Bir ‘’Doğum Günü’’ Şarkısı
Sabah çalan saatin sesiyle uyanıyorum. Kim bu dengesiz diye söylenirken telefonun saatinin çaldığını, saatin yediyi geçtiğini ve hala uykumun olduğunu fark ediyorum. Hala uykum var; çok uyuyup, az yaşamak benimkisi. Hatta hiç yaşamamak istiyordum. Yâda böyle yaşamamak istiyordum. Kalkıyordum yataktan, kalkıp dershaneye gitmek zorundaydım çünkü. Ağır ve yorgun adımlarla banyoya doğru ilerliyordum. Yüzümü yıkayıp çıkıyordum.
Bugün onsuz kaçıncı gün diye düşünürken, dün gece çeteleyi karalamadıgımı fark ediyor ve odama gidiyordum. Bu gün bir çizgi daha atıyordum ömrümün bir gününe daha. Bir gün daha onsuz geçecekti. Bugün yine umutlar kuracaktım onunla. Onunla yürüyecektim bu sokaklarda. Ve bir gün daha bitecekti bu hayallerle. Telefondan saate bakıyorum ve tarih ilişiyor gözüme.
Bu gün 23 Ocak. 23 Ocak sensizliğin kaçıncı yaşı bu? 23 Ocak tarihli günler pek de diğerleri gibi değil. Bugün farklı, bugün özel, bugün yeni bir yaşın, bugün biraz da onun varoluşunun içimde yarattığı yokluğun ve büyük bir boşluğun her güne göre biraz daha ağır bastığı bir gün.
Bugün onun doğum günü. Neredeyse kaçıracağım otobüsü diye alelacele giyinip çıktım sokağa. Otobüse binip her zaman oturduğum en arka sol köşeye geçiyordum. Yorgunluğum ve bıkkınlığımla kafamı cama dayıyordum. Hafiften yağan yağmura takılıyordu gözlerim. Camdan aşağı birikerek akışını izliyordum. Onu tanığım günden başlayarak her olan şey aklıma geliyordu. Beynimi dolduruyordu hayali. Ardın sıra geliyordu. Gözümden akan yaşla birden bitiveriyordu. Bugünün hiç bitmeyeceğini düşünüyordum. Saatler günler gibi geçecekti. Ve bugünde yaşamış olmak için yaşayacaktım onsuz yaşadığım her gün gibi. Keşke o da yanımda olsaydı. Ama hep keşkeler ile yaşayacaktım.
Otobüsten iniyor ve dershaneye doğru yürüyordum. Belki şu sokakta karşıma çıkar diye o sokağa girmek geliyordu içimden. Her zaman ki gibi boşuna umutlandığımı düşünüyordum. Sınıfa girdiğimde herkesin çoktan gelmiş olduğunu görüyordum. Bende geçip sırama oturuyordum. Bir kaç günaydınlaşmadan sonra hoca geliyor, ders başlıyordu. Hocanın anlattıklarından çok, aklımdan o geçiyordu. Zaten aklım hiç derslerde olmadı ki. Üç yıldır üniversiteyi kazanırdım zaten aklım derslerde olsaydı.
Acaba ne söylesem ona? Hep bu tarihte kendime bu soruyu soruyordum kendime. Arasam açar mı? Ama açmayacak ki, tıpkı bundan öncekiler gibi. Dinlemez ki beni zaten. Ne söylesem? Güzel bir şiir işe yaramaz mı acaba? Derdimi anlatsam ona. Ne o dinler, nede ben anlatabilirim. Dershane çıkışı her zaman olduğu gibi eve gidiyordum. İyice akşam oluyordu eve gidene kadar. Çaresiz ve umutsuz oturmaktan ve onu düşünmekten başka hiç bir şey gelmiyordu içimden. Şimdi ne yapıyordur? Kimler vardır yanında? Mutludur değil mi? Mutludur elbette. Mutlu olması lazım, çünkü hayat onun. Ve mutlu olmayı hak ediyor. Belki sevdiğiyle yeni yaşını kutluyordur kim bilir. Yirminci yaşını bitiriyor. Şimdi ne kadar değişmiştir her geçen yılla birlikte. On yedi yaşındaki halini hatırlıyordum. O haliyle seviyordum onu tüm değişime karşı. O hep on yedi yaşında kalıyordu içimde.
Onsuz hayatın ilerlemeyeceğini düşünüyordum. Onsuz asla mutlu olamayacaktım. Onsuz mutlu olsam da onun mutluluğu bana yeter. Şarkılar eşlik ediyordu gözlerime. Doğum günün bugün diyordu bir ‘’Doğum Günü’’ şarkısı. Saatte epeyce ilerlemiş. Birazdan yeni bir gün başlayacaktı. Son sigaramı da yakıp çeteleye bir çizgi daha çekecektim. O yepyeni bir güne, yepyeni umutlarla uyanacaktı. Bende pişmanlıklarla dolu hayatıma bıkmış, yorulmuş ve lanetlenmiş gibi devam edecektim. Son dumanını da çekip sigaramın ‘’Doğum günün kutlu olsun. Mutlu ol senelerce.’’diyordum. Sonsuz güzellikler ve mutluluklar diliyordum bütün yıldızlardan ona…