SUÇ VE CEZA
SUÇ VE CEZA
Sabahtan yağan yağmur kesilmiş. oturma odasının açık penceresinden mis gibi toprak kokusu yayılıyordu. oturduğu yerden doğrulup açık pencereye bakıyor tekrar siyah beyaz televizyonu izlemeye dalıyordu. arada bir yeleğinin cebinden baba yadigarı köstekli saatini çıkarıyor bakıyor özenle cebine koyuyordu.
-Nere de kaldılar.
Diye söyleniyor tekrar pencereye bakıyordu.
Bir hayli zaman geçmiş Televizyon kapanmış ekranda TV logosu ile rahatsız eden tiz bir ses odayı dolduruyordu.
-Kapat oğlum dedi.
Pencereye yansıyan araba farını görünce
-Hele şükür geldiler
-Baba beni de götürürmüsün... dedi oğlu
-hayır senin ne işin var. yat uyu dayanamazsın ,hem tehlikeli.
annesi
-koca lise talebesi, çocuk değil ya… Demesi oğlanı cesaretlendirmişti
Gece saat bir olmuştu. Minibüs ün arka koltuğunda oturan baba oğul arada bir sohbete katılıyor. oğlu cama elini yaslayıp ay işiğının aydınlattığı yol kenarında ki bodur ağaçları ve arada bir görünen kayaları, yıldızları izlemeye çalışıyordu…
-Bak oğlum .dedi emekli posta müdürü…
-biz şu an bir suç işliyoruz. Bu gece olup bitenleri sakın arkadaşlarına anlatma, baban da biz de yanarız.
Evet yapılan bir suçtu yapılan kazı kaçaktı cezası da büyüktü…
-Rahmi amca neden izin almıyorsunuz madem ki suç. dedi oğlan…
- şey.
o bilmiş tavrıyla Rahmi…
-vallahi işlemler çok uzuyor hem de az veriyorlarmış. dedi …
uzun bir yolculuktan sonra minibüs ana yoldan ayrılıp söğüt ağaçlarının yoğun olduğu yere doğru gitmeye başladı ay ışığının etkisiyle oluşan yansımalar durdukları yerin bir dere olduğunu gösteriyordu…
-Tamam burası müsait. dedi Kamyon Ahmet …
Minibüsten indiler ön kapı açıldı beyaz sakallı tahminen yetmiş beşin üzerinde biri indi. Rahmi’nin kardeşi Osman derenin kenarından topladığı kaz yumurtası büyüklüğünde ki taşları göstererek.
-hocam bu taşlar olur mu?
-tamam tamam. dedi ak sakallı…
üçer beşer toplanan taşlarla ellerde kürek ve kazma ile dik bir yamaça yürünmeye başlandı üzeri düz tepenin ortasında durdular… hoca çıkartmış olduğu kopya kaleminin ucunu ıslatarak taşları yazmaya başladı…Kamyon Ahmet sağ ayağı ile yere vurmaya başladı yerden gelen ‘’güm güm ‘’sesine kulak kesildi ve burası dendi…Yazılan taşlar özenle dört beş metre çapında daire olarak yerleştirildi…yarım metre dairenin içine geçmek için boşluk bırakıldı…iki metreye yakın çaplı kuyu bir metre derinliğinde eşilmişti herkeste bir heyecan başlamış kazma toprağa değdikçe gelen ‘’güm ‘’sesi daha yakından gelir gibi yankılanıyordu…Daire içinde konuşmak yasak olduğu için Osman telaşlı işaretle bir şeyler anlatmaya çalışıyordu…
Rahmi
-Arkadaşlar bu görülen mermerin kenarından yarım metre girelim her şey ortaya çıkacaktır…
Tatlı bir heyecan başlamış kazma ve kürek daha farklı çalışıyordu…
Tan ağarmaya başlamış etraftakiler belirmeye başlamıştı… Gece boyu süren çalışmanın semeresi birazdan görülecek ve yorgunlukları dinecekti… hayatlarının değişmesi bir kazmanın, atılacak bir kürek toprağın ucundaydı…
Bir anda sessizlik oluştu ve herkes tepenin doğu tarafına bakmaya başladı köpek havlamaları geliyordu… Nefes nefese gelen Kamyon Ahmet dizlerinin üzerine çöktü.
-Amanın sürü geliyor. Çobanlar da tüfekli üç tanede Sivas kangalı köpek var…
Öğle ezanı okunurken uyandı geceden kalma yorgunluğunu daha iyi hissediyor kemikleri sızlıyordu
-off çok fena hamlamışım. deyi verdi…
Kahvaltı yapmadan evden çıktı ve ağır adımlarla derin düşünceler içinde demirci dükkanına doğru yürüdü…
Takvim 1974 ün Kasım ayını gösteriyordu… Aradan bir yıl geçmiş dükkanına gelen macera arkadaşları ile çaylarını yudumlarken neden? Soruları soruluyor vah tüh le pişmanlıklarını dillendiriyorlardı… İlçe pazarının kurulduğu Perşembe günü köylü pazara gelmeye başlamış alış veriş çoktan başlamıştı…
-Hemşehrim bir fırınlı soba alacağım ne kadar?
boru, dirsek soba altı derken pazarlık başlamıştı…
-sen sıkı birine benziyorsun hangi köylüsün. dedi usta…
-Ben E…… im’’ dedi.
Bir anda dondu kaldı sanki…
-şey dedi . sana birini sorsam bilir misin. Geçen sene sizin köyün çobanı kimdi?
- Söylerim ama pazarlık benim dediğim gibi olursa ustam…
-tamam olsun bakalım …
-O çobanın biri Ankara’ya biride Bursa’ya göçtü. haa Ankara’ya giden Hüso’ya otobüs almış diyorlar. Mehmet’in de Yerköy de biçerdöverleri varmış. Ne yalan söyleyim usta adamlara yüce yaratan yürü ya kulum dedi.
- Eee Hz. Ali ne demiş ASLA SAHİP OLMADIĞIN ŞEYLER İÇİN ÜZÜLME. KISMETİNDE VARSA,ONLAR SENİ BULUR ZAMANI GELİNCE. dedi usta…
oğlu…
-Evet Baba.
-Kime niyet kime kısmet…
Ömer ÜNAL
NOT: Hikayede geçen isimler gerçek değildir.