çürük bir düş hikâyesi bizimkisi
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
sevgili h. sevgili k. ile bi akranlığın yok biliyorum ama içimden sana böyle seslenmek geldi bugün. hani nicedir susuyorum. susuyoruz. neresinden kopacaksa kopsun hayat boşverliğine sarıp kendi ipimizi çekiyoruz. günlerin devinimi birbirine benzer aynı ağırlıkta kaldığı yerden devam ediyor. bu kürek mahkûmlarına su taşımaktan bezmiş ayaklarımız. onların gerilen kaslarından ördük o imlekleri boğazımıza. dedim ama söken olmadı.
artık gördüğüm rüyaları da unutmuyorum biliyor musun¿ bugün annemi gördüm. yanağından öpüyordum. saçları küttü ve gürdü. bulaşıkları yıkıyordu yine eliyle. ’Allah senden razı olsun. Gulê olsaydı bardağını şurdan şuraya tepretmezdi’ dediğim yerde uyandım. hayıflandım sonra rüyaların bu oyunlarına. ’annem olsaydı’ dedim şimdi kendi eliyle alırdı ateşimi. ah annem olsaydı dedim. dedim ama annem duymadı.
ondan önceki gün de babaannemi gördüm rüyamda. avurtları gitgide çukura gömülmüştü. yanağımı öpüp mıncıkladı beni bi güzel. takma dişleri ağzında yoktu. iki gündür öptüğü yerde açıldı o koca çukur. bir de yerine getirilemeyen kıkırdak sesleri. afakanlar bastı sonra uyandım ecel terleriyle. babaannem yine bırakmıştı oyunumuzun en güzel yerinde bizi. ah! dedim babaanne! ara ara rüyalarıma çaktırmadan gelip böyle yüreğimi hoplatıyorsun. ölümümden haber verecekti heral dedim meral kızım yolcusun. son bi isteğin, arzun var mı şu dünyadan söyle kınalı kuzum içinde kalmasın. dedi ’de haydi acele et!’ dedim ’yok yok!’
sevgili h. yataktan bugün yeni çıktım. rüyaların biri gitti biri geldi. takip etmekte bi hayli zorlandım. nabzım normale döndü nihayet. sadece dişlerim zonkluyor. sevgili Stephan’a hergün düzüyorum gelişigüzel. öyle bir diş yaptı ki sağolsun rahmetli babaannemin bile dikkatini çekti. ’ah gulemın! bunları hangi kuroya kerpetenlettin kızım¿ bak bana! şu takma dişsiz halim bile sanırsın ki dilbere dersim!’ dedim ’babaanne buraya bana moral vermeye mi geldin, canımı almaya mı tanrı aşkına¿ bi karar ver artık’. dedi ’çena kutik! o azı dişlerini görmeden önceydi. bu halle seninle şu karşı köprüye bile geçilmez hadi bana eyvallah kuzum!’ dedim ’dur gitmee!’ dedi ’yok yok!’.
sevgili h. işte böyle. eskiden dilo’yla bi araya geldiğimizde siyah noktalı dişlerimize pek aldırmazdık öyle konuşurken. hatta bana öyle gelirdi ki birbirimize hava atıp yarıştırırdık ayak üstü. annem doktora götürmüştü bi hal çaresini bulmak için. ama doktor da sağolsun ’yapacak bişey yok! bu kız fazla tükürük salgılıyor’ deyip atarlanıp eve yollamıştı şerefsiz! bazen bu diplomayı bunlar nasıl alıyor? nasıl bir kasaplıktır bunların yaptığı aklım almıyor. ah elime bi fırsat da geçmiyor ki alim şunların aklını! ertesi gün dilo’ya anlattım dedim ’kızım bak böyle böyle bu meretin tıpta bi hãl çaresi yoktur. umudun varsa hãlã kuşa kurda ver yesinler. boşuna güllü duvaklı hayaller kurma gülüm. mezara kadar götüreceğiz bu siyah noktalı gülüşlerimizi n’apalım!’ yüzüme baktı inadına iyice gerdi alt ve üst dudağını otuz iki dişini göstermek için. zaten bende kala kala yirmi sekiz diş kalmış kıllanıyorum gıcığa. neyse baktım bi de ne görim inci gibi parlıyor haspamın dişleri.
