- 760 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Tenha Dokunuşlar-2
"Ve başucumda olsaydın şimdi inadına...
Kıskansaydı "yokluğun" gözlerini...Küsüp gitseydi mesela bu
topraklardan, bir daha hiç uğramasaydı bana..." (Aralık 2016)
Üstüm başım şehir... Kim bilir hangi sokaktan çaldım ayazı... Sırtımda kim bilir hangi hain bakışın izi... Cebimde o sokak çocuğunun kirli saçlı yoksulluğu... Sensiz bu şehir... Sensiz...Bu yüzden içimin iflah olmaz yalnızlığı...
Desem ki gel...
Üç adımlık yol tutar mı yüreğim... Uzak dediğin nedir ki gülüm, yokluğunda bile sen varken... Efkarıma, susuma, hüznüme gel...
Bilirim yorgun anneliğinde saplı durur acılar...Rüzgar saçlarından düşer, iklim teninde üşür, ne ki yazgına değer zaman... Kavgan, öfken, hasretin... Kaderine dönüşür...
Bilirim uykunla bölüşürsün geceyi... Yarım bir hecedir düşün...
Tek cümle kuramazsın sabaha... Eskiyen bir bakıştır belki aynada gülüşün...Saçının teriyle gel, ateşin koruyla... Cevabım tektir benim... Aklında binbir soruyla gel...
Bunca zulmün arasında, bombalar patlarken, evler yıkılırken, enkazlar yığılırken insanlığın üstüne... Dağ taş göç doğururken analar... Neyimiz var bir tek sevdadan başka... El uzatıp verecek...
Ah çocuk ! Dizlerinde kanarım çocuk... Bir avuç toprak olurum elinde... Sen kal bırak, ben öleyim gözlerinde... Parça parça olmuş düşlerin, ah ki o masum bakışların, katleder tüm katilleri...
Dizlerinde kanarım çocuk... Ayağını öperim... Sen düşme, ben düşerim o toprağa... Sen sus, ben ağlarım... Sen ürkme, ben korkarım yerine...
Ah gülüm... Sen aç, ben solayım...
Sen kaç zulümden, zalimden, ben yurdun olayım...
..........................
Üstüm başım şehir... Kim bilir, hangi şaraptan düştüm bu sarhoşluğa...Hangi denizden vurdum sahile, hangi namludan çıktı da, vuruldum can evimden...
Desem ki, gel...
Yaralıyım senin gibi...... Yarsız diyarsız kalmışım...Kıvrılır yatarım sağ yanıma, sol yanım haram... Bu akşam da bitti bitecek sigaram... Sızıma, sözüme, omzuma gel...
De ki sızıp kalsın saçlarında ellerim... Genzime düşsün kokun... Böleceksek, birlikte bölelim geceyi... Bir bardak çayı, üç somun ekmeği, türküyü...
Bozdular mayasını a canım... Suyun ağacın... Bozuldu "insan" dediğin... Yoksa el açıp, alkış tutar mı zulme, seyreder mi yoksulu uzaktan, küfreder mi, döver mi, ırzına geçer mi masumun...
Bir gülüş ki bakar gökyüzüne düşünürdük... Atımız, bineğimiz olacak derdik... Yolumuz yordamımız... Sobaya atacak odunumuz, kerpiç de olsa bir evimiz... Büyümek isterdik...
Utanırdık bir de hatırlar mısın ?... Öpse bizi yanağımızdan yavuklumuz...
Ekmeği bölüşürken Bismillah derdik... Yere düşse kırıntımız, eğilir toplardık... Kimimiz kışı solurdu, kimimiz baharı... Kimimiz tarlaya koşardı, kimimiz yola düşerdi üç kuruş hamallığa... Ama güzeldik yine de... Tanış olmasak da önümüze çıkan birine, selamsız geçmezdik... Aşinaydık hepimiz alın terine... Anadolu kokardık...
Şimdi kim hayın, kim değil... Kim aşık, kim değil... Kim mert, kim namert, kim dost, kim düşman, kim değil bilmez olduk... Evimiz dar, gönlümüz dar, öyle çoğuz ki hepimiz yalnızlığımız kadar...
Canım sıkkın Yâr...
Desem ki gel...
Üç adımlık yol tutar mı yüreğim... Sıcağın değse, yanar mıyım keşke... Tenin dokunsa küle döner miyim... Desem ki gel... Bu son sigaram... Gel ki say zararımı...
Yakacak ateşim yok...Tutuştur efkarımı...