- 789 Okunma
- 8 Yorum
- 2 Beğeni
BİR BARDAK TATLI SU
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Yine simsiyah bir gece çöktü şaire. Oturduğu oda karanlıktı ama koridordan gelen ışık etrafını görmesine yetiyordu. Bir köşedeki masası kalemini alıp yazması için onu bekliyordu. O da aynı duygular içerisinde olsa gerek. Pencere kenarındaki yatağından yavaşça kalktı. Terlikleri yatağının hemen yanındaydı. Sırtına yatağının başında asılı duran hırkasını aldı ve terliklerini giydi. Daha bugün değiştirmişti odasını. Odanın ortasında genişçe bir alanı boş bırakmıştı. Bu kısımdan geçerken bir kuş kadar özgür hissediyordu. Odadan çıkınca sakin adımlarla ince koridordan geçerek mutfağa girdi. Odasına göre biraz daha küçüktü mutfak. Kapı arkasındaki ocak sebebiyle tam açılmıyordu. Ama kapının açık olması onu bu dar alanın kasvetinden bir nebze olsun koruyordu. Tabure olarak kullandığı ahşap sehpalardan birini kapının önüne yasladı. Birkaç adım solunda duran raflara yöneldi. En sevdiği geniş bardağını raftan aldı. Bu bardağın üstünde desen de yoktu. İçtiği içeceği görmek ayrı bir lezzet katıyordu şairin damak tadına. Mutfak küçük olduğu için çabuk dağılıyordu. Bu sebeple yazma keyfinin kaçmasını istemiyordu. Neyseki bulaşıklar yeni yıkanmış olduğu için gözüne takılan bir dağınıklık yoktu. Bardağı yarıdan biraz fazla olacak şekilde sıcak suyla doldurdu. İçine bir küpşeker attıktan sonra çay kaşığıyla ses çıkarmadan karıştırdı. Yine aynı sakinlikle uzun ve ince koridoru geçerek odasına döndü. Bardağı masasının üzerine bıraktı.
Yazmaya başlamadan önce içindeki huzuru kuvvetlendirecek birkaç dokunuş gerekliydi. Önce günün hiçbir saati açmadığı beyaz güneşliklerini daha sonra da camları tozlu pencereyi sonuna kadar açtı. Yaşadığı yerin havası o kadar soğuktu ki bu yaptığı pek akıl kârı bir iş değildi. Ama soğukta şairi cezbeden bir şeyler vardı. Belki de içine çektiği havanın pencere açıldıktan sonra bütün dünya ile olan bağıydı onu bu deliliği yapmaya sürükleyen. Pencereye yaklaşarak dışarıyı seyretmeye başladı. Kollarının altına bir yastık yerleştirip dışarıyı seyretmek de şairin kendine ayırdığı vakitlerdeki başlıca aktivitesiydi. Üzgün ve umutsuz olduğunda dışarıya bakar, bazen gökyüzüyle, kuşlarla konuşur ya da gördüğü bir sokak kedisine şiir okurdu. Özellikle gece yarısını seçiyordu ki insanların kuşkulu bakışlarına maruz kalmasın. Derin bi nefes aldı. Yazacakları temiz havayla beraber ciğerlerine doluyordu. Pencereyi açık bıraktı. Kendinden emin ve gülümseyerek masasının başına geldi. Bardaktaki sıcak ve tatlı suyundan bir yudum aldı. Sanki çok uzaklardan bir koku alıyordu. Tanıdık bir yüz görüyordu kalbinde. İç sesi ona Türk Sanat Müziğinden şarkılar söylüyordu.
Sandalyesini bir hamlede geriye çekip oturdu. Masanın başındaki kalemi eline aldı ve bir orkestra şefi edasıyla zihnindeki müziğin ahengiyle birkaç kez salladı. Zaten kalbindekiler yazıya dökülürken tek yaptığı da buydu; kalemi birkaç defa sallamak. Masada oturuyordu dışarıdan bakınca. Ama zihninde tozlu pencereden süzülerek çıkıp, yüzünü saklayan ay yüzünden simsiyah olan bulutlara yakın bir yükseklikten uçuyordu. Yüksekliğin getirdiği serin rüzgarlardan bir tek hırkası koruyabilirdi onu. Hangi yöne gittiğini bilmese dahi gittiği yerde ne bulacağını biliyordu. İsteseydi birkaç saniyede varabilirdi ama özgürlüğünün tadını çıkarıyordu. Dakikalar sonra gitmek istediği yere ulaştı. Tüm gördüğü sadece karanlık bir oda, ve hayal ile çizdiği bir yüz… Gözünü ilk kapattığında anlamıştı mesafelerin ne kadar anlamsız olduğunu. Mısralar dökülüyordu bu sırada kağıda. Veda vakti gelmişti. Bardaktaki tatlı su da bitmişti.
Bir anda geri döndü şair. Şiddetli bir şekilde irkildi. Gözlerini açtı ve ayağa kalktı. Tatlı suyu bitmişti. Kalem hala elindeydi. Karşısında bir kağıt ve üzerinde yazılı bir şiir vardı. “Ama nasıl olur? Ben burada bile değildim”, dedi. Sonra meraklı gözlerini şiire çevirdi. Gözüyle bütün mısraları iyice süzdü. Kısık bir sesle okumaya başladı şiirden bir kıtayı;
Aşk nârından bir köze dokunmaya yüreğin
Bir kez yanan kişi kül, tutuşanlar kul olur
Tufan alır götürür hem evin hem direğin
Dipte boğulur gönül, her gördüğün gül olur
(Şiirin tamamı için; www.edebiyatdefteri.com/siir/1067955/ )
Derin bir iç çekti. Hemen ardından müteşekkür bir tebessüm. Kalemini masanın başına bıraktı. Sandalyeyi eski yerine iteledi. Şiiri yazdığı kağıdı eline aldı. Birkaç kere katladı. Odanın ortasındaki boşluğa kadar yürüdü. Pencereye doğru baktı. Manzarayı uzun uzun seyretti. Düşünceleri, fikirleri bir şekilde ulaşmıştı sevdiğine. Onun haberi olmasa dahi ruhu kesinlikle haberdar olmalıydı. Şair onu çok yakınında hissediyordu. Kafasının içinde bir yerde ona seslenebilecek kadar yakında. Elindeki kağıda baktı ve gülümsedi. İyi geceler dedi içinden.
YORUMLAR
blaCKleon
Teşekkürler.
evrenin böyle bir gücü olduğuna inanırım, kelebek etkisi misali;
yazılanlar yerine gitmese bile, bir şekilde evrendeki dalgalar bunu karşıdakine hissettiriyor...
biraz polyanaca olsa da.
tebrikler.
blaCKleon
Gerçekten çok hoş bir paylaşım olmuş.
Şairle beraber yaşadık o anları resmen.
Çok etkileyici idi cümleler.
Ve çok dinlendirici...
blaCKleon
blaCKleon
Kemnur
blaCKleon
Bir bardak tatlı suyu bende denemeliyim...
Şair naif bir dille anlatmış ilham kaynağını...
Beğeni ile okudum..
Selamlar sevgiler
blaCKleon
Yorum için teşekkürler.