafı süzdü adam neden sonra ,
“Ayşe’nin yüzünden” dedi.
İlk önce otobüs beklerken gördüm seni.Her ne sebeple olduysa tam binecekken döndün arkana baktın. Bir iki saniye göz göze geldik. Gülümsüyordun. Gamzen belirginleşmişti. Senin yüzün silindi ,Ayşe bana bakıyordu. O kalın siyah kaşların altındaki ela gözlerinin içindeki menevişler yıldız yıldızdı. Tıpkı o melun gündeki gibi. Sırtını köyün dışında her zaman buluştuğumuz meşeye dayamıştı. On yedi yaşının olanca tazeliği ile oracıkta bana bakıyordu. Erken gelmişti . Karşıdan beni görünce her zamanki gibi yüzüne dökülen saçını eliyle kaldırmış gülüyordu. Birden gülüşünün donduğunu fark ettim. Davranınca bana doğrultulmuş tüfeği gördüm. Ayşe hızla fırladı önüme geçti ,silah sesi karşı tepeye varıp dönene kadar kanlar içinde kalmıştı. İçim kaskatı kesildi. O gün den sonra ısınamadım. Kendimi serseriliğe vurdum. Hapse gire çıka adam vurmanın insanın duygularını en iyi öldüren şey olduğunu anladım. Mümkünü olsa herkesi yeryüzünden kaldırma isteğim o gün bu gün hiç eksilmedi dedi. Uzun bir iç çektikten sonra “ateş olmaktır sevmek, ateş olup yanmaktır. Geriye sadece külleri kalır sevenle sevilenin” derken karşısında sevdiği kadın varmış gibi munis biri olmuştu.
Anlattıkça sanki o günleri yaşar gibiydi. Tetikte olması gerektiğini unutmuş gibi bakındı etrafına.
Amma uzattık lafı ha, duygusala bağladık.
Anlayacağın ben kiralık katilim ve seni öldürmem için tuttular beni.Her ne yapıyorsan birilerinin hoşuna gitmemiş. Ayağını denk al.
Yirmi bir yaşındayım ben daha diye düşündü. Kim böyle bir şey isteyebilir ki. Adama döndü,” hiç değilse bu kişinin hangi bölgeden olduğunu söyle” dedi.“Vazgeçmiyorsun sormaktan ” dedi adam .
Kalktılar masadan , “ha bu arada şu iki kız senin arkadaşım değil mi “dedi, ekledi “Karadeniz bölgesinden”” o kişi . Kendini kolla, herkesin bir Ayşe’si olmaz.
Arkadaşlarının yanına doğru yürüdü. İşaret etti “sorun yok” der gibi. Yanlarına varınca,
Hatice “Ayşe Allah aşkına otur da hemen anlat olan biteni meraktan öldük “Dedi.