’kız dilo bunlar ne? hangi fırçayla cilalattın yavrum¿’ güldü ’anlatırsam dalga geçmek yok ama!’. ’kız yok ne dalga geçicam deli misin. namussuz doktor bile hakkından gelememiş tazı dişlerimin bu ne diyor’. dilo ise kıvırtıp at gibi kişneyip duruyor karşımda. bi naz bi çalım sorma gitsin. doktorun diplomasının içine tükürmüş de gelmiş sanki -sıfatına tükürdüğüm doktor!-
’yok valla söylemem kusura bakma gülüm! bilmez miyim seni herkese reklam edersin şimdi!’
-ulan şerefsiz! hangi sırrını dışarıya verdim de böyle konuşuyorsun? hoşuna gidiyo demi beni yalvartmak!-
’annenin üstüne yemin et kimseye söylemeyeceksin ama!’
-lan manyak annem odur sağ! annemi ne karıştırıyorsun işin ìçine deli midir nedir! söyleme kız söyleme! söyleyen şurdan şuraya adım atmasın!-
’off iyi ya söylicam çatlama uyuz!’
-yedi sülalemin anasını ağlattın be! utanmadan bir de çatlama diyorsun yazıklar olsun sana! ben de seni insan bilmiştim-
’hop dedik! ayıp oluyor ama!’
-yalan mı?-
dilo böyle uzun bir süre anlatmakla anlatmamak arası gitti geldi. sonunda suratımın asıldığını görünce pes etti. kıvırta kıvırta da olsa kerpetenle söküp çıkardım azı dişlerinden sihirli sözcükleri.
’kız kırk yıl düşünsen aklına gelmez bu icadım yeminle’
-kıvırtma da söyle bakalım neymiş o guinness rekorlar kitabına girecek müthiş buluşun.
’kız bizim tencereleri parlattığımız şu bulaşık teli yok mu? bi gün tencerenin dibi tuttu. annemden yediğim fırçanın siniriyle tencereyi kalaylarken aklıma geliverdi aniden. dedim bu zıkkım bunu temizliyorsa benim dişlerimin hakkından da gelir kör olasıca! tencereyi öyle lavaboda bıraktığım gibi koştum banyoya. kalan şu telle de kendi işimi görim dedim bari. annem peşimden koştu geldi kapıyı tekmeledi de açmadım. ’dilo aç! dilo kız kime diyorum aç kapıyı!’ ben de tık yok tabi. garip anam ona kızıp kendimi kapattığımı düşünüyor n’apsın. kim bilir intihar edeceğimi falan düşündü heralde. ’güzel annem git başımdan işim gücüm var!’ diyorum yok karı bekçi kesildi kapının ağzında kuş uçurtmuyor. ’yoww ana küveti temizliyorum rahat bırak beni’ diyorum hatun iyice huylanıyor. ’daha dün temizlediydin kızım sende bi haller var bak korkutuyorsun yavrummm! hadi aç bak valla babanı çağıracağım ha! gelsin de tartaklasın seni dünya kaç bucakmış görürsün o zaman!’ hey güzel allah’ım bi ağız tadıyla hacetimizi de gideremiyoruz iyi mi? coğrafya dersinde öğrendiğim koordinatlar yetmedi bir de babamın ve allah’ın unuttuğu hangi köy-bucak varsa başıma bela oldu. karıya bak be! küveti temizle bir de işin yoksa. bir elimde tel. bir elimde cif. ayaklarımdan terler boşalıyor. annem de sıralayıp duruyor hãlã kapıda. elim ayağıma dolaşmış. bi yandan anneme mi yetişim. küvete mi? yoksa dişlerimde paslı vagonlara benzettiğim siyah noktalara mı? hangi birine yetişim şaşırdım kaldım. annem baktı benden köy-kasaba olmaz kapıyı yumruklamaya başladı sonra. cam zangır zangır titriyor nerdeyse tuz buz olacağız beraber. benim etim ne budum ne! annemi biliyorsun yüz kilo basıyor. su aygırı gibi eli de ağır bizim hatunun. bazen babamı bu ağırlığın altında düşününce hergün yataktan sağ çıktığına şaşırmıyorum dersem yalan olur. ee napim haksız mıyım ama sen söyle!’
