- 867 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Kediler Kıralı Şıhla Balık Avında
Çoktandır düşünür dururum bu bizim şıh ile Bahattin`in kediler kıralı ne zaman ,nasıl bir araya gelir diye.Biri istanbulda deryalar içre,diğeri Kadirli`de bir garipliklerde.
Ortak noktaları var mı,var elbet her ikisi de ilham kaynağı bizlere...Başka hangi benzerlikleri var diye düşünüp dururken...``Buldum ,buldum...`` diye bağırmışım da sanmayın banyoda değilim...Demeyim isterseniz o müstehcen makamı.Neyse efendim ev ahalisinin tuhaf bakışları arasında geçtim klavyenin başına da gelmez az önce bulduğum aklıma.Bir iki kızdım kendi kendime...Be adam neylersin herkesi deli etmek mi niyetin...Bulduysan bulduğunu ilan etmek yerine yazaydın da alık alık bakmasaydın yazacaklarına...
Neyse efendim ordan burdan dolanırken sonunda labirentin çıkışını buldum galiba.Bu kadiler kıralı değil miydi balık avlamak için kediyi denize atan aklı evvel,adam şimdi bu yazıyı okursa Bahattine karekökü küsecek ya neyse sonunda nasılsa barış var...
Bizim şıh ise balık avını sevmediği gibi, gidenleri de ürkütür o zalım fıkralarıyla.Tutalım bu ikisini bir istanbul güzelliğinde nevalemizi çıkarsınlar diye balığa gönderelim.Nolacak sizce ya da neler olabilir.
Hani bugünlerde moda ya bir de kamerayla izleyelim olacakları...Malum biri bizi gözetliyor efendim...
Birinci sahne;tanışma ve balık avına hareket.Kediler kıralı ne de olsa İstanbullu.Bu taşralı çulsuza ders vermek istercesine en modern takım taklavatı hazırlamış hava atar.
-Bak dostum ,deniz avcılığında birinci kural her balığın bir oltası ,misinası vardır.Lüfer avlamak için oltaya balık takacaksın.İstavrit için karides....Şıh gülerek dinlemektedir.Kediler kıralı kendisiyle dalga geçildiğini sanır kızarsa da belli etmez Bahattin dostu için.Ama bu taşralıdan bir türlü intikamını alacaktır.
İkinci sahne;Yer limanın en uzak köşesi,fenerin yanı.Oltalar açılmıştır,her türünü sallar Feyyaz da şıhtan yine tık yoktur.Bu sefer tek söz etmez Feyyaz.Arada bir ne yaptığını kaçamak gözlerle izler.Şıh cebinden bir tahtaya sarılı olta çıkarır.Kayalıkların içinde bir şeyler araştırır bulduğu solucanı takar oltaya atar.Atmasıyla koca bir kofanayı çeker ,bir daha bir daha derken on kadar balık tutar şıh da Feyyaz onca modern olta ve sallamayla tek bir balık tutamaz.Sinir olur bu taşralıya.
Üçüncü sahne;Feyyaz oltalarını hırsla toplar,sarar ve Şıhın yanına gelir.Ders vermek istediği adamın yüzüne bakar önce yine o sinir eden gülümseme...Dayanamaz Feyyaz da sorar.
-Ulan Allahın muhosu,dağdan geldin ders veriyorsun.Hem de benim gibi bunun mektebini okumuş adama.Ama helal olsun,bari Bahattinle Lutuf hocaya mahçup olmayacağız.Söylesene bunun sırrı ne...Okuyup üflüyor musun yoksa.
-Yok,dedi sadece uykuyla ilgili.
-Nasıl yani...
-Akşam yatarım ,sabah kalktığımda hangi yönde kalktıysam ona göre malzeme kullanırım.
-Eee!
-Eeee’si bu işte bugün sol yanıdan kalktım solucandır ilacı.Sağ yanımsa ekmek,yüz üstüyse ogün ne atsam tutar.
-Peki gökyüzüne dönükse yüzün nolacak.
-Ulan dürzi,o zaman balıkta işin ne...
Bu sahneyi seyreden Bahattin ve Lutuf veli gülme krizlerindeydi efendim.Sürçü lisan ettikse affola.Yüzünüzden gülücükler eksik olmasın.