Kelebek Bostanı
Uzun bir yolculuktan sonra beyaz kar örtüsünü giymeye hazırlanan tepe yamaçlarında rüzgarın fısıltısına dokunmak, sesi boğan suskunluğu işitmenin hengamesini mavi suların deniz diplerine peşkeş çekmesinden dolayı bu kadar hüzne aşinaydı.
Mavinin yedinci tonunu kızıla meyletmiş gönlünün külü üfleyen nefesini yudumluyor gecenin zifiri,açlığın huzurunu keşfetmiş modern bir dervişin türküsü süslerken sokakları demir pencerelerden hayata bakan bir serencam ürküntüsü benim iç çekişlerime
Sana bana herkese kanat çırpan güvercinlerden bile medet uman bir akşamın sığıntı sessizliği ceplerimden başlayarak eziyordu yalnızlığı. Gözlerinden başlayan hüzün bendeki bereketi silip süpürüyordu gün batımlarına inat gecenin karasına serperek tüm hünerini..
Bir dirhem gül kurusu yaprağı topladı eteğinde mevsimler, uçup gitti eylüle kuşlar, siyahından söküp atan gecede göğün özgürlüğü vardı yollara düşenlerde..
Uğultulu bir sonsuzluğun hiçliği sarıyordu buz tutmuş göz bebeklerini, sabahlara mesafeli bir yalnızlığın metanetini sağarken şehrin taş duvarları aldatılmış bir aşkın artıklarını neden taşımak zorundaydı insanlar…
Beyaz buğday tarlalarından sarımsı ovalara uzanan cılız otların sesinde kayboluyordu bostanını yitirmiş kelebekler, her biri koca bir evrendi vadileri bin parçaya bölen dağlara gövdesini teslim ederken..
İncecik kelebek tınıları ırmakları sustururken kırmızı bir ateşin mavi kanatlarını iklimin son yağmurlarına takıyordu gül nilüfer kokulu dere kıyıları, her şey rüya oluyordu birden ve ben aşkın her deminde bir ömür ekliyordum ıssız ellerimin yokladığı parmaklarıma…
//h.şahinbay//
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.