-eee sadede gel sonra? valla baydın ha!
’e ki e işte. zar zor ufak sıyrıklarla işimizi gördük. annem bir iki yumruk boşluğa sallayıp hedefi tutturamayınca tabi iyice kudurdu sinirinden. bizim komşuya zor attım kendimi valla. dönünce kafama fırlattığı terliği kapıya çerçeveletmiş gibi bir hãli vardı ki görecektin hãlã burnundan soluyordu. kadının gönlünü almak için mutfağa girdim. bütün hamaratlığımı sergiledim. bi tepsi kol böreği açıp, bi de kakaolu kek fırına sürünce anca yumuşayabildi!’
-ufak at da civcivler yesin. çoban salatasını doğru dürüst yapamıyorsun kız sen hangi ara hamur açmayı öğrendin yavrummm!
’ulan istesem sofrayı öyle bir donatırım ki şaşarsın!’
-tabi tabi ne demezsin!
’aha da bak buraya yazıyorum. haftaya gel bize sana on çeşit pişirmezsem şerefsizim!’
-lan yürü git! sallama niyazi’yi de geçtin sen bakıyorum.
sevgili h. dilo’yla olan bu sürtüşmemiz ne kadar sürdü bilmiyorum. onun dişlerindeki beyazlığı avuçlayıp hemen eve getirdim. doğru mutfağa koştum. hay aksi! evde de misafir vardı. annemin başı kalabalıktı ’kızım gel bi işin ucundan da sen tut!’ dedi hiç oralı olmadım. dedim hazır ağır misafir takımı gelmişken dişlerimi parlatim de rahat rahat gülerim karşılarında belki bizim de bahtımız açılır. anneme çaktırmadan birkaç bulaşık telini koparıp dilo gibi banyoya kapaklandım. kapıyı üstüme kilitledim. neyse ki annemin bana laf yetiştirecek vakti yoktu. misafir odasında puflu koltukta oturuyordu halihazırda kadıncağız.
ah o güzel cafcaflı misafir odaları. koltukların pufu inmesin diye çocukların yüzüne kilitlenen kapılar. yirmi dört taksitle zar zor alınıp misafirden misafire masaya senede iki hadi bilemedin üç sefer yan yana dizilen ünlü kütahya porselen yemek takımları. kristal bardaklar. jumbo tencereler. aksu tombul çaydanlık...çatal-bıçak setleri. ben çinko tabakta yerken siz nerdeydiniz gözüm! her hafta kullanılmayan yüzünüzün tozunu alır, parlatırdım. her ay o ikinci elden olma, eski saray koltuklarına benzer oymaların arasına şişe sarılı ıslak bi bez geçirip bin küsürlü işlemeye yaktığım ağıtlar ve ah’ları düşündükçe içim sızlar hãlã bugün. koltukların pufu muhtemelen yokluğumda da hiç bozulmamıştır. yüz yirmi metre karelik çöl gibi evde n’apılır ki? bir baş bir traş annemle babam kalakaldılar duvarlarla bir başına. babam uyanır uyanmaz açmıştır gene alaturka teyibin kısık sesini. rençber’in yanık sesinden dinlemiştir kafasını iki yana sallayıp dılo dılo’sunu. ah anne şimdi yanımda olsaydın evin halini görseydin suratıma tükürürdün belki. çok affedersin evi bok götürüyor bok!
