SEVGİLİ ÖLÜM
27 ARALIK 2016
Yaşamı över dururuz da seni anmak bile hoş sayılmaz
Oysa ben seni seviyorum, ölümü düşünmeyi, ölümü özlemeyi. Kaçar gibi değil. Yaşamın devamı gibi saymayı.
Ölünce gidilen yerde çorak toprak anlatılmaz. Bahçe bahardır her yer.
Cennet mi? Evet cennet.
Ben nasılsa cennete gideceğim. Başka yere yakışmam ki.
Sen olmasaydın , bir düşünsene herkes çok uzun ama çok uzun yaşayacak, her yanlarında ağrı sancı. Dahası gençler usanacaklar onlara bakmaktan. Bıkacaklar “ bizim zamanımızda “ diye başlayan konuşmaları dinlemekten .
Ben şimdiden özlüyorum seni. Zaten ne oğul var ne kız.Bir başıma tek tabanca, nereye sığarım.
Kardeşlerim sağ salimken hiç duymadılar ki sıkıntım nedir. Onların dertleri her daim ön plandaydı. En çok acı çeken olmayı marifet sayarız ya; onun hesap en çok acıya sahip olmakla övünüp durdular.
Ben acılarımı bir göz odada gösterebildim kendime. Bazen bir dostuma telefonun ucuyla ağladım. Onları da ağlatmanın iç sıkıntısıyla kısa kestim ağlama fasıllarımı.
Ne çok ağlama türü varmış sevgili ölümüm. Ben de şaştım. Usul usul ağlarsın, belli belirsiz iç çekmelerle sürer giderken,kısarsın gözyaşlarını bir başka şeye yönelir kafan, sonra kaldığı yerden ağır aksak sürer.
“Sen giderken karanfiller sıralıydı “derken ezgi , birdenbire ağlamaya durur gözlerim.
İçimde bilmediğim ama yolculadığım birinden geriye kalmanın ezikliği.
Birazda ne diyeyim öylesine mi nedir. Kısa sürer ağlamalarım bir şarkı süresi…şarkı biter şaşırırsın ,bir şarkılık ağlama seansı gibi. Ellerin boş kalmış gibi bir his kaplar içini.
Bir de adet üzere olduğu için ağlamak vardır. Hühühü sümükler silinir. Ben daha çok ağlıyorum yarışı vardır ortalıkta. Genelde cenaze arkasından ağlanır böyle. Sağlığında,mendebur diye bakılan insanı ne kadar çok sevdiğini anlamış gibi sarsıla sarsıla ağlar kimileri. Sorsan ağlamak mecburi der gibi mel mel bakar.. Ya hu bu adamı hiç sevmezdi bu , sağlığında bir bardak suda boğardı fırsatını bulsa. Allah Allah demek seviyormuş rahmetliyi.
Ağlamak mecburi diye bir yazımı vardır nedir cenaze evinde benim görmediğim, herkes ağlar .Bıraksalar tabutu yıkayacaklar gözyaşlarıyla.
Sen bunları görünce gülüyorsun değil mi ?
İki yüzlülüğün ağlama hali bu. Ben iyiyim merhametliyim demenin kısa yolu. Riyakar ikiyüzlüler nerdeyse gözyaşlarında boğulacaklar. Keşke de boğulsalar.
Benden başka insanların da ölümüsün değil mi ?
Başını sallıyorsun.
Ya sıralı ölüm, sırasız ölüm o niye oluyor.?
Senin , seçme ya da kaderi değiştirmeye kudretin yok, öyle mi?
“Bak bildin ben o ölsün bu kalsın diyemem ki. Ben sadece bir durumum. Yoksa kolay değil başak tanesi gibi düşen gençlerin gözlerine bakabilmek”. Her birinin gözünde “neden ben “ifadesi öylece donup kalıyor.
Hatırlarsan ağlayarak uyanır insan narkozdan. Neden bilir misin. Geri dönemeyecek olmanın gözyaşlarıdır onlar. Hayata merhaba demenin tezahürüdür bir anlamda.
Sen bir ağlamaktan daha söz etmiştin ya ,onu söyle de bakalım nasıl bir ağlamakmış.
“Ha o ağlamak mı , bir labirente düşüp yolunu bulamamanın ağlaması. Avaz avaz duygu durum bozukluğunun gerektirdiği gibi, bir şiddetlenen bir yavaşlayan şekilde ağlamak.
Bitiren tüketen içinden çıkamayacağını, orada donup kalacağını zannettiğin bir ağlamak. Birini aramak yana yakıla. Beni kim anlar ki ! deyip telefon rehberini defalarca taradıktan sonra gelen ağlamak."
Ağlamanın sonunda ilaca sarılmak, ağaca sarılmak veya bir bedene sarılmak. Herhangi bir şeye sarılmak fark etmez.
Sadece sarılmak ister insan. Sadece bedenini hissetmek , öylece kalmak bir süre….sonra ..ya şarkı dinlemeye başlar, ya şiir……”gönül penceresinden ansızın geçenlere doğru””sokakları özler yağmurda ;ya da gitmek ister bir yere, kime belli değil. Özler sadece olmayan insanı, olmayan şehri, hatta olmayan bankı …….şehir kokusu , insan kokusu, sen kokusu…koklayınca açılacağını zannettiği bütün kokuları özler.
İşte seni özlememde de tam burada, bu noktada olur. Ama sen gelmezsin bir türlü.
Beni benim seni özlediğim gibi bir özlesen…..