- 610 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
445 - MESAFE
Onur BİLGE
Ben aşk şiiri yazıyorum. Virane’de yaşananlar başta olmak üzere yaşadığım, gördüğüm duyduğum olayları, duygu ve düşüncelerimi… En çok aşkı yazıyorum. Her türlüsünü… Allah aşkını da yazıyorum, hissedebildiğim ve anlayabildiğim kadarıyla.
Aşk, büyülü bir sözcük… Frekansı çok yüksek… Yazdıklarımı arkadaş topluluklarında okuduğumda kişiler etkilenip farklı duygular içine girebiliyorlar. O nedenle onlarla mesafeli olmam gerekiyor.
Niyetleri ne kadar iyi olursa olsun bir süre sonra şiirlerimi ya da denemelerimi kendileri için yazdığımı sanmaya başlıyorlar.
Bahsettiğim kişiler sevgi açı, aşk muhtacı… İnsanların çoğunda aynı açlık var, sevgiden ve aşktan yana. Tüm dertleri sevilmek… Bundan doğal ne olabilir! Kötü niyetli değiller. Fırsatçı da değiller. Sevilmemişler veya sevildiklerini hissedememişler. Sevmeyi bilen bir yürek gördükleri zaman onun tarafından sevilmek beklentisi içine giriyorlar.
Sadece sevgi istiyorlar, fazlasını değil. İlgi bekliyorlar ve zannediyorlar ki onları sevse sevse Semiray gibi koca yürekli bir kız sevebilir.
Daha çok aramıza yeni katılanlarla başım dertte… Arkadaş olduğumuz yetmiyormuş gibi özelleşme arzusu taşıyorlar. Biz edebiyata meraklı bir grubuz. Grup başı meraklı bir kere… Yani dede… Şiir, hayatımızın tadı tuzu… Sonra dini konulara merakımız var. Dinimizi öğrenmeye çalışıyoruz. Araştırıyor, tartışıyor, bilinçlenmeye çalışıyoruz.
Her konuda konuşur, tartışırız. Her meseleyi masaya yatırırız. Olaylar hakkında çeşitli yorumlar yaparız. Birlikte ders çalışır, oyun oynar, güler eğleniriz. Çoğu zaman grup halinde gezer tozarız. Fakat mümkün mertebe öyle aşk meşk olaylarına girmeyiz. Yani flörtten falan hoşlanmayız. Aramızda birbirlerine ilgi duyanlar da var ama mesafeliler. Ciddi düşünenler için engel yok. Onlar zaten kâğıtlarını açık oynarlar. Ya sözlüdür ya nişanlıdırlar. Ailelerinden habersiz, gizli işler çevirmezler. Ebeveynlerinden gizleseler, bizden gizleyemezler. Zaten Define, sürekli uyarılarla, hüsranla neticelenebilecek ilişkileri başlamadan bitirir. Sevgiden ilgiden, aşktan yanadır ama ahlaksızlıktan asla! İnsanların ne şekilde olursa olsun birbirlerine zarar vermelerine, hele hele kullanmalarına asla izin vermez! İstihbaratı kuvvetlidir. Zarar verme olasılığı olan kişileri Virane’den uzaklaştırır.
Bir şairin, bir yazarın bir eserini okuduğumda, eğer onu beğenmişsem, büyük bir istekle, yazdıklarının hepsini okumak isterim. Kitaplarını arar, sorar, yoksa getirttirir, bu zevkimi tatmin yoluna giderim. Onu, yazdıklarıyla tanımayı yeğlerim. Yüzü güzü, boyu posu beni alakadar etmez. Ruh hali, duygu ve düşünceleri ilgilendirir. Kısacası, yazdıkları… Yüzünü görmem şart değil… Bir ben değil, galiba çoğumuz öyleydik ve onları yeteri kadar tanımıyorduk ki resimleri pullara bastırıldı. Çok küçüktüm. Pul koleksiyonu yapıyordum. Onlara da bir sayfa ayırmıştım.
O zamanlar resim basmak kolay değildi. Fotoğrafların önce klişeleri çıkarılıyor, sonra baskıya girebiliyordu. O nedenle çok az şair ve yazarın kitaplarında fotoğrafları oluyordu. Onların bir kısmı karakalemle çizilmişti veya öyleymiş gibiydi. Merak etseydim, bir yerlerden arar bulurdum. Aslında hayal etmek daha güzeldi. Gerçeğiyle karşılaşıldığında hayale yer kalmıyordu.
Her insan bir romandır. Kendisini sayfa sayfa okutur. Ben özetini duymak istemiyorum. Sonunun söylenmesini de… Merakla kendim okunmak istiyorum, zaman içinde… Şöyle önsözünden başlayarak, satır satır, sindire sindire… Kimsenin özeli bana lazım değil. Onun için özel sorulardan da kaçınıyorum.
Aslında çok meraklı bir kişiliğim var ama insanların sırlarına yönelik değil… İlgi alanım farklı… Bazı arkadaşların ilgi alanı görsellik… Kabukta kalakalmışlar. Öze varamıyorlar. Onun için işe yaramıyorlar. Varlıklarından rahatsız oluyorum. Yokluklarına katlanamadıklarım da var. O zaman onlar gerçekten rahatsızlık yaratan kişiliklere sahipler.
İnsan ruhu sevgiye aç… Aşkı sevgiyi yazan birisini görünce yazılanları kendilerine mal etmeye kalkıyorlar. Oysa ben onları, onlar için yazmadım. Hatta çoğunu onlarla tanışmadan çok önce yazmıştım.
Onlar İlhan’ı bilmiyorlar. Dede dahi bilmiyor. Kimse bilmiyor. O, bu yönüyle de sadece bana ait. Onu bir ben biliyorum! Bir ben seviyorum. O, benim sırrım. O benim en güzel, en değerli, en romantik sırrım.
İnsan annesine alışmış vaktinde. Hayat boyu öncelikle ana arıyor. Ana kucağı… Yani katkısız bir sevgi… Sanki sadece saçının okşanmasını, “Aferin!” falan denmesini… Cinsellik ondan sonra geliyor. Fakat belki tam olarak bilmiyorlar en çok neye aç olduklarını. Belki onun için yüzde, gözde, sözde kalıyorlar.
İnsanlar, o en saf, en temiz, karşılıksız ana sevgisini hayatları boyunca arıyor, asla bulamıyor, onun için çok kıvranıyorlar. Her sevgiye menfaat karışıyor, ona hiç…
Eşleri onları menfaatleri için seviyor ya da seviyor görünüyor, içten içe kemiriyor, eksiltip bitiriyor. Teşhisim böyle… Çok düşündüm çok hissetmeye, anlamaya çalıştım ve bu sonuca vardım.
İnsanla hayvan arasında sevgi konusunda hiç fark yok. Bir kedinin başını okşasan peşine takılır, kolay kolay ondan kurtulamazsın! Köpek için, diğer pek çok hayvan için, yılan için bile aynı... Hatta bir aslan bir kaplan için… Sevilme ihtiyacı yalnız insanlara mahsus değil. Belki bitkiler, yani ağaçlar da çiçekler de aynı ihtiyaç içindedirler. Kim bilir, belki ayaklarımızın altında ezdiğimiz otlar bile…
Her canlı sevgi peşinde... Çünkü yeryüzünde her şey bol bol var veya alınıp satılabilmekte… Sadece sevgi kıt! Alınamaz satılamaz. Cebren ele geçirilemez. Bir şekilde mallanılamaz. Çalınamaz. Gasp edilemez!
İşte İlhan’la benim aramdaki de o! Ben ona bir biçimde ilgi ve sevgi iletmişim, ya da o öyle yapmış ki aramızda bir duygu akışı başlamış. Biz, birbirine tamamen yabancı iki kişi olduğumuz, birbirimiz hakkında hemen hemen hiçbir şey bilmediğimiz halde duygusal anlamda bir bütün olmuşuz. En çok sevilenlerin önüne geçivermişiz.
Aramıza yeni katılan ve henüz Virane ruhunu idrak edememiş olan bazı arkadaşlar, çekirdek grubumuzda dahi itinayla korumaya çalıştığımız mesafeyi umursamaz tavırlar sergiliyorlar. Fazlaca yakınlık hissediyorlar ve artan bir şekilde yakınlık talep etmeye kalkıyorlar. Bir takım beklentiler içine giriyorlar. Yani kendi kendilerine gelin güvey oluyorlar.
Belki başkaları için bunlar çok doğal ama ben de kendi sınırlarını muhafaza etmek zorunda olan bir ülkeyim. Amerika, Rusya ve hatta Yunanistan’la bile siyasi ilişkiler kurarım ama topraklarımı çiğnetmem! Bunun için gereken tedbiri titizlikle alırım.
Okumak isteyen buradan başlasın benim kitabımı okumaya… Değersiz veya vasat bir kitap değil ellerindeki. Kaplasınlar, yüksek bir rafa koysunlar, ya da başucu kitabı yapsınlar ama iyi korusunlar, kaybetmesinler!
Yine de tercih onların! Benimkisi tavsiye... Çünkü ben kendimi biliyorum. Kolay bulunan biri değilim. Ruhumu ve kendimi çok seviyorum. Allah’ı ve yarattıklarını çok seviyorum. Bu benim mutlu olmama yetiyor. Ömrümü uzatacağından da eminim. Allah’ın kullarında, Zatından bir şeyler var. Onun için O’nunla beraber onları da, bana yanlış yapıncaya kadar çok seviyorum.
Ben de bir romanım. Harflerden ibaretim. Onlar da öyle… Herkes öyle… Bir romanın şekli şemaili, yaşı başı önemli değildir. Ne zaman, nerede, hangi matbaa tarafından ve kaç adet basıldığı da çok önemli değildir. Önemli olan, içindekilerdir.
Ben onları tanımıyorum ama farklı bir biçimde, bana yetecek kadar biliyorum. Ruhsal durumları hakkında da bilgim yok ama hangi ruh hali içinde olduklarını kuvvetle hissediyorum. Bunları bilmem için söylemeleri gerekmez ki! Kendilerini uzun uzun anlatsalar bile doğruyu söyleyecekleri ne malum! Hal hareket, tutum ve davranışları, jestleri mimikleri, konulara yaklaşımları, uzun uzun anlatıyor bana. Satır satır okutuyor, birer birer anlatıyorlar kendilerini. Onları, onlardan öğreniyorum. Hatta aileleri hakkında bile bilgi ediniyorum sayelerinde. Çocuk, ailenin aynasıdır. Kuş, yuvada gördüğünü işler.
Yanlış yapmadılar. Yapmayacaklarından eminim. Öyle bir kuşkum olsaydı, çaresine bakma yoluna giderdim. Sadece varlıklarından rahatsızlık duyuyorum. Tamamen dışlamaya hakkım yok. Çok sevdiğim Sahibim, onların da Sahibi… Köpeğin hatırı olmasa da, sahibinin hatırı var!
Henüz kötü bir şey de yapmadılar ama ruhsal sınırlarıma ordu yığıyorlar. Taarruz hazırlığı yapıyorlar. Ben sevgiyi aşkı iyi biliyorum. Sevgiyi de sevgisizliği de... İnsan hayatında ne kadar önemli olduğunu da pek çoklarından daha iyi biliyorum. Sevgi, en büyük ve tatmini en zor olan ihtiyaçtır.
Aşk kadar güçlü ve yoğun olmasa da ondan dayanıklıdır. Raf ömrü çok daha uzundur.
Aşk, anlatılmaz bir duygudur. Onu computer bile bilmez. O bir makinedir. Duygusuzdur. Hissedemez. Hissetmediği için de bilemez! Belki hissedenler tarafından, ancak bir nebze dile getirilebilir.
Hissedildiğinde hayat değişir, yaşama zevki başlar, vardıysa artar. Renkler değişir. Şarkılar anlam kazanır. Her şey çok güzel anlamlar yüklenir. Acılarını bile sevmeye başlarsın. Çirkinlikleri, zorlukları bile… Olumsuzluklara aldırmaz olursun. Hiçbir şeye kızamazsın. Sadece ilgisizliğe katlanamazsın. İlgi ve sevgi ana memesindeki süt gibi olmak zorundadır. Her an hazırda, steril, ılık ve harika bir bileşim halinde… Ne az, ne çok, gerektiği kadar… Bebek ona ne kadar muhtaçsa, insan da onlara o kadar muhtaç! Yokluğu dayanılır gibi değil!
Sütten kesilen bebek, kaşıkla, biberonla da beslenebilir, emzikle de avutulabilir ama onlarda o tensel yakınlık, o ana sıcaklığı yoktur. O sadece sütü değil, o sevgiyi, yakınlığı arar. Bedensel gereksinimi öyle ya da böyle karşılansa da ruhen aç kalır.
Niyet ne olursa olsun, ne kadar ilgi ve sevgi eksikliği içinde olunursa olunsun, karşı cinsten arkadaşlar arasında bir mesafe olmalı ve bu asla aşılmamalıdır. İlginin de sevginin de bir sınırı vardır. Bu sınır hiçbir şekilde ihlal edilemez.
Azı yarar, yokluğu da çokluğu da zarardır. Güneşe ne kadar muhtaçsak sevgiye ve ilgiye de o kadar muhtacız ama onunla bile aramızda belli bir mesafe vardır. Biraz uzaklaşsak donarız, biraz yakınlaşsak yanarız.
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ – 445