dişlerimi telliyorum. epey bi kurcalamış olacağım ki tuhaf bi karalık birbirine bulandı. ya bu tel adiydi. ya da dilo bana püf noktalarını anlatmayı unutmuştu. neyse dedim fırçalarsam geçer. diş etlerimi kanatana dek baya bi uğraştım namussuz çıkmıyor. tersine gitgide karardı. dilo yanımda olsaydı saç başa girişirdik heralde. ulan bu oruspununki inci gibi parlıyordu ben niye böyle vampirlere döndüm! diye söyleniyorum kendi kendime. zifte koyup çıkarmışlar gibi vahim bir haldeyim anlayacağın. şu ünlü vampir serilerinin aranan katili gibi ne idüğü belirsiz profilimin aynada yirmi sekiz dişinin karalar bağladını görünce, kerpeteni elime geçirip kökünden söküp atmak istiyorum o derece dünyam ters dönmüş. ben de dilo gibi kan ter içinde kıvranıyorum. ulan dilo senin aklına sıçim emi! lan kuş beyinli dişlerin bulaşık teliyle cifciflendiği de nerde görülmüş? hadi onun şansı yaver gitmiş. lan gerizekalı sen ne diye her şeyin üstüne atlıyorsun mankafa! aklını peynir ekmekle mi yedin hadi çocukken ekmek çökelek çok tükettin anlıyorum da katır kadar kız oldun az çok bi şeyler biliyorsun dilo’nun aklına ne uyuyorsun sıpa!
böyle uzun bi süre söylendim durdum. annem içerden seslenince çıkmak zorunda kaldım tabi. misafire de ayıp olmasın ’evin genç kızı tenezzül edip yanımıza gelmiyor hele bak bak kız sakinaz ne ayıp! hey allah’ım ne günlere kaldık!’ ve buna benzer bir takım dedikodu kazanlarını fokur fokur kaynatıyorlardır şimdi bizim hatçe teyzeler. bu vampir dişlerimle kimsenin yüreğine indirmesem bari. yerin dibine geçeceğim ama ne fayda dudak altından, dişlerimi göstermeden konuşurum artık n’apalım. öncesinde mutfağa gidiyorum. vücudumdan dökülen tuzun dilimi dudağımı nasıl da kuruttuğunu farkediyorum. gözüme coca cola şişesi çarpıyor hemen normalde cola’nın yüzüne hasretiz. o da misafir gibi senede iki üç kere numunelik sofraya konulan mamüllerimizden! bi bardak doldurup içiyorum hiç değilse çıkan tansiyonuma belki bi faydası dokunur. ulan dilo senin sıfatına tükürim! sofrayı donatsan n’olur kızım beni maskara edip bıraktıktan sonra! yemişim senin sofranı!
yine banyoya dişlerime bakmaya gidiyorum son durumlarında herhangi bi değişiklik var mı diye. insan dara düşünce tanrı yardım ediyor bazen demek ki. ya da kola’daki asite mi borçluyum bu mucizeyi. dişlerim dilo’nunki gibi bembeyaz olmuş bakmaya bile kıyamazsın. oh dedim içimden dünya varmış! arada bir gelip gittim banyoya mucize bozuldu mu yoksa yerinde duruyor mu hãlã diye. yok büyünün bozulduğu falan yoktu koca karı yöntemleriyle sağlık problemimiz çözülmüştü. dilo’nun dediği kadar varmış gerçekten. içimden bu sefer de dilo’ya bildiğim bütün duaları ettim. ’dilo biliyorsun kızım ağzımız bozuk ama yüreğimiz temiz bizim bende yalan yok! sana başta çok küfür ettim. ana avrat dümdüz saydım. ama sonra da çok dua ettim ’allah ne muradı varsa versin, tuttuğunu altın etsin!’ dedim. daha bir sürü duayı da inci gibi boğazıma dizdim yüzüne haykırmak için’. dilo güldü bi şey demedi ’tabi tabi bilmez miyim seni!’ sinden başka söyleyecek bir şeyisi yoktu garibanın. sarıldık birbirimize sonra ayrıldık. iki ay falan sürdü bu beyazlık. sonra tek tük siyah noktalar patlak verdi yine ağzımın çürük yerlerinde. dedim ’tövbe et kızım şeytana uyma sen!’
