1 Ocak 2017
İSTANBUL | 1 ocak 2017 | 17.00
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
Kaldığım binanın önünde dalgın bir şekilde bekliyordum. Taksi birazdan gelecekti. Sabaha karşı uyuya kalmıştım ve öğlene kadar uyumanın sersemliğini hala atamamıştım üzerimden. Biraz nefes almaya ihtiyacım vardı ama içime çektiğim her nefes ciğerlerime inmeden intihar ediyordu sanki. Boğuluyordum.
Gece olanlar beni derinden sarsmıştı. Uçaktan inip yere ayak bastığımda sımsıkı sarılmak istiyordum ülkeme, kollarım yetişemiyordu ve bu benim göğüs kafesimi aleve verip yakıyordu. Yine öyle hissediyordum.
Taksiye binerken zoraki bir merhaba çıktı ağzımdan. Sesim kısıktı ve uzun bir suskunluktan sonra sesime yabancılaşmıştım. Taksici güzergâhı öğrenmek için arkasına doğru kafasını hafifce çevirdi. O da suskundu.
Geçtiğimiz yollar boştu. Bütün şehir matemin siyahını giyinmişti sanki, gün gitmeye hazırlanıyordu. İçimdeki sıkıntının düğümleri çözülmek yerine daha da sıkıyordu. Sessizliğin parmaklarını boğazımda hissediyordum.
İnip biraz yürümeye başladım. Çiselemeye başlayan yağmur adımlarıma eşlik ediyordu.
Metrobüs durağına gelmiştim. Merdivenlerin başında yerde kartonların üzerinde uyuyan bir adam, üzeri toz toprak içinde küçük bir kız ve yanında yumuşatıcı reklamlarına konu olabilecek kadar sevimli bir köpek vardı. Kız yanından geçenlerden habersiz köpeğin tüylerini okşayıp onunla oyunlar oynuyordu. Yanlarına gitmeye karar verdim. Siyah deri eldivenlerimi çıkarıp köpeği sevmekte kıza eşlik etmeye başladım. Yüzüne bakıp gülümsediğimde kız önce şaşırıp sonra mahcup bir edâ ile tebessüm etmeye başladı. Kirli yüzünde elâ gözleri geceye doğan yıldızlar gibi ışıldıyordu. Anlaşılan kimse samimiyetle bakmıyordu kızın yüzüne. Yere serpilmiş paket mendilleri görünce içim daha da acımıştı. Çocuktu o, daha ufacık bir çocuk. Cebimde kalan yirmiliği cebine soktum ve ellerini tuttum. Utanıp elini çekmeye çalıştı "ellerim kirli abla..." ellerini daha da sıkı tuttum. "Sen kirli değilsin! Ellerin de kirli değil..." diye fısıldadım. O köpeği şefkatle seven minik eller nasıl kirli olabilirdi ki? Kızın köpekle oynamasındaki masumiyet şehirin bütün günahı ve keşmekeşliği içinde tek temiz kalan yer gibiydi. Ne kiri...
Bana zorla paket mendillerini vermeye çalıştı almadım. Saçlarını son kez okşayıp metrobüsün merdivenlerine doğru yol aldım.
Yolda ayakta giderken insanların yüzünü seyrediyordum. Ölüm herkesin ağzından kelimeleri çalmış gibiydi. Derin bir sessizlik hakimdi. Telefonlarına dalmış yüzlerin, pencereden küskün ışıkları seyreden yüzlerin hepsinde kırgın gölgeler huzurun üzerine çökmüştü. Şehirin aynası gibiydiler. Asırlardır yorgun, bıkkın ve alışmış. En sonunda annesinin kucağında uyuyan bir çocuğun yüzüne bıraktım bakışlarımı.
Huzurluydu.
Acaba uyuyan bir çocuğun masum yüzüne tutanabilir miydim bu akşam? Umut avına çıkmış derbeder bir ruh, bu gece eli boş mu dönecekti yoksa eve? Yoksa yüzümü çevirdiğim noktaya göre mi filiz verecekti yüreğimin çorak toprakları?
İneceğim durağa kadar uyuyan çocuğun yüzünden ayrımadım gözlerimi.
Dışarıya çıktığımda derin bir iç çektim. Ölüme boyun eğersek kollarımız asla umuda yetişemez, diye düşündüm ve bu düşünce hafif kambur sırtımı doğrultarak az daha dik yürümeme yol açtı. Matem siyahını giyinmiş sokakların arasında bir silüet gibi kayboldum...
✒T.Y.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.