KESTİRME YOLLAR!
Bu gün Türkiyede kaç evde kütüphane vardır.?
Kendisine İstanbulluyum Ankaralıyım diyen en elit tabakanın gidip evine bakınız;
bırakınız kütüphane bulmayı okuduğu hazırda kitabı bile olmayan milyonlarca haneler göreceksiniz. Yada kütüphaneyi adres edinmiş kaç insan vardır diyede sormak gerek.Ögretmenin bile okumadığı bir toplumun yayınevleri dünyanın en az kitap basan kuruluşlarıdır. Japonyanın bir günde bastığı kitapları bir yılda basan Türk yayınevleri okuyucuda bulamıyor ve satamıyor. Resmi kütüphaneler üniversite ve lise öğrencileri dışında ziyaret edilmez yerler olarak duruyor.
Elbetde okumama alışkanlığına sebep olan etkenler var.
Televizyon kültürüne mahkum bir toplumun bu zaafına okul egitiminde okuma alışkanlığı veremeyen Türk Milli eğitimin zaaflarıda eklenince olan Türk imajına oluyor.
Bir toplumun sosyal, ekonomik şartlarında değişiklik olmadıkca gazete dergi ve benzeri şeylerle aralarının iyi olmasını beklemek elbetde yanlışdır. Fakat ülkeyi yönetenler kısır çekişmeler içinde boğulduğundan olsa gerek, Türk Milletinin bu büyük hastalığına bir türlü teşhis koyamıyor.
Her bir semtinde Kültür ocaklarının olması gereken İstanbulun cadde ve sokakları şark kurnazlığına mahkum olmuş durumda. Eli kitap tutan kesimin gözleri ise Edirneden dışarı dikili olduğundan değerlerine şaşı bakan sözüm ona elit bir tabaka gelişmiş.
Yukarda sorduğum sorunun elbetde rakam olarak cevabını bulmak mümkün değildir.
Fakat dünya ülkeleri sıralamasında okuma alışkanlığı olmayan toplumlar içinde Türkiyenin en altlarda olması gerçekden insana acı veriyor.
Okumuyoruz! çünkü ne aile içinde nede devlet gerektiği gibi ağacı yaş iken eğitemiyor, o alışkanlığı kendi çocuğuna veremiyor.Okumak! özellikle bu çağda Türk Milleti için gerçekden çok değerlidir.Okuyan kişi edindiği birikimlerle gün gelip bilgi yolunda bende varım diyebilecektir.
Okumak bu kadar önemli ve ayrıcalık olmasaydı Cenabı Mevla ( İkra! ) oku dermiydi?
***
Kişisel ( Breysel ) anlayış ve mantığı nedir?
Bu soru bir soruyu yine beraberinde getiriyor.
Özgürlük nedir?
Seçme yada seçilebilme hakkımı ?
Elbetde insanlar kendi iradelerini ortaya koymak, hayatın bir parçası olmak için mücadele ederler. İnsanın iradesi ve bir kimliği vardır. İnsan kendini var eden nedenleri araştırmak ile mükkellef olduğu gibi, vardığı noktada düşüncelerini ve hislerini yaşama aktardığı sürece mutlu olur.
Brey olmanın farkına ve özgürlüğüne varamayanlar birilerinin dayattığı yelpazenin içinde yoğrulmaya mahkumdurlar. Toplum bilincine varamayanların çoğunluğunuda bu brey zenginliğinin bilincine varamamış insanlar oluşturur. O halde özgürlük nedir onu biraz düşünmemiz gerek. Özgürlüğün ifade şekli pek yoktur. Düşünen insanlar düşündüklerini uyguladıkları zaman özgür olabilirler.
Hergeçen gün yaşadığı topluma yabancılaştığını hissedenler, düşüncelerini uygulamaya geçiremeyen ve kendilerine elit denen sözü geçen kesimin adeta kontrolu altında yönetilen ve dizginlenen insanlardır.
Kaldı ki seçme ve seçilme hakkının kendisinde olması özgürlüğünün olduğunu göstermez. Her sözü geçenin ortaya attığı senaryoda rol almak istemeyenler, kişisel özgürlüğünu isteyen kesimlerdir. Bu arayışlar bazen asilik derecesinde nükseder ki gruplaşmaların oluşmasına neden olur.
Düşüncelerdeki bu farklılık aslında bir zenginlik değil, aksine kamplaşmaların birbirine diş bileyen toplumsal bir sıkıntının üremesine neden olur.
İnsan olmak nedir? Yada insan olmanın gereği nedir? gibi bir soru sorulsa herkes kendine göre bir insanlık tarifi yapacaktır.
Gayet normaldir ama, iç içe yaşadığı halde gönül gönüle olmayan birbirine tezatlar oluşturan bu zümreler her bölünmüşlükde birileri için daha kolay lokma olur hale geleceklerdir.
Ezilmişlik hissi insanları örgütlenmeye zorlayacak, düşüncelerine yakın kesimin içinde kendisine bir yaşam alanı oluşturmaya çalışacaktır. Demokratik ülkelerde olan ve olması gereken bu durum demokrasiye zenginlik katacaktır.
En azından kişisel özgürlüğün farkına varan kültürlü kesimin oluşmasına ve toplum bilincinin var olmasına neden olacaktır.Rahmetli "aşık Veysel"in sözü bu açıdan çok anlamlıdır. " Koyun kurt ile gezerdi fikir başka başka olmasa"
Peki toplum bilincinin farkındamıyız? Breysel özgürlüğü öğrenememiş Türk milleti toplum bilincine ve kültürüne, dolayısıyla paylaşımına düşman kesildiğinden, kendi iç kabuğuna çekilerek, açık ceza evinde yaşar bir hayatı kendisine kader edinmiş, kendi sosyal yapılarını onca yıllar oluşturmakda zorlandıkları için, adeta kendisiyle barışık olmayan, dış dünyaya kapalı bir toplum haline gelmişdir.Toplum bilincinin farkına varmanın bir yoluda kişisel özgürlüğümüze sahip çıkmakdan geçmekdedir.
***
Ay’a gidilen ve bir gemiden kazanılan savaşın olduğu bu çağda biz neredeyiz?
Modern çağın bir tek ideolojisi vardır oda paradır.Batı kavramlarının ön planda olma nedenide buna dayanır. Yani Nasreddin hocanın tabirinin uygulandığı modern çağ.
" parayı veren düdüğü çalar." Paranın yüzü sıcaktır sözünü hatırlatan bu durum geleneklerine bağlı olan "Doğu"yu bile "Batı" ya hayran bırakmış, gıpte ettirmişdir.
Batıya hayran kalan Doğu kültürü baktı olmuyor, ülkelerini yöneten aciz yönetimlerdende ümidi kestiklerinden Batının adeta bu ezici üstünlüğüne son vermek için kendi kurallarını uygulamaya koyuyor. Bu başkaldırı oyun içinde kuralsızlık olduğundan kırmızı kart görüyor, etiket olarakda Terör damgasını yiyor.
Hernedense o kırmızı kartı gören hep Müslüman ülkeler oluyor.
Batının ahlaksızlığını ve keseri yıllarca kendisine yonttuğunu biliyoruz.
İşine gelmeyen her hareketi terör diye tanımlayan Batı düşüncesi, müslüman dünyasının acizliğinide iyi bildiğinden Irak ve Afganistana müdahale edebiliyor, Ortadoğuda söz sahibi olmayı kimseye bırakmıyor. Modern çağın bu iki yüzlü Batılısının Kapitalist diretmelerini anlatmaya gerek yok sanıyorum. Bizi ilgilendiren Türkiye olduğundan,ülkemizin durumu hakkında bir kaç söz etmek isteriz.
Türkiyenin bu durum içindeki yeri nerdedir?
Biliyorsunuz modern çağın modern savaşlarıda oluyor.
Artık o savaşlar erkekce meydanlarda dövüşülerek değil, geliştirilen teknoloji ürünü modern silahlarla bir gemi üstünde bir ülke fethedilebiliniyor.
Milletler arenasında var olmak için teknolojiyi ve onun getirdiği ekonomik üstünlüğü elinde bulunduran milletler bugün dünyaya adeta hükmedebiliyor.
Kaldı ki dünya coğrafyasında bulunduğu yer itibariyle önemi çok büyük olan ve asırlarca düşmanın göz diktiği bu beldelerin sahibi bizler ne kadar bunun bilincindeyiz?
Günü birlik politika dahi üretemeyen Türkiyenin acaba gelecekdeki bir 50 yıl için plan ve projesi varmıdır?
Batıya ne olursa olsun entegre olma sevdası peşinde koşan Türkiyenin gerçek manada sahiplendiği milli bir politikası varmıdır?
Dış politikada söz sahibi olmak için, tarihin kendisini mecbur kıldığı sorumluluğu ve dizginleri eline almak için bir planı varmıdır?
Elbetde bu tür soruları yığınla sorabiliriz. Meclisi yüzde seksen değiştiren toplum bilincine varamamış kişisel irade, başına amir tayin ettiği bu iktidarın zaaflarına rağmen sahip çıkıyorsa bu Millet için hastalık had safhalarda demekdir.
Geçenlerde bir gazetedeki manşet ilgimi çok çekmişdi.
"Türkiyede artık Uzayda söz sahibi duruma geliyor."
Üstelik Türk mühendislerin bizzat ele alacağı bir proje ile gerçekleşecek diye bir haber.
Dışda olduğu kadar yıllarca Türkiyenin kalkınmasını istemeyen içerdede düşmanlar olduğunu hemen hemen hepimiz biliriz. Çok gecikmiş olsada bu tür şeyleri artık dillendirmekde çok güzel ve hoş geliyor insana.
Fakat Milli politikaları olmayan, kendi insanına güvenmeyen, ağzına Türk kelimesini bile almakdan kaçınan bir başbakanın olduğu ülkede bunlar ne derece gerçekleşir?
Yukarda örneğini verdiğim ve başka milletlerin içinde ön saflarda yer almak için Milli politikaya ihtiyaç vardır.
Hemde kamufle olmamış, iki yüzlülük göstermeyecek iktidarlara ihtiyaç vardır.
Toplum bilincine varmış breysel iradesini konuşturacak kitlelere ihtiyaç vardır.
Yoksa illa Avrupa birliği diye tutturarak, gerdek hazırlığı yapan gerzek durumuna bu Milleti düşürmek kimsenin haddine değildir.Gelecekde zaten önüne durulamayacak bir güç haline gelecek olan dinamik taze bir Türkiyeyi, kokuşmuş Batının çemberine almak düşüncesi kör ve ihanet kokan bir anlayışdır. İhtiyarlamış Batının hasta bakıcısı olmaya aday Türkiye, bırakın gelecekdeki bir 50 yıl projelerini üretmeye, günü bile kurtaracak politikaları olmayan ihanet şebekelerinin elinde oyuncak olmuşdur. Hemde büyük önder Mustafa Kemal Atatürkden bu yana.
Özüne dönmeyen, kendi Milletine inanmayan bir devlet yok olmaya mahkumdur.
Ay’a ayak basanların ve bir gemiden ülke fetheden ülkelerin güdümüne girmekse haysiyetsiz bir dış politikanın maarifetlerinden başka bir şey değildir.
"Milli iktidar" toplum bilincine varmış kişisel özgürlüklerle olur.
Bu güce erişmiş kültürlü toplum, dost kimdir düşman kim iyi bileceğinden, kendi iradesini gerçek manada iktidara getirecekdir. Bütün özlemini çektiğimiz bu durum hiçde geç değildir. En olmadık zamanda zoru başaran o Milletin adı Türkdür.
Türk yeter ki istesin.
Kaanhan Kurultay.