işte böyle sevgili h. hani nicedir susuyorum. en iyisi "şeytan aklıma diğer seçenekleri koymadan" ben gidim. gregs tagebuch’daki gibi "alles käse!" bizde de.
kendine iyi bak!
YORUMLAR
Merhaba yazıyı dün okumuş puan vermiştim bugünde okuma fırsatım oldu. ne çok benzerlikler, yaşanmışlıklar var bizde
ben biraz çok kültürlü olduğumdan daha çok benzer yaşanmışlıkları bir çok yerde gördüm. uzatmadan kısaca bizim köyde bir apé fezo vardı köylü korkudan dişim ağrıyor demez di
apé fezonun bir ipi vardı cebinde dişim ağrıyor diyenin dişine dolayip çeker di
eğer diş bir çekişle gelmezse kapının koluna bağlar kapıyı hızla örter ne eder eder dişi söker eline verir di .yani diyeceğim bizde de sizde de kahramanlar hep aynı dişleri çürük ama Düşleri hep sağlam dı.yazının akıcılığı yazarın zengin anlatımı ve hoşluğu bir kaç defa oku tu yazıyı
ve bana hem hüzün hem mutluluk yaşatan değerli yazara Teşekkür ederim.
saygıyla
Can Fırat tarafından 12/30/2016 9:45:48 PM zamanında düzenlenmiştir.
Gule
bu gün bir türlü fırsat bulamadım dişçiye gitmeye :) bu yazı iyi geldi artık seneye uğrarız dişçiye ... yazı yalın ve o kadarda içtendi tebrikler yürek diline
Keyifle ve gülümseyerek okudum bu mektubu..
Aklıma bir arkadaşımın babası geldi. Çok sigara içen bir kişiydi kendisi.
Dolayısıyla da bıyıkları parmaklarının arası bire sarı sarı dururdu.
Dişleri de nasibi almaz mı elbet.
Ama baktım bir gün o dişler pırıl pırıl parlamış. Arkadaşıma sordum" Nasıl
oldu bu böyle? Maşallah babanın dişleri nasıl da parlıyor öyle" diye.
Cevap şok etti resmen. "Sorma ya " dedi. "Bir gün girmiş banyoya pamuğa
tuz ruhunu döküp, dişlerini ovalamış. Dişleri parlattı ama dudakları diş etleri
patır patır patladı. Daha yeni toparladı ağzı.
Ama okuyan bu kısmı hemen unutsun. Denemeye kalkmasın emi!...
Sevgiler,
Gule
Teşekkürler Billur Hanım...sevgiyle...
Gule
Tebessüm ettim yazıyı okuyunca. Bir arkadaşım vardı. Alabildiğine maviydi gözleri. Kaç baharı saklardı gözlerinde tebessüme dursun diye kaderimiz. Soğuk yatakhane odasinda güneş gibiydi. Şimdi rahmetli. Tam bir yıl oldu kalbimi titretercesine Ayşem demeyeli. O gitti ben de konuşmayı bitirdim. Yoksa gidecek bir adresi. Hiç unutmam bir gün camaşır suyu ile yıkamıştı dişlerini. Yara olmuştu da gunlerce acı çekmişti. Yatılı okudugumuz için her ay devlet harçlık verirdi bize cok cüzi de olsa dünya kadar zengin hissederdik kendimizi. Takılırdım Ayşem'e camaşir suyu kantinde satılmıyor, mudüre dilekce verelim mi? diye. Kocaman iri gözlerinin tüm maviliğini saçıp gökyüzüne tebessüm ederdi. Subkutan deneyelim mi? derdi beni kızdırmak için. Ne de olsa anlamlıydı bizim için S ve C harfleri. Bazen cok küserdim en cok da kendime. Cok yazar çizerdim o vakitler kapanırdım yüreğime. O vakitler ben beni güldürmek için "Allah'ıni seven çamaşır suyu bulsun. Hadi kalk ne duruyorsun. Müdür seni cok seviyor belli ki oğluna alıcak, kırmaz seni gidip camaşır suyu isteyelim der çekiştirirdi omzundan. Ne çok yıllar geçti. Ne cok anı birikti. Oysa konuşmuyordum bir yıldır. Mezarlar dinlerken sessizliğimi.
Ayşe'mi yad ettim biraz buruk biraz da tebessümlü. Simdi alabildiğine dumanlı hem cigerlerim hem de dişlerim.
Belki daha çok şey de var lakin konuşmak acıtıyorsa sessizliğine burünmeli harflerin.
sevgi biraktım
geçip gidenlere
yazına
ve kalbine...
Gule
çok teşekkürler gülüm...sevgilerimle...
Gule
çok teşekkürler gülüm...sevgilerimle...
Aşkar hocam yine yapmış yapacağını ve bize söz bırakmamış .Öyküye yorum diye öykü eklemiş.:)))
Güzel insanlar geçsin hep hayatlarımızdan ve diyelim ki bir çürük diş kadar ağrıtmadın başımı. Nerdeee ..? İnsan olmaktan çıkmışlığın freni patlamış.. İyiki edebiyat var ve iyi ki güzel öykülerden nasipleniyoruz... Teşekkür çokça...
Sevgilerimle...
Çürük bir düş hikâyesi
...
yorgun bir düş hekimi
...
Bir dr arkadaşım bahsetmişti bir diş hekimi var meslektaşın diye
Düş hekimi diyor kendine sen gibi biraz diye soyadı ergindi sanırım
burası dışında sanalla çok aram yok bakamadım
Önce süt dişleri vardır insanoğlunun
Önce süt dişleri çürür yerine daimileri gelir o sorun değil de
Süt düşleri çürürse insanın o çocukluk üzerine hayat tonlarca yük bırakıyor iyi biliyorum
Bazen çoğu şey anlamsız geliyor siyasi polemikler sistem aslında bu hayat hayatın içindekiler
Düşünce özgürlüğü var diyorlar aslında
evet var sınırsız bir düşünce özgürlüğü söylemedikten konuşmadıktan sonra özgürce düşün ama söyleme :)
Bazen burada bile fikir çatışması yaşayıp kavga ettiğim insanlar oluyor
pc yi kapatınca bir sigara yakıp bir de acı kahve hem kendi halime hem onların haline uzun uzun gülüyorum
(lütfen aramızda kalsın bu kısım :)
Ne çok dert yüklenmiş insanoğlu ne çok ölüm ne çok ayrılık
Işin özü yalnız doğuyor yalnız yaşıyor ve yalnız ölüyoruz
O kadar yalnızız ki aslında yalnızlık bile bunalmış bizden valla
Neyse
Esas olan Dilo herkesin bir Dilosu var buhayatta
Benim Dilomun adı Ahmetti yazmıştım bir şiirimde pasifledim sanırım şu anki hayatım gibi
Incecik dal gibi bir çocuktu doğudan mardinden Sivasa göçmüşlerdi
Sivasın ayazı bıçak gibidir üstünde ince bir gömlek o sakat ayağıyla yaprak gibi titrerdi Ahmet
Küçükken sevimli bir çocuktum (sitede çok sevmeyenim olsa da hâlâ sevimliyim aslında:)))
Çekirdek sattığımızda benden alırlardı ablalar küçük çay bardağında külah yapardık bi de gazete kağıdından
Ayakkabı boyarken janti abilerin boyum kadar büyük ayakkabılarını ben boyardım genelde
Ahmetin cebine zorla para sıkıştırırdım olmaz lo yoh almam guru keri ya da guru kedi diye bir cümleyle söylenirdi :) küfürdür sanırım ya da anlamsız bir kelime huysuz kedi gibi belki
Hiç sormadım ama o cümlesini de asla unutmadım :)
Ben de al lan şerrefsiz o ayyaş baban para götürmezsen çok pis döver seni alacaksın diye cebine zorla o günkü hasılatın yarısını koyardım
Abartısız ahmetin tüm dişleri çürüktü ve ben yaklaşık otuz sene önce evet otuz yıl oldu yaklaşık
Ben diş doktoru olup senin o dişlerini yapacağım bak yapmam sonra artislik yapma diye kızardım
Ben diş hekimi oldum biraz da düş hekimi
Ahmetin mezartaşına 1985 yazdılar ………….
Aslında çok daha önce ölmüştü Ahmet incecik gömleğiyle titrerken o ayazda üşürken
Adı ahmetti ve benim dilomdu işte
Neden mi anlattım? Dilonun yanında ismi olsun istedim belki ya da hayat sanaldan atıp tutmayla yarasız büyük görünmeyle olmuyor diye
Her neyse
Adı ahmetti işte ne bileyim erkenden hayatımdan çürük dişleriyle geçip gitti işte
Belki ardında inanılmaz bir miras bıraktı neden mi?
Ahmetin hatırına haftanın bir gününü mülteci göçmen bir gününü engelli ve kimsesiz çocuklara ayırırım mutlaka
Onların gülüşlerinde ve o sevimli korkularında huysuzluklarında hep Ahmet vardır
Haylazlık yapar tepeme bile çıkarlar ama hepsi benim dılom yani ahmedimdir
Incinecekler diye içim titrer bıyıklarımı saçlarımı çekerler ama kızılmazlar çünkü hepsi dılodurlar ahmettirler herşeyden önce çocukturlar baştacıdırlar kutsaldırlar
Bugünde gözlerim çözülecek gibi sanki
Bu olmasın şimdi tipim de müsait değil bu bıyıklarla bi de kavgacıyımda :))
Ve lütfen bu yorumum aramızda kalsın :)
(Bu kısmı başa yazaydım iyiydi de yazmış bulundum bir kere :)
beğendiğim yazılara benim yorum yazı kadar uzun oluyor
Sami hocam kızıyor siz kızmazsınız umarım :)
Şimdi
Yazıdan fazla uzatmadan ve yazarın hoşgörüsüne affına sığınarak usulca gitmeli
Yazı çok güzeldi ve çok hayatın içindendi biraz süt düşleri biraz Ahmet gibiydi
okumak hep çok güzel
En içten saygılarımla sayın Yazara…
Gule
ışığı bol olsun Ahmet 'in...yıldızlar yoldaşı olsun...çok ama çok etkilendim...şimdi bi Ahmed'imiz daha oldu...ağıdını yakacağımız, türküsünü söyleyeceğimiz...
hani bu yazının karşıma bir diş hekimini çıkaracağını nerden bilebilirdim ki?
bilseydim ona göre biraz ayar verirdim...affınıza sığınıyorum artık...
çok teşekkür ediyorum...sağolun
bu sıralar benim de düşlerim delirdi. geçen bi şeyler karalıyorum, dışarıdan bir gürültü bir gürültü, açıyorum perdeyi; kocaman bir helikopter, üstünde büyük harflerle Edebiyat Defteri yazıyor. ortalık toz duman. gökte yıldızlar oynuyor yerlerinden. bu ne lan derken, karşıdaki Emekli Abi'yle muhabettlerinden anlıyorum ki bu helikopter Vip üyelere özel hizmet, dolanıp yazıları topluyor. bi helikopter şaşkınlığı mı dersin yoksa Emekli Abi'nin haftalardır süren sessizliğinin sebebinin kendini edebiyata vermiş olması mı?
çocukken, süt dişlerimin döküldüğü yaşlar, sallanan bi dişimi elimle tutup çıkarmıştım. önce annem dedi dişle ilgili bir sohbet esnasında, "bizim oğlan kendi dişini kendi çıkarıyor." sonra bazı yaşlılar dedi, "çocuk eliyle diş çekiyormuş." bi kaç teyzenin benden kendi dişlerini çekmem için ricada bulunduklarını hatırlıyorum. çektim mi? çekmedim tabi ki. yok öyle üç kuruşa beş köfte.
diş parlatmak için iyi bir seçeneğim var: zımpara kağıdı. ya da kafayı mengeneye sıkıştırma usulüyle güvenilir bir arkadaştan eğeyle dişlerimizdeki pürüzleri almasını rica etmek. işlemler sırasında biraz makina yağına ihtiyaç duyulabilir.
yazı güzel, ben kefilim.
Gule
çok teşekkürler...sağolasın...
giriş ilgimi çekti ama okuyamadım işlerim var, buraya not düşüyorum ki sonra gelip bakayım.
içi ıvır zıvırla doluysa vay halinee
Gule
valla giyinip kuşandım ...musabakaya başlayabiliriz istersen:)
baştan söylim çetin cevizim ben...kolay kolay baş edemezsin ona göre...
şaka bi yana gelmen de yeterli hani...sağol
Ne güzel bir yazıydı. Çok içten, çok bizden. Mektupları çok severim, birazcık bundan, çoğunluk sizin maharetinizden, keyifle okudum. Aklıma dedemin dişlerini Tursil'le yıkaması geldi. 106 yaşındadır, hala deterjanla yıkar dişlerini. Fırçalamaz, yıkar.
Çok sevgilerimle Gule.
NOT: Lütfen her cümlenin sonuna koyduğun (...) işaretini seyrelt. Çok fazla ve gereksiz. Gerisi benden on numara :)
Aynur Engindeniz tarafından 12/29/2016 10:10:00 AM zamanında düzenlenmiştir.
Gule
bu noktalar evet haklısın başımın belası...çok alıştım bırakamıyorum da...ama önerini dikkate alacağım... beş on taneyi gözden çıkarırım da fazlası için söz veremem gülüm:)
ben de seviyorum böyle mektup havasında olan yazıları
sağolasın ...
Kanal d de sabahları bir çizgi film çıkıyor arada. Sabah dediğim yani beş altı gibi sanırım. Çürükler ele geçiriyor insanları. Uzman diş doktoru hanfendinin beynini esir alıyorlar. Ona dişlerinizi fırçalamayın. Diş fırçalamak da nereden çıktı vs. baya bir komik olaylar oluyor.
Bir köpek vardı hani acayip bir gülüşü vardı. Geçen arkadaşların yanında bakın şu gülüş hangi çizgi filmdeki köpeğindi derken altmışına yaklaşmış biri cevap verdi. İsim söylendi teyit edildikten sonra tabi ben tekrar o itin ismini unuttum.
Hani mutfak dilan diyorsun, birden tezgah altından fare çıkacak, evin hanım kızı toplayacak ve o lanet dişi kapıya ip bağlayıp çekmek isteyecek.
Yalnız benim buradan anladığım dilo olmak öyle kolay değil. Cidden değil.
Evdeki tele baktım da zavallı can çekişiyor. Onu ağzıma sokmaya cesaret edemedim ama denesem mi acaba :)bir de ceviz kabuğu suyu iyi gelir derlerdi. Aylardır tezgahın altında posetin içinde ceviz kabukları duruyor. :)
Bu arada ne yazdım şu an bilmiyorum
Gülsek gule mi gam olur bilemedim şimdi.
HakkınSesi tarafından 12/29/2016 3:26:53 AM zamanında düzenlenmiştir.
Gule
teşekkürler sağolasın...