- 439 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Ne Güzel Hayat Okulunda Öğrenci Olmak
Kızdığım zamanlarda mı yoksa sakin olduğum zamanlarda mı daha iyi yazıyorum henüz ayırdına varamadım. Şimdi de kızdığım bir zaman. Ders yapmayan ya da yapmakta zorlanan diyelim, kızıma kızdım ve asaplarımı relaks durumuna getirmek için, aldım kalemi elime yazıyorum. Ne yapalım biz de böyle rahatlıyoruz işte...
Ne yazılabilir böyle durumlarda, herkes her şeyi biliyor, hani demiş ya eski yunan filozoflarından biri’Hiç bir şeyi bilmediğimi bildiğim için diğer insanlardan daha akıllıyım’diye. Biz de mi bu yaşlarda herşeyi biliyorduk da sonradan mı unuttuk? Şimdilerde ne unuttuğumuzuda unuttuk...
Baktım oğlumun çalışma masasında öyle duruyor beş litrelik su bidonu, tepesi delinmiş ve içine bir kamış sokulmuş oğlumcum tarafından. Sinirlendim ya bir kere hızlı hızlı yazıyorum, bu sefer de elim yoruluyor. Raflara dizilmiş kitaplar, üstte Ana Britannica, yirmi yıl öncesinde gazetelerin verdiği kırmızı renkli Temel Britannica, altında sayılarını bir türlü tamamlayamadığım İslam Ansiklopedisi...Aslına bakarsanız şimdilerde hiç birine ihtiyaç kalmadı, İnternet çıkınca. Yaşasın diyorum kendi kendime, yaşasın ağaçlar kağıt olmaktan yavaş yavaş kurtuluyor, en azından ağaç kesimi azalacak. Geçenlerde basından takip ettiğim kadarı ile Çinliler’de Fil pisliğinden kağıt üretmişler. Demek ki daha değişik alternatiflerde istenirse zamanla bulunabilir. Hadi hayırlısı...
Kış günü oda da beni rahatsız eden karasinek de yok sivrisinek de. Ne kadar şanssızım. Halbuki Walt Disney ne kadar şanslıydı, o kaldığı oda da bir fındık faresinden, dünya çapında ünlü bir çizgi filim karakteri Miki Maus’u yaratmıştı. Sinek görsem ne görmesem ne, biz de resim kabiliyeti yok ki zaten, ancak hikayesini yazarız sineklerin resmetmeden...
Oğlanın çöp kutusu kağıtlarla dolmuş, vay kerata, boşaltsana arada çöp kutusunu. Üniversiteli oldu bu sene ama, düzeni tertibi de öğrenmesi lazım keratanın. Yaş otuzbeş yolun yarısı demiş ya şair, biz elliyi geçtik dostum, ne yarı ne de bir şey kaldı...Saçlarda yoksa da beyazlar fazla, sakallara biraz düşmüş gibi görünüyor. Her gün tıraş olmasam onlar da belli olacak. Şükür ki otobüs de, metro da çocuklar’Buyur amca otur’demiyorlar daha. Hele bir desinler de göreyim, alırım boylarının ölçüsünü hemen, cevap da hazır cebimde’Amca senin babandır’. Bakir espriler bulmam lazım, yeni hikayeler yazmalı henüz namluya sürülmemiş. Televizyonlarda seyredilecek fazla bir şey olmadığı için, biz de mecburen yazıyoruz, biraz da can sıkıntısı, biraz rahatlama içgüdüsü. Yarına bir sürü ödeme var, dert üstüne dert. Ödemiş’de oturuyor olsaydık hiç bunlara gerek yoktu, biraz saçma bir espri olsa da beni seviyorsunuz değil mi? Birçoğunuz ile yüreğimiz, fikirlerimiz örtüşüyor, paylaşımlarımız var mesajlaşıyoruz...
Her nesil bir önceki nesili santim santim, metre metre geride bırakıyor. Ben babamı geçerim, çocuklarım beni... Bizim gençliğimizde ne bilgisayar vardı, ne cep telefonu, ne de arabalarda ABS fren sistemi ya da AİRBAG. Biz kahvelerde bilardo oynar, paraları bayılırdık. Benim çocuklarım bilardoyu da, tavlayı da, satrancı da İnternet de oynuyor. Dahası altmışaltı, okey; hem de hiç tanımadığı adamlarla...
Bizim torunlarda ileride şöyle konuşacak herhalde’Ya Berke sen geçen gün ellialtı salisede bağlanmışsın İnternet’e, ne kadar yavaş, benimkisine otuzbeş salisede bağlanılıyor’ ya da şöyle’Okula geçerken helikopterinle beni de alsana, benimki tamircide de arızası vardı’...
Hani Şair demiş ya...
’Anlamak yok çocuğum, anlar gibi olmak var
Akıl için son tavır saçlarını yolmak var...’
N.Fazıl Kısakürek
Biz de hem hayatı, hem çevremizi, hem insanları anlamaya, bildiklerimizide kendi çapımızda aktarmaya çalışıyoruz. Bilmediklerimizin bildiklerimizden kat kat fazla olduğunu da biliyoruz. Ne güzel ömrünün sonuna kadar birşeyler öğrenmek, hayat okulunda öğrenci olmak...