- 643 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Geceyi Tartsam Kaç Sabah Çeker Mesela ?
Kendimin şahidiyim ki, çoğu kez başka başka şehirlerde uyanıyorum .
Kimi şehirlerde karanlık sokaklar… Penceresinde günaydın aradığım eski binalar, ışıltılı vitrinlerin içinde gülümsemeleri kaybolan caddeler…
Akşamdan kalma sabahçılar köşe başlarının müdavimi, puslu yüzlerinde anason kokusunun kendine yabancı bir sarhoşluğu ile.
Kimi şehirlerin avlusunda güvercinler… Çifte minareli, fesli amcaların kulağı salada, sanrılı bir sabahı çarpıyorlar yüzlerine.
Yolların çizgileri siyah beyaz…
Ben renkli severim.
Kimi şehirlere daha çok tren yolculukları yapıyorum. Kara trenler , lokomotifler, hızlı trenler… Expreslerin lokantalarında ayrı bir sabah aymazlığıyla.
Uçaklar mı ?
Ne bileyim, henüz yükseklik korkumu yenebilmiş değilim. Yine de erişebilirlik gülümseten bir sabahtır yutağımda.
Şehirden şehre güne iki paket sigara pek kadınca olmasa da , umrumda değil. Dumanı, külü, savrulan yollar…
Yolculuklar…
Ben daha çok savrulan hayatlar kısmına takılıyorum ne yalan söyleyim.
Enkazlara, yerle bir oluşlara ve varoluşlara yeni bir pencereler açmak isteyip de açamamak kısmına.
Uçurumun kıyısında kısımları sesimi kısıyor mesela, gözlerimi deviriyorum. Gözlüğümün camını kapatıyorum o vakit. Çünkü buğulanıyor gözlerim, göremiyorum.
Kimi zaman akşamına şişe kapakları açmak , başka bir şehre taşınmak gibi htiriyor insana kendini.
Ve çoğunlukla sarhoşluğun ağlamak boşluğunda yakıyorum kağıtları o zaman.
Akıtıyorum…
Derin , yakıcı bir siyah. Ve en çokta siyahın beyazı bulduğuna inanıyorum, inançlı bir taraftar olmasam da.
Geceyi tartsam kaç sabah çeker mesela ?
Nolur… Nolur bu soru sormadım sayın.
Baş belası bir baş ağrısı ve iyi göremeyen gözlerle bütün bir günü yakıyorum hiç acımadan. Neden acıyacakmışım ki hem, acıdan kıvranırken güne acımak aklıma bile gelmiyor doğrusu.
Bir şeyler yemeliydim önce, en azından bayılmamak için. En kestirme yolu yemek tabletleri olurdu kuşkusuz. Henüz tabletler elimizin, ayağımızın oyuncağı durumunda olduğuna göre, süt ve gevrek olsun sigara altı sabahlara.
Sabah, arabaların motor sesi , ardından çocuk sesi birbirine bu kadar mı karışır ?
Sabah bu mudur ?
Bu mudur, yaşlı geceyi çocuklaştıran ?
Mezar taşı misali insanların üstüne örtülen karanlığı uyandıran, bu mudur ?
Yağmurun inadı kaldırım taşlarına kurşun gibi yağıyor.
Bağıramıyorlar…
Bağırmıyorlar…
İşte o an kuşların kanat sesleri tutuşuyor gökyüzünde. En çokta gri vuruyor kuşların kanatlarının sesini, sesimi.
Sokaklar su birikintilerinin aynasında yüzünü yıkıyorlar, tekerlekler ise üstümü.
Çağcıl arabaların çağdışı direksiyon koltuklarına küfürler yağdırıyorum sabah sabah.
Akşamına çiftetelli.
Bide kağıt toplayan çocuklar üşümezmiş, kağıt gibi yanan çocukların üşüdüğü kadar…
Kağıt gibi üşüyen bir bebek vardı oysa Ankara’da derme çatma bir barakada, o sabah gözlerimi açamadığım.
Şimdi hangi şehirde uyanayım, hangi şehirde söyleyin ?