- 825 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
SAHABELER VE ÇANAKKALE ŞEHİTLERİ
Yoğun olarak Peygamberimizin arkadaşları (Sahabeler) nın oluşturduğu orduların yaptığı Yermük ve Ecnadin gibi savaşlar Müslümanların, özellikle sahabelerin, ahlaki özelliklerini yansıtması bakımından çok güzel örnekleri içermektedir.
Bunlardan bir tanesi kısaca şöyledir:
Hazreti Ebu Bekir (R.A) döneminde Bizans’ın muazzam ordusuyla yapılan Yermük savaşı, Müslümanların büyük zaferiyle sonuçlanmıştı.
Zafer kazanılmıştı ama, sahabelerden bir çoğu şehid olmuş veya yaralanmıştı.
Bunlardan; Haris Bin Hişam, Ayyaş Bin Ebi Rabia ve İkrime Bin Ebi Cehil ağır yaralı olarak yan yana yatıyorlardı.
Haris içmek için su istedi. Su getirildiğinde, İkrime O’na doğru baktı.
Haris :
-Suyu İkrime’ye verin!
Dedi.
Suyu İkrime’ye yaklaştırdıklarında, bu defa Ayyaş O’na doğru baktı.
İkrime:
-Suyu Ayyaş’a verin!
Dedi.
Ayyaş’ın yanına geldiklerinde, O’nun canını teslim edip şehid olduğunu gördüler... Tekrar diğerlerine döndüklerinde onların da şehid olduğunu gördüler... Çok susadıkları halde arkadaşlarını nefislerine tercih ettiklerinden hiç biri su içememişti.
Yermük savaşının tarihi Miladi 635 yılına tesadüf etmektedir.
Bu tarihin üzerine 1280 yıl ilave ederseniz Miladi 1915 yılına gelmiş olursunuz. Yani Osmanlı’nın dünyaya veda ederken kazandığı Çanakkale Zaferi’nin yapıldığı yıla.
Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy, bu zaferi en güzel mısralarıyla anlatmıştır.
Çanakkale Şehitlerine isimli ünlü eserinin ilk mısraları şöyledir:
Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya,
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Şu mısralarla da son bulmaktadır:
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana aguşunu açmış duruyor Peygamber!..
TARTIŞILAN BİR BEYİT
Çanakkale zaferini gerçekçi, akıcı ve vurucu bir dille anlatan “Çanakkale Şehitlerine” şiirinin içinde bulunan bir beyit hep tartışılmıştır:
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid’i...
Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
“Bedrin aslanları, yani Sahabeler’le Çanakkale’de savaşanları aynı değerde görmek ve göstermek doğru mudur?
Onlar sahabedir. Çanakkale’de şehit düşenlerin derecesi onlarla bir olamaz. Akif burada hatalıdır.”
Böyle diyenler ne derece haklıdır?
Şimdi burada Çanakkale Savaşlarında geçen bir olayı nakledeceğim. Akif’in bu meşhur tespitinin, hatalı mı isabetli mi olduğunun yorumunu da, okuyucularıma bırakmak istiyorum:
Aubrey Herbert bir İngiliz subayıdır. Çanakkale savaşlarında cephede görevlidir. Daha önce İstanbul’da İngiliz Büyükelçiliği’nde yıllarca asker olarak görev yapmış olduğundan, Türkçe’yi ana dili gibi konuşabilmektedir.
Bunun için İngilizler O’nu, tercüman olarak istihdam etmektedirler.
Herbert, Çanakkale anılarını bir araya toplamış kitap olarak yayımlamıştır. Sonraki yıllarda bu kitap Türkçeye “Devler Ülkesinde Devler Savaşı Çanakkale” ismiyle çevrilmiş ve yayımlanmıştır.
Tarih 8 Ağustos 1915 tir. Düşman yaklaşık 7 aydır denizden ve karadan defalarca hücuma geçtiği halde, bir türlü Çanakkale’yi aşıp İstanbul’a ulaşamamıştır.
Bunu başarabilmek için hücum üzerine hücum tazelemekte, en modern silah ve teçhizatı kullanmakta, adeta siperlerimize ölüm yağdırmaktadır.
6 Ağustos’ta yeni bir kolordu getirerek karaya çıkarmışlar 2 gündür bütün cephelerde şiddetli bir hücuma geçmişlerdir. Bu onların son denemesidir ve kendi açılarından başarmak zorundadırlar.
Seddülbahir’de, Arıburnu’nda ve Anafartalar’da çok kanlı çarpışmalar yaşanmaktadır. Kan sel gibi akmakta, cehennemi bombardıman yeri göğü titretmektedir. Bombaların patlamasıyla tepeler düzlenmekte, dereler yatak değiştirecek kadar oyulmaktadır. Ortada yatan yaralılar ve cesetler defalarca bombardımana tabi tutulmakta, binlerce genç ölüm şerbetini içmektedir.
Üstelik Ramazan ayı dolayısıyla Osmanlı Ordusu’nun askerlerinin bir çoğu oruçludur.
AUBREY HERBERT ANLATIYOR
“-Kabatepe’de görev yapıyordum. Görevim cepheler arasında ölü ve yaralıların durumlarını yerinde incelemek ve gerekli tedbirlerin alınmasını sağlamaktı. Bu arada yaralılardan ve esirlerden istihbarat elde etmek görevimi de yapmaya çalışıyordum. Siperler arasında dolaşırken çam ağaçları vardı. Onların altına gittim. Sıcak dayanılacak gibi değildi. Bombardımansa göz açtırmıyordu.
Yaralı iki Türk askerine rastladım. Ağır yaralıydılar ve inliyorlardı. Hele birinin durumu ağırdı. Bilincini yitirmişti Can vermek üzereydi.
Mataramı çıkarıp su vermek istedim.
Arkadaşına döndü baktı:
-O’nun durumu böyle ağırken, bu suyu içmek bana yakışmaz!..
Dercesine su içmeyi reddetti…”
Akif’in tartışılan mısralarını hatırlayalım:
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid’i,
Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
…Ve yorumu okuyucularıma bırakıyorum.
Peygamber Efendimize selat ve selam olsun.
Cümle Sahabelere ve şehitlere Allah’ım rahmet eylesin!..
Ekrem ŞAMA
(Başlar Ve Kılıçlar kitabımdan)