- 1479 Okunma
- 2 Yorum
- 2 Beğeni
SEVGİLİYE MEKTUP (5)
’Günaydın canımın içi.’
Mektubuma bu cümleyle başladım ama, sanki ölmüşüm de, derhal kırmızı alarm verilip, tüm hastane heyeti seferber olmuş, kadavramı incelemekle meşguller gibi ilk kez itici geldi. Canımdan şu vakit kaç canlar koptu. ’Bir tanem’ desem, sana haksızlık olacak. ’Kar tanem ’ desem, bu da çok uyduruk bir kelime. Neyse, ben şu iltifat miltifat faslını geçeyim de, militan vasıflarımdan söz edeyim. Yok, en iyisi hiç bir şey etmeyeyim, malum ortalık kötü, edebiyattan, sanattan anlamayan bazı insanlar hazır ohal mohal varken, sana yazdığım bu mektubu okudukları vakit, fesatlıklarından içeriye falan attırmasınlar. Ya da attırsınlar. Güzel fikir bu. İçeri düşünce ne yaparım? Bol bol şiir yazarım. Sana geniş geniş zaman ayırırım. Başka işim mi var? 7/24 bu kalem emrinize amade efendim. Başka arzunuz? Sormamıştın, doğru.
Bir tek sen gülümse yeter. Tebessüm dedim de, televizyon siyah beyazdı o vakitler. Hatunu, daha doğrusu dişlerini ilk kez diş macunu reklamında görmüştüm, fena değildi dişleri. Ama içten gülümsemiyordu, ticari olduğu için reklam, bana da inandırıcı gelmemişti. Başka nerede gördüm, dur bir hatırlayayım? Hatırladım... Söylesem mi ki? Hiç görmedim ki senden önce başka birinde. Bu laf da devlet sırrı gibi oldu. Yıllanmış, tozlanmış dosyaların devlet arşivine atılıp,on yıllar sonra ortaya çıkarılması gibi. Öyle, öyle. Gülüşlerin zaten doğuştan varmış. Hatta ananın karnında başlamışsın gülmeye. Ultrasyon cihazı o vakitlerde icat edilmiş miydi, bilmiyorum ama, yaygın değildi ülkemizde. Düşünsene ya, tebessümünü ilk gören doktor bile ne kadar çok şanslı. Muhtemelen seni bir kadın ebe falan doğurtmuştur, o da hemcinsin, anlamaz ki romantizmden. Neyse konu bayağı karıştı.
Mesela caddeye çıkıyorum, bir yığın insan kalabalığı. Üzerime üzerime geliyorlar. Tebessümünü arıyorum onlarda. Hani en azından birinde bulursam, teselli olur da günüm güzel geçer. Yok, yok, yok... Ya bir kısmı rol yapıyor, ya da gülmeyi bilmiyor. Bir kısmı da güzel, tatlı gülüyor da, ağızlarında diş kalmamış. Neyse, fazla derine inmeden, göl kıyısına gidip oturayım diyorum. Tebessümlerin en güzel de göle yansıyor. Görüşürüz. Adını falan yazamam şu vakit. Deşifre edip, seni reklam etmek bana yakışmaz. ’ Sen nasıl bir adamsın ya?? ’ dediğini duyar gibiyim.Sevgilerde de asalet olur. Her adam sever ama, adam gibi sevmeler has adamlara mahsustur.. Yok, yok, konunun içinde ben yokum, sen varken lafı mı olur şekerim.
Haaa, şey diyecektim. Şu Kafka var ya? Milena’ya filan mektuplar yazmış.. Milliyetini unuttum, çok da önemi yok. Sevginin, aşkın milliyeti, dini, imanı mı olur? Şey diyecektim, adını bir gün koyarsam, sana söz, sana yemin, mektuplarım Milas’a da, Milano’ya da ulaşacak. Tebessümün her yere ulaşır senin. Hadi, ben kaçtım, Allah’a emanet ol. :)
Vecdi Murat SOYDAN
-Kalbimden Dökülen Satırlar-
19/10/2016,Isparta.
Not : 1-’ Kalbimdem Dökülen Satırlar ’ hayali bir sevgiliye yazılmıştır. Şimdi adımı çapkına falan çıkarmayın, edebiyat yapıyoruz burada. İleride kitap olarak basılacağına eminim. Desem de inanmayın. Nerede görülmüş , Murat’ın duygularını sattığı? :)
Not : 2- ’ Canımın içi ’ kelimesini kullanmak en çok da değerli büyüğüm, usta şair Cevat Çeştepe ağabeyime yakışıyor. Hatta bu kelime kendisiyle o kadar özdeşleşti ki; ne vakit Cevat ağabeyin şiirine rast gelsem, hemen orada ’ canımın içi’ ni ararım.Yıllardır şiirlerinde bu kelimeyi kullanır. Herkese yakışmaz, sırıtır çünkü. Şiirlerini lütfen okuyunuz Cevat Çeştepe ustamın. Çok beğeneceksiniz.. Ben, ’ canımın içi’ kelimesini ilk kez ama ilk kez, hatta hiç bir insandan duymamışken, Ferdi Tayfur’un ’ Canımın İçi’ isimli şarkısında duymuştum.. O kadar içten söylüyor ki, dikkat edin bakın ’ canımın içi’ derken, içinden bir can çıkıyor